Cemal Kaşıkçı Krizi ile Verilmek İstenen Mesaj

Muharrem Güneş, Cemal Kaşıkçı hadisesini değerlendirdiği yazısında bu olayın barındırdığı muhtemel mesajlara dikkat çekiyor.

Muharrem Güneş’in Yeni Akit’teki köşesinde yayınlanan konuyla alakalı yazısı (9 Ekim 2018) şöyle:

Cemal Kaşıkçı Krizi ile Verilmek İstenen Mesaj

Türkiye, milyonlarca Suriyeli mülteciye ev sahipliği yapmak bir yana, Arap dünyasının her ülkesinden binlerce “siyasi sürgün” hayatı yaşayan insanı barındırmaktadır. Bugün İstanbul ülkesinde rejimler tarafından idam kararları veya ölümle tehdit edilen Mısır, Irak, Libya, Yemen, Suudi Arabistan, BAE vb. ülkelerden gelen gerek liberal veya İslami muhalefet mensuplarının evi konumundadır.

Cemal Kaşıkçı uluslararası camiada tanınan bir gazeteci olması hasebiyle böylesine vahşi bir katliama tabi tutulmasının arkasında tüm muhaliflere verilmek istenen bir mesaj taşıyor. Aslında kendisi uzun yıllar ülkesinde medya alanında danışmanlık yapmış bir devlet adamı. Suudi’den ayrıldıktan sonra dahi kendisinin “muhalif” olarak tanıtılmasına rıza göstermiyordu.

“Ülkesini seven ülkesine muhalif olamaz” diyor, veliaht prensin kurmaya çalıştığı “korku imparatorluğuna karşı çıkıyor”, mensubu olmamasına rağmen Müslüman kardeşlere ve mutedil İslami düşünceyi savunan kimselere açılan savaşa ve düşünürlerin tutuklanmasına itiraz ediyordu.

İşte bu düzeydeki birine dahi iddia edildiği gibi işkence edilerek, Türkiye gibi bir ülkede, hem de konsolosluk binasında parçalara ayırarak cesedinin 15 ayrı kişi tarafından valizlerle konsolosluk dışına çıkarılması veliaht prens M. bin Selman’ın ABD ve İsrail yanlısı politikalarına boyun eğmeyen herkese neler yapabileceğine dair verdiği “şok” içerikli bir tehdit mesajıdır.

Ayrıca bu operasyon biçimi muhaliflere başka ülkelerin topraklarında dahi güvende olmadıkları imajını oluşturmayı amaçlıyor. Zira birçok önemli hareket veya partinin lider kadrosu, tanınmış gazeteci veya düşünürü İstanbul sokaklarında güvenli bir şekilde dolaşabildiğine tanık olabilirsiniz.

Bu sebeple Türkiye’nin bu olaydan çok dersler çıkarması icap eder. Ülkelerinde ölümden kaçarak bu topraklara sığınan masum kimselerin korunması konusunda çok daha titiz olmak gibi bir sorumluluk içinde olmalıyız. Bu olaylar üzerine takip ettiğimiz birçok kişi böyle bir olayın bu kadar rahat yapılabilmesinin şaşkınlığını dile getirdiklerini görüyoruz.

Türkiye, yabancı hükümetlerin topraklarında kaçırmalarına izin verirse, kendi iç güvenliğini baltalamak gibi bir risk ile karşı karşıya kalır. Ayrıca birçok Sünni muhalefet gruplarına güvenli bir sığınak sağlayarak Ortadoğu’da sahip olduğu nüfuzu da kaybedebilir.

Türkiye devleti yetkilileri bu oyunun farkında oldukları için konu hakkında açıklama yapmakta acele etmediler. Konsolosluk binalarına da diplomatik dokunulmazlık nedeniyle girip arama yapılamıyor. Ancak konsolosun “istenmeyen adam” ilan edilip ülke ile ilişkilerin dondurulması neticesinde teftiş yapılabiliyor.

Cumhurbaşkanı Erdoğan da krizden söz ederken gayet sakindi, olayla bizatihi yakından ilgilendiğini belirtti. Suudi Arabistan’ın suikast suçlamalarına cevap vermedi. Halen iyi niyetini korumak istediğini ve delillerin sonuçlanmasını beklediğini belirtti.

Cumhurbaşkanı bu çılgınlığın ardında yatan hedefin Türkiye’nin kendisi olduğunu hissettiği anlaşılıyor. Türkiye ABD ile Brunson krizinden tutun, dolar üzerinden oluşturulan karamsar havaya kadar birçok problemin üstesinden gelmeye çalışırken, Veliaht prensin sahiplerinin Suudi Arabistan ile Türkiye arasında yeni bir kriz oluşturmayı hedefleyip, sürekli çeşitli krizlerle Türkiye’yi meşgul etme çabalarının bir devamı olduğunu anlamak zor değil.

Türkiyeli yetkililer soğukkanlılıkla bu olayı araştırmalı, ülkenin güvenlik konusundaki imajına bir leke düşmemesi için olayı aydınlatarak sorumluların iç yüzünü ifşa etmelidir. Bu aynı zamanda halkına bu tür vahşiliği reva gören dikta rejimlerin halk nezdinde daha iyi bilinmesini ve dokunulmazlık zırhlarının da yıkılması açısından önem arz ediyor.

 

 

Yorum Analiz Haberleri

Suriye'deki gelişmelere "şerhli" yaklaşmak Suriyelilerin sevincini hafife almaktır!
Mahmud Abbas'ın ihaneti zilletini artırmaktan başka bir işe yaramadı!
Gerçek bir lider, ‘övgü, yergi ve tehdit'lerle aslî hedefinden sapmaz!
CHP'nin ideolojik körlüğü Suriye meselesinde ayyuka çıktı!
“Suriyelilerin genelinde zalim bir diktatörü devirmenin onuru var”