Yeni Şafak gazetesinde bugün Yasin Aktay çarpıcı bir soru sorarak, “Bu anormal gürültü arasında yoğun bir mağduriyet hissi uyandırılan Camia, işin gerçeğinden koparılarak, yaklaşan seçimlerde topyekun bir yere mi yönlendiriliyor?” diye yazdı.
Yasin Aktay’ın yazısından bölümler şöyle:
AJİTATİF YAYINLARINIZDAN GINA GELİYOR
Hiç kuşkusuz bir gazete için, bir köşe yazarı için iki gündür Diyarbakır’da olanlar öncelikle görülmesi gereken konular. Böyle tarihi bir günde başka bir konuyla ilgilenmek şu meşhur İstanbul fethedilirken meleklerin cinsiyetini tartışan rahiplerin durumuna düşürür. Ama son yazımda da ifade ettiğim gibi bu günlerde Zaman gazetesinin ve Samanyolu yayın grubunun tek gündem maddesi dershaneler. Son iki günde de bu durum değişmedi.
Bir camianın gündeminde çok önemli bir konu olması gayet normal, ama bir milyona ulaştığı gururla söylenen okuyucunun gerçekten başka bir derdi yok mu? İnsanın inanası gelmiyor. Türkiye ve dünya gündeminden, hele tarihin ruhundan bu kadar mı kopulur? Hele böyle bir günde? Kendi izleyicisini bile bıktıracak kadar böyle bir gündeme kilitlenmenin nasıl bir algı yaratıyor olduğunun farkında mıdır acaba bu yayın grubu?
Farkında değillerse bir dost olarak benden duymuş olsunlar, bu ajitatif yayın tarzından gına geliyor.
DEZENFORMASYONUN BİNİ BİR PARA
Dershanelerin kapatılıyor olduğuna, hem de bunun ne büyük bir felaket olduğuna inandırıcılık katmak için dezenformasyonun bini bir paraya satılıyor.
Bütün bir yayın kampanyasının özü yanlış bir başlık altında sunuluyor: “Dershaneler kapatılıyor!”. Bir defa bu başlık altında özetlenecek bir durum yok, MEB’in hazırlığı tamamen farklı, ona birazdan gelelim.
DERSHANELERE DİNİ ANLAM YÜKLEMEK
Bu arada dershanelere adeta dini-sembolik veya sivil bir anlam yüklenerek bu işlem AK Parti’nin yeni bir vesayetçi tutumu olarak takdim ediliyor. Bu arada haber metinlerinde dayanıldığı söylenen bir taslak metin var. Oysa farklı haberler birbirinden ayrı taslaklardan, ama hepsi sanki tek bir taslaktanmış gibi sunularak veriliyor. O taslakların taslak olarak hiç biri resmiyet kazanmış bile değil, muhtemelen değişik danışma mercilerinden gelen önerilerden ibaret.
Hayatı her türlü vesayete karşı mücadele ederek geçmiş olan Müsteşar Doç. Dr. Yusuf Tekin’e atfedilebilecek en son şey herhalde MEB’in vesayetini kuracak veya artıracak bir düzenlemenin mimarı olmak. Aksine Tekin’in hazırlık çalışmalarında bütün arayışı varolan vesayeti de bitirecek adımlar atmak. Bu da dershanelerin kapanmasını değil, aksine onlar üzerinde halen var olan MEB vesayetinin kaldırılması şeklinde daha iyi özetlenebilir.
İMTİYAZLAR MI KORUNMAK İSTENİYOR?
Belki hatırlatmak gerekiyordur, dershaneler halen özel eğitim kurumları kapsamında MEB’in vesayeti ve denetimi altında bulunuyor. MEB’in bu resmi vesayetinin 28 Şubat sürecinde nelere yol açtığını herkes biliyor. Dershanelerde kılık kıyafetten müfredata kadar her şey MEB tarafından denetleniyordu ve bu yüzden başörtüsünün yasak olduğu dönemde dershanelerde de başörtülü eleman çalıştırılamıyordu. MEB’in dershanelerle ilgili yine henüz tamamlanmamış nihai taslağı aslında MEB ile özel eğitim kurumları arasındaki bu ilişkiye son verilmesinden ibaret. MEB’in resmen tanımadığı dolayısıyla üzerinde herhangi bir söz sahibi olma yetkisinden bile feragat ettiği bir durum sözkonusu. Yani vesayetçi bir adım değil, aksine MEB vesayetini sonlandırıcı bir adım atılıyor. Aslında MEB, bununla kendini sınırlamış oluyor ve artık dershanelere karışmayacağını söylüyor.
Genel olarak devletin vesayetini kısıtlayacak, sınırlayacak bir adım nasıl oluyor da devletin sivil alana müdahalesi olarak sunuluyor? Yoksa istenen şey vesayetin devam etmesi mi? Vesayetin devam etmesi daha mı faydalı bulunuyor? Bu vesayetin ürettiği düşünülen imtiyazlar var da onlar mı korunmak isteniyor, nedir?
MEB’in genel anlamda dershanelere karşı siyaseti onları kapatacak bir yetki genişletmesini barındırmıyor, aksine orta öğretim kalitesinin artırılması, üniversite sayı ve kontenjanlarının artırılması gibi yollarla zaten dershanelere olan ihtiyacı fiilen azaltmayı içeriyor. Bu konuda da zaten bir hayli mesafe kat edildi ve daha da edilmektedir.
KAPATMA YALANI
Bu arada, Zaman ve Samanyolu yayınlarında ısrarla okuma ve etüt salonlarının kapatılacağına dair söylenenler de tuhaf kaçıyor. Tuhaf, çünkü MEB’in bunları kapatma yetkisi yok zaten, çünkü onları tanımıyor, onun yetki alanında değil. Bu salonlar özel eğitim kurumları kapsamında tanınan, resmi kurumlar değil ve MEB’in bunları kapatacak bir yetkisi bile yok.
İşin gerçeği bundan ibaret. Aslında azıcık sakin olunsa, mesele anlaşılacak, ama bu yayınların gürültüsü kimsede meseleyi soğukkanlılıkla düşünecek bir hal bırakmıyor. Yoksa istenen tam da bu mu? Bu anormal gürültü arasında yoğun bir mağduriyet hissi uyandırılan Camia, işin gerçeğinden koparılarak, yaklaşan seçimlerde topyekun bir yere mi yönlendiriliyor?
Haber10