"Cemaat Bildiklerimden Korktu"

Cemaat’le ilgili, kitabında yazdıkları dışında yaklaşık 800 olay daha bildiğini söyleyen Eski İstihbarat Daire Başkanı Sabri Uzun, Cemaat’in bunlardan korktuğu için kendisine dokunmadığını iddia etti.

Türkiye’de üç farklı zamanda Emniyet Genel Müdürlüğü’nde İstihbarat Dairesi Başkanı olarak görev alan Sabri Uzun geçtiğimiz hafta ‘İN’ adını verdiği bir kitap yayınladı. Kitapta Uzun, Fethullah Gülen Cemaati’ne sert eleştiriler yöneltti. Cemaat’in polis içindeki kadrolarının yargıdaki Cemaat üyelerine kumpas kurduklarını, insanları mağdur ettiklerini yazdı. Sabri Uzun kitabında öne sürdüğü kumpaslara ilişkin örnekler de verdi. 

Uzun ile AK Parti’nin Cemaat ile mücadelesini, neden kitap yazdığı da dahil, kitabında öne çıkan konuları konuştuk. 

Bu kitabı neden yazdınız?

Bu kitapta yazılanlara bakarsanız devletin ele geçirilmişliği ve hukukun kirletilmişliği var.  Devleti ele geçiren insanların hukuku kirletmesinin ortaya konulması lazımdı. 

Peki neden şimdi yazdınız?

Ergenekon, Balyoz, Oda TV,  Devrimci Karargâh ve İrtica Eylem Planı davalarında beş mahkemede de tutuklu sanıklar beni tanık gösterdi. Beş mahkeme de söz birliği etmişçesine beni tanık olarak çağırmadı ve bana göre o davalar artık sonlandı, kişiler tahliye oldular. Bu bilgilerin bende kalmaması lazımdı. Eğer mahkemelerden herhangi bir tanesi, ilgili veya ilgisiz beni çağırsaydı, benim elimde 963 başlık vardı; bu kitapta olsa olsa 130-140 başlık var.

'Zekeriye Öz çağırsa gitmem'

Kitapta yazdıklarınızın dışında Gülen Cemaati ile ilgili 800’ü aşkın farklı olay daha mı biliyorsunuz?

Aşağı yukarı. Bunların hepsi harici bellek ortamında duruyor. Beni mahkemeye çağırsalardı, ‘Bildiklerim bundan ibarettir’ diyerek mahkemeye verecektim. Hiçbir mahkeme beni çağırmadı. Ben bu kitabı daha önce yazsam bu kez mahkemelerdeki tanıklığımın inandırıcılığı kalmayacaktı. Bir de şunu söyleyeyim; benim evime baskın yapılır da harici bellekteki bilgiler alınır, diye üç ayrı yere ben bunların dağıtımını yapmıştım. Güvenceye almıştım. 

Zaten "Hükümet Cemaat’e savaş açtı konjoktör uygun, o yüzden Cemaat aleyhine kitap yazdı, menfaat peşinde" eleştirileri var, buna ne dersiniz?

Bunları basit değerlendirmeler olarak görüyorum. Günlük yaşayan insanlar olaylara böyle bakarlar.

"Daha açıklamadığım 800’ün üzerinde olay var" diyorsunuz. Bir savcı çağırsa bu bilgileri ona anlatmaya hazır mısınız?

Elimde duruyor bilgiler, hâlâ da geliyor. Hepimiz hukuk devletinin birer bireyleriyiz. Hukuka her zaman saygılı olmamız lazım. Beni ifadeye Zekerya Öz çağırırsa gitmem kardeşim. Muammer Akkaş beni geçen sene 3 Ocak 2014'de çağırdı. Gitmedim, rapor gönderdim. Beni çağıran savcı benim karakterimde, benim anlayışımda, hukuku arayan bir adam olursa başım üstüne. Ama kendi dünyasına hizmet edecek Sabri Uzun arıyorlarsa beni bulamazlar. Ben hukuk adamı bulursam varım. 

Sizin böyle bir savcı ile buluşma ihtimaliniz nedir?

