Türkiye'de hukuk diplomatik ilişkilere mi tosladı? 

Gazeteci Cemal Kaşıkçı’nın Suudi Arabistan Başkonsolosluğu’nda öldürülmesine ilişkin 26 firari sanığın yargılandığı davada mahkeme, davanın durdurularak dosyanın Suudi Arabistan adli birimlerine devredilmesine hükmetti.

HAKSÖZ HABER

Türkiye'de hukukun üstünlüğü tartışmaları ve adalete olan inanç her geçen gün yeniden sarsılıyor. Suudi Arabistan tarafından konsolosluk binasında canice katledilen gazeteci Cemal Kaşıkçı'nın dava dosyası kapatılarak Suudi Arabistan'a devredildi. 

Türkiye'nin bir süredir ilişkilerini kestiği ülkeler ile yeniden iletişim kanalları oluşturduğu, kimi anlaşmalar imzaladığı ve yıllarca düşmanca tavırlar sergilediği için ilişkilerini asgariye düşürdüğü ülkeler ile görüşmelerde bulunması diplomatik anlamda yaşanan 'gelişmeler' veya 'adımlar' olarak görülse de Türkiye'nin bu yeni görüşmelerinde ödün verdiği şeylerin "hukuk, adalet ve zalimlerle mutabakat" olduğu yorumları yapılıyor.

Türkiye'nin bu yeni yaklaşımı sorgulanmayı hak ettiği gibi doğru bir tavır veya diplomatik tutum olarak değerlendirilmiyor. İktidarın yıllar önce kimi zalimler için sarf ettiği söylemler hatırlatılarak, zalimlerle görüşmelerin doğru şartlarla yeniden ele alınması ve çıkarların yeniden düşünülmesi gerektiği uyarısı yapılıyor. 

Suudi Arabistan Krallığı İstanbul Başkonsolosluğu'na 2 Ekim 2018'de girdikten sonra bir daha kendisinden haber alınamayan ve daha sonra öldürüldüğü ortaya çıkan gazeteci Cemal Kaşıkçı'nın katledilmesine ilişkin 26 sanıklı davada, Adalet Bakanlığı'nın olumlu görüşü üzerine dosyanın Suudi Arabistan'a devrine karar verildi.

Duruşma sonrasında basın mensuplarına açıklama yapan Hatice Cengiz'in avukatı Gökmen Başpınar, "Beraat eden sanıklar yönünden yargılamanın devam etmesi gerektiğinin kanunda açıkça yer almasına rağmen ne yazık ki 11. Ağır Ceza Mahkemesi Türk milletine ait olan yargılama ve egemenlik hakkını adil yargılama ilkesinin olmadığı Suudi makamlarına devretmiştir. Bu karara tarafımızdan itiraz edilecektir. 7 gün itiraz süresi vardır. Ayrıca Adalet Bakanlığının vermiş olduğu karara da Ankara İdare Mahkemeleri nezdinde iptal davası açtık. Sonuçta hak yerini elbet bir gün bulacaktır ve Türk milletine ait olan yargılama yetkisi, İstanbul'da işlenen cani bir suikast sonucunda Türk milleti tarafından kamu vicdanında yargılamasını neticesinde, Türk adaleti tarafından da gerçek bir gün elbet ortaya çıkarılacaktır" dedi.

Hatice Cengiz ise "Çok fazla söylenecek şey bulamıyorum ama yine de bir şeyler söylemenin çok önemli bir an benim için. Biliyorsunuz Türkiye Cumhuriyeti devleti, bir cumhuriyet ve demokrasi ile yönetiliyor. Kurumları var, Hukukun üstünlüğü olan bir ülke. Suudi Arabistan gibi bir aile tarafından yönetilmiyoruz. Burada hukuki süreci yöneten ve vatandaşların mağduriyetlerini gideren bir hukuk sistemi var. Ve biz bu hukuk sistemi uyarınca az önce avukatımın da söyleyeceği karara itirazlarımızı yapacağız" dedi.

"Suç aynı suç"

Cengiz, "İki ülke arasında bir anlaşmadan bahsediliyor. Fakat bu bana bir şey hatırlattı. Mavi Marmara davasında da buna benzer iki ülke arasında anlaşmasından sonra davalar düşürülmüştü. Fakat orada altını çizmek gereken bir şey var. İsrail Türkiye'den işlemiş olduğu cinayetlerden ötürü özür diledi. Burada iki ülke anlaşıyor olabilir. İki ülke yeni bir döneme giriyor olabilir ama suç aynı suç. Suç değişmedi. Suçu işleyen kişiler de değişmedi. Karşımızda bir olay var. Bu olayı hiçbir şey olmamış gibi, ülkeler anlaşıyor artık bu dosyayı Suudi Arabistan'a bırakmalıyız diye bir şey olamaz. Bir anlaşma yoluna gidilse bile bunun yolu bu şekilde olmamalı. Hükümetler ve devletlerin bir ilkesel duruşu olması lazım. Hukuk bunun için var. Hukuki süreci kullanmak bunun için önemli. Benim elimden geldiği sürece bu süreci devam ettireceğim. Elbette ki farkındayım Türkiye'nin yalnız bırakıldığının hukuki sürecin bu noktaya gelmesinde, Türkiye'nin büyük emeğinin olduğunun elbette farkındayım. Yani uluslararası kamuoyundan tutun, uluslararası sistem, Avrupa Birliği, Birleşmiş Milletler vesaire bütün bu kurumların hiçbiri bu meseleyle ilgili çalıştırılmadı. Herhangi bir bağımsız yargı ya da soruşturma için adım atılmadı. Türkiye kendi özsel varlığıyla ya da güçleriyle belli bir noktaya geldi ama son gelmiş olduğu noktada vermiş olduğu karar kabul edilebilir bir karar değil. O yüzden ben böyle bir kararı desteklemekle yükümlü değilim. Netice itibariyle ben bir Türk vatandaşıyım. Ayrıca şunu da söylemek istiyorum, ben sadece Cemal'le bir akraba ilişkisinden dolayı hala savunuyor değilim, Cemal rahmetli eşim olduğu için değil. Onunla aynı şeylere inandığım için, onunla aynı mücadelenin için de yer almak istediğim için ve ben hala aynı şeylere inanıyorum. Yani bugün davayı devrettiğiniz ülke, daha yakın bir dönemde hiçbir açıklama yapmadan, hiçbir dosya gösteremeden 81 kişinin idamına karar verdi ve bunu gerçekleştirdi. Hiç kimseden bir açıklama gelmedi. Bunları düşünmek lazım. Bugün bu davayı Suudi Arabistan gibi hiçbir şekilde kanunun uygulanmadığı, hukukun geçerli olmadığı bir ülkeye devrediyorsunuz ve hukuktan vazgeçmiş oluyorsunuz. Adalet arayışınızdan vazgeçmiş oluyorsunuz. Ben buna karşı olarak hukuki süreci devam ettireceğim"

Hukuk Haberleri

Tolmas Tilovov Özbekistan'a teslim edilmemeli!
Yenidoğan Çetesi davasında ara karar açıklandı
Dezenformasyon yayan Fatih Altaylı ve İsmail Saymaz hakkında soruşturma başlatıldı
İşkenceye kılıf: Elektrikler kesilmiş!
Yasa dışı bahis soruşturmasında 7 “fenomen”e yakalama kararı