Celladıma çiçek mi sunmalıyım?

Serdar Demirel

En son bu köşede çıkan yazımız, “Siyah Obama’nın beyaz misyonu!” başlığını taşıyordu. Bu yazıda Obama’nın, Libya’ya yapılan askerî müdahale hakkında yaptığı açıklamada askerî müdahaleyi meşru gösteren argümanlarını konu etmiş, siyahî bir başkanın Batı’nın “üstün beyaz” kompleksinden beslenen ötekini adam etme misyonunu sahiplenmesini yadırgamış, sonra da “beyaz yalanların ne tür kara niyetleri gizlediğini” hatırlatmıştık...

Obama paradoksuna değindiğimiz için bazı okurlar da bizi yadırgadılar. Obama’ya teşekkür etmemiz gerekirken neden eleştirdiğimizi sorguladılar. Libya halkı ruh hastası Kaddafi’nin insafına mı terkedilmeliydi? Aciz Arap Birliği’ni, içi boş İslâm Konferansı Teşkilatı’nı ve özellikle de laf üretmekten başka işe yaramayan Türkiye’yi eleştirmek varken neden işin kolayına kaçıp ötekini suçluyor, hakikatleri görmezden geliyorduk?

Bu köşeyi takip edenler yazdıklarımızda dengeli bir uslûbu ve ölçülü bir eleştiriyi yakalamaya çalıştığımızı bilirler. Sadece Batı’yı eleştirmeyi şiar edinen bir kolaycılığa tenezzül etmediğimiz de ortadadır. Kendi zaafiyetlerimizi konu ettiğimiz gibi Batı’nın emperyalist niyetlerini de masaya yatırmayı görev bildik.

Kendi zaafiyetlerimizi konu edinip çözüm yolları geliştirmeye çalıştığımızda; “Sırası mı şimdi, milleti ümitsizliğe sevketmeyin, müjdeleyin” türü