Şimdi ben iddianame hazırlamadım. Bildiklerimi yazdım. Ben savcının nereden başladığına bakarım. Savcı benim üzerimden tahkikata başlıyorsa o savcı hiçbir şey yapamayacaktır demektir. Kitapta ayrıntıları var. Bir kamu görevlisine temin edilen bir kadın var. Şimdi o kadını çağırıp başlarsa işe o savcıya saygı duyarım, çünkü bu halkanın en zayıf noktası para karşılığı temin edilen o kadın. Diğer bir nokta da, yine kitabımda uzun uzun anlattım, bir işadamının evine girildi. Orada eve giren polisler ‘Mahkeme kararının gereği olarak biz buraya girdik’ diyebiliyorlardı. Ertesi gün öğrendiler ki, mahkeme kararı alınmadan eve girilmiş. Aldatılmışlar. Başlarındaki amirleri, müdürleri tarafında aldatılmışlar. Cemaat komplosu olarak bir şahsın evine sokulmuşlar. Daha sonra bu polisler yakalanıyor, bunlar bir karakola teslim ediliyor. Karakoldan teslim alınıyor. Oradaki ev sahibinin ifadesini savcı aldı mı? Hayır. Yakalanan polisleri tespit etti mi? Hayır. O günkü karakol nöbetçisini tespit etti mi? Yok. Bunlar yapılmadan, gel bana anlat olmaz. 

'Yeni kanun ve organizasyon lazım'

Bu anlattığınız bilgiler şu anda devletin arşivlerinde ya da bir yerlerde var mı?

Devlette karakolun nöbet listesi var. Görev yapan memurların listesi var. Bu eve giren teknik şubenin listesi var.

Yani "Sabri Uzun’un anlatacaklarına ihtiyaç olmadan da Cemaat’in yaptığını iddia ettiğiniz bu komplo girişimi ortaya çıkar" diyorsunuz öyle mi?

Aynen. Bunların belgesi var. Bunları çağırın, olayları aydınlatın. Yoksa mesai yapmak için mesai yapan savcıyla benim işim olmaz.

Peki dediğiniz gibi yapıldı, bu olayın üzerine gidildi. Buradan sizin iddia etiğiniz gibi bir suç organizasyonuna ulaşabilecek mi savcılar? ‘Suç var, cezası idari ya da adlî budur’ denilmenin ötesine taşınabilir mi bu soruşturmalar? 

Bakın burada ceza peşinde koşmamak lazım. Ceza peşinde koşarsanız bu soruşturmayı kitlersiniz. Bir bütünü yakalamanız lazım. Eğer tekil olaylarla ben filancayı cezalandıracağım mantığı ile giderseniz; o cezalandıracağınız adama ‘Kardeş gerçekleri ortaya koyma, gerçekleri ortaya koyarsan seni cezalandıracağım’ diyorsun. Bu mantıkla bir şey ortaya çıkmaz. Olay aydınlatmak yönüne gitmek lazım. Organizasyonun peşine düşmek lazım. 

Mevcut siyasi iktidar Cemaat’in üzerine gidilmesi konusunda son derece istekli. Sizin yazdığınız bu olayları ıskalıyorlar mı? 

Bunlar önce bütünü yakalamalılar. Tek tek savaşmaya kalkarsan milleti meşgul edersiniz. Bir organizasyonu görsünler. Bu organizasyonun gücünü, kuvvetini anlasınlar. Bunu anlamadıktan sonra kanun yapamazlar. Kanun olmadıktan sonra biz hukuk devleti olamayız. Tarif ediyorum, açık açık bağırıyorum. Almanya’daki ‘Anayasayı Koruma Teşkilatı’ gibi Anayasa’yı Koruma Kanunu gibi kanun çıkaralım. Bir teşkilat kuracağız, bir kanun çıkaracağız.

Mevcut yasalar Cemaat ile mücadele için gerekli hukuki altyapıyı sağlamıyor mu?

Sağlamıyor. Anayasayı koruyacağın bir yapı oluşturman lazım. Bir irade olması lazım, bir kanun olması lazım. Yoksa şu suçu, şu kanunun kapsamına sokalım. Bu zayıf olur. 

Böyle bir yasal düzenleme yapılsa bile geçmişe dönük suçlar için işletilmesi mümkün mü?

Yeter ki bu kanun çıksın. 'Bu suç tanımı içinde hareket etmiş kimseler altı ay içerisinde gelip müracaat ederlerse, bu yapıyı ortaya koyarlarsa kanun kapsamındaki suçlardan vareste tutulur' dersin, olur gider. Hukukçular bunun kapsamını daha iyi çizer.

'Cemaat bildiklerimden korktu'

Çok sık sorulan soru: AK Parti, şimdi şikâyet ettiği Cemaat’i daha önceden bilmiyor muydu? 

2 Nisan 2007’de Ahmet Hakan, Hürriyet gazetesindeki köşesinde isim vermeden Cemil Çiçek’in kendisine yaptığı bir açıklamayı yayınladı. Çiçek diyor ki, ‘Bu Cemaat çok oldu’ diyor. ‘Biz bunlarla ne iş yaptıysak hep zararlı çıktık’ diyor. ‘Cemaatsen cemaatliğini bil kardeşim’ diyor. Şunu anlatmak istiyorum. O zamanki Adalet Bakanı, bugünkü TBMM Başkanı Sayın Cemil Çiçek bu Cemaat'in nasıl bir şey olduğunu o tarihten bu yana biliyor. Onun bilmesi durumunda AK Parti’nin bunları bilmemesi mümkün değil. Eğer o açıklamanın ardından bir ay sonra kanun çıksaydı Türkiye bu duruma gelmezdi. O tarihten bu yana hiçbir tedbir alınmadı. Sekiz yıl geçti aradan bir şey yapılmadı. 

2011’deki Oda TV soruşturmasında adınız sanıklarla anıldı, bu yönde haberler yapıldı ama sizin adınız iddianamede dahi yer almadı. Bu durumu nasıl açıklıyorsunuz?

Benim valizim o günden bugüne hep hazır, ben açmadım o valizi. Onlar benim elimde bazı bilgileri yazıp biriktirdiğimi biliyorlardı Bahsettiğiniz tarih, yani Oda TV davası Şubat, Mart 2011. Oysa Hanefi Avcı’nın Cemaat üzerine yazdığı kitaptan dolayı 20 Eylül 2010’da ben Mülkiye müfettişlerine ifade verdim. Ben orada şunu söyledim: ‘Ben ilk Ergenekon Şeması'nı 14 Haziran 2001’de gördüm’ dedim. Müfettişler o şemanın peşine düşemediler. Yine o ifademde Hanefi Avcı’nın kitabında 'Cemaat İmamı' olarak tanımladığı Kozanlı Ömer’i sordular. 'Kozanlı Ömer Valiler Kararnamesi’nde belirleyici olan kişi' dedim. Ben o ifademde 2001’deki Ergenekon Şeması'ndan bahsediyorum. Benim elimde başka neler var? Onu merak ediyorlar. Benim tutuklanmam durumunda, gözaltına alınmam durumunda bunları ortaya koyacağımı Allah da biliyor, kul da.  

Cemaat onlar hakkındaki bilgilerinizden mi korktu?

Tabii canım korktular. Bunları ortaya koymam durumunda Cemaat o zaman deşifre olabilirdi. Hanefi Avcı’nın kitabıyla ilgili ifade verdikten sonra 2010’un sonlarına doğru, adını hatırlamıyorum, Samanyolu TV’den bir şahıs beni aradı. Bana dedi ki: Sabri Bey, ‘Biz sizin mesleki hatıralarınızı alıp, bir senaryo yazıp, bir dizi film yapmak istiyoruz. Bu konuda bize yardımcı olur musunuz?’ dedi. Ben yanıt olarak ‘Ben devletle nikâhlıyım, devletin nikâhı altında gizli kapaklı iş yapmam’ dedim. Bunlar tutuyorlar İçişleri Bakanlığı’na dilekçe veriyorlar. İçişleri Bakanlığı onay veriyor. İki ayağım bir pabuca sokuldu. Tabii kabul etmedim.

Niye böyle bir şey yaptılar sizce?

Benden bir şeyler almak istiyorlar. Neyi, ne kadar bildiğimi öğrenmek istiyorlar. İki polis memuru benim hakkımda 49 sayfalık bilirkişi raporu gibi bir rapor hazırlamışlar. O rapora bakıldığı zaman benim hemen tutuklanmam lazım. Yani altyapıyı hazırlamışlar. Artık Allah’ın emri, ben tutuklanmayı bekliyorum. Evde valiz hazır. Ellerimdeki bilgileri kopyalayıp, eşe, dosta dağıttım. Tarihi yanlış hatılıyor olabilirim. 11 Haziran 2011 günü benim evime sevdiğim bir memur arkadaşı gönderdiler. ‘Efendim Oda TV’nin hazırlanacak olan iddianamesinde sizin adınız sanık, tanık, müşteki her ne sebeple olursa olsun geçmeyecekmiş’ dedi.

Buradan ne anladınız? Size iyilik yapıyoruz mesajı mı verildi?

İyilik yapılıyor diyebiliz. ‘Bizim ile iyi geçinmezsen başına gelecekleri bil’ oluyor. 'Başınızın üzerinde devamlı bir balyoz bulundurma' demek oluyor. Gerçekten de bir süre sonra iddianame çıktı, benim adım hiç geçmiyor. Buradan şunu anlıyorum ben: Savcı ve polisin üzerinde bir yargı ve polis şurâsı var, karar alıyor. Hem bana haber gönderiyor hem de savcıya 'Onun adını yazmayacaksın' diyor. Oda TV davasına beni tanık olarak bile çağırmadılar, anlatacaklarımdan ürktüler.

'Yeni bilgiler gelmeye devam ediyor'

Siz de yargı sistemi içine sokamadığınız elinizdeki bilgileri kitap yoluyla kamuoyuna ulaştırdınız öyle mi?

Öyle diyebiliriz. Ben bana daha çok bilgi geleceğine eminim. Polis teşkilatında insanlar bir özgüven hissettiler. Teşkilat 'Biz bildiklerimizi kendimiz söyleyemiyoruz, Sabri Müdür’üme söyleyeyim, o ortaya koysun' diyorlar. Bana size yeni bilgiler vereceğiz diye çok mesaj ulaştı.

Normal şartlarda bu bilgilerin yargıya yani bir savcıya akması gerekmez mi?

Savcının Cemaat savcısı olmadığını kim biliyor? Bu bilgiyi getirenin gizli kalma endişesi var. Bana bilgiyi getiren adam biliyor ki, ben Sabri Uzun olarak bu bilgiyi ortaya koyacağım ve peşini takip edeceğim.  

Kitabınızda 14 Aralık 2014 günü Zaman Gazetesi ve Samanyolu TV’si yöneticilerine yönelik operasyonu eleştiriyorsunuz. Neden?

Yanlış yapıldı. Bir operasyon yapılabilir, saygı duyarım. Kullanılan kadın var, sürgün olmuş polisler var. Onlardan gidersen 14 Aralık değil, 15 Aralık, 26 Aralık daha çok operasyon yaparsın. Ama işe yukarıdan başladığın zaman alt taraf da kalıyor, üst taraf da kalıyor. Bu Cemaat’in sadece medya ayağı yok. Birçok ayağı var. Bir karargâhın bunu planlaması lazım. Medya ayağında kimler var? Propaganda ayağında kimler var? Arşiv ayağında kimlar var? Haberleşme ayağında kimler var? İmamlar kimler? Para toplama ayağında kimler var? Medya mensupları Cemaat’ten değil, demiyorum; tetikçi değil, demiyorum ama medya ayağından başlayınca masumlar yaratırsın. Yazık oluyor, yazık oluyor.  

Birileri Dink cinayetinin tam göbeğinde

Kitabınızda Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink cinayeti de önemli yer tutuyor. Tam ifadeniz şu: "Kanımca Dink cinayeti çok önceden planlandı ve bu cinayet sırasında A. İlhan Güler’in İstanbul İstihbarat Şubesi’nin başında bulunması istenmiyordu. 'Yapılacak 'büyük operasyon’un Güler’den gizlenmesi gerekliydi’.’ Bu ifadenizle Dink cinayetini birilerinin planladığını iddia ediyorsunuz. Size göre Cemaat, Dink cinayetinin neresinde?

Ben kitapta dört tane isim sayıyorum. Ahmet İlhan Güler’i cinayet öncesinde Ankara’da bir eve çağıran polis ekibi var. Bu ekibin göbeğindeki kişi bana 2001’de Ergenekon Şeması’nı getiren kişi.  

Kim bu?

Ben isim konuşamam. Dink cinayetinin bir stadyumda, stadyum olmazsa kapalı spor salonunda yargılanması lazım. Orada benim de sanık olarak, şüpheli olarak yargılanmam lazım. Halkın önünde sorular sorulması lazım. Herkesin sorular hazırlayıp, mahkeme heyetine vermesi, soruların sorulması lazım. Birileri Dink cinayetinin tam göbeğinde. Dönemin Trabzon Emniyet Müdürü Reşat Altay cinayetten sonra Ankara’ya geliyor. İçişleri Bakanı’nın makamında o zamanki Emniyet Genel Müdürvekili var, Reşat Altay var, Celalettin Cerrah var, Ramazan Akyürek var ve Bakan Bey var. Reşat Altay cinayetten sonra öğrendiği bilgileri getirip, ortaya koyuyor. 'Efendim Trabzon’da bu işin evveliyatı var’ diyor. Bakan da orada dönüp birisine diyor ki ‘Pisliğini temizle’. Bu olaydan üç saat sonra Reşat Altay’ın Trabzon’dan Burdur’a tayini çıkıyor. Üç saat içinde Reşat Altay’ın neden Burdur’a tayini çıkarıldı? Sabri Uzun üzerinden cinayet aydınlatmayı bırakalım. Gelsin herkes stadyumda toplanalım. A da gelecek, Z de gelecek. Halkın önünde hesap vereceğiz. Burada kan var, herkes hesap verecek. Reşat Altay’ın tayini niye çıkıyor? Suçu varsa görevden el çektirin. Oturduk burada cinayet aydınlatıyoruz, herkes günahına kadar hesabını versin. 

Sağlar kimin kaset getirdiğini söylerse Cemaat'in yüzde 25'i ortaya çıkar

Eski CHP genel başkanı Deniz Baykal, kitabınızda onun özel hayatı ile ilgili yazdığınız ‘Cemaat komplosu’ iddiası için ‘Bunlar boş laflar’ dedi. Aynı şekilde CHP’li Fikri Sağlar da 55. Hükümet’in düşmesine yol açan ‘Türkbank özelleştirilmesi’ ses kaydının Cemaat tarafından kendisine ulaştırıldığı iddianızı reddetti. Ne diyorsunuz?

O zaman nasıl olduğunu onlar anlatsınlar. İnanmazlarsa inanmasınlar. Ben mi onlara Pensilvanya lafını konuşturdum. Fikri Sağlar kaseti kendisine kimin getirdiğini söylerse, Cemaat'in yüzde 25’i ortaya çıkar.  

Hükümetten veya bir üyesinden size bir teklif gelse, 'Gülen Cemaati ile mücadele konusunda profesyonel olarak destek verin' dese ne yaparsınız?

Kimi görevlendiriyorlarsa görevlendirsinler, gelsin konuşalım. Her şeyi vermeye hazırım. Asla görev kabul etmem. Maaşlı bir adam olmam. Ayağı titremeyen, adalet peşinde koşan bir adam gelirse amenna.

'Dört senedir neredeydiniz'

Siyasi kişileri konuşmak istemiyorsunuz ama Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan Cemaat ile mücadele konusunda son derece kararlı bir duruş sergiliyor. Sizin tanımlamanızla ayakları titremiyor. O kararlılık sizi ikna etmiyor mu?

Hukuk devletinde emirle kararlılık olmaz. Kanunlarla kararlılık olur. Hukuk devleti emirle işletilmez, kanunla işletilir. Onların verdiği emir kanun değildir. Kanunu işletecek kamu görevlilerine moral güç verilir, arkalarında durulur. O kadar. Şimdi kardeş gel bunu anlat. Tamam ben size dört yıl önce 'Cemaat İmamı Kozanlı Ömer’in kayınbiraderi vali' dediğimde, 'Valiler Kararnamesi'ni Kozanlı Ömer hazırlıyor' dediğimde, dört senedir neredeydiniz?

Ciddi sayıda kamu yöneticisi görevden alındı. Şimdi durum değişmedi mi?

Dün Sabri Uzun’un verdiği ifadeyi itibara alma, şimdi durum değişti, gel.

O zaman siyasi iktidara epey kızgınsınız. Öyle mi?  

Benim siyaset ile aldım verdimim yok. Beni kullanmaya kimse kalkmasın diyorum. Siyasi iktidardan bana ne?

Dört yıl önceki ifadenizden siyasi iktidarın haberi olmamış olamaz mı?

Belki onlardan da gizlendi. Hakkımda yürütülen soruşturmada benim 120 bin liralık mevduatımı 400 bin lira olarak yazan müfettiş şimdi Devlet Denetleme Kurulu’nda, Cumhurbaşkanı’nın yanında. Değiştiklerini kamuoyuna ispat etsinler. 

Size Cemaat aleyhine yeni bilgiler gelmeye devam ettiğini söylediniz? Ne yapacaksınız bu bilgileri? Yine kitap mı yazacaksınız?

Zaman ne gösterir bilemem.

Al Jazeera

Röportaj Haberleri

“Suriye’ye geri dönüş tartışması, empati yoksunu ve yersiz”
Türkiyeli bir mücahid ile Suriye devrimi üzerine…
"Solun bir kısmı mezhepçilikten bir kısmı da İslam düşmanlığından Esed'i destekliyor"
Suriye'nin korku hapishaneleri: Sednaya, Tedmur ve Suriye’nin yeni hafızası
"Suriye devrimi Türkiye'nin de zaferidir!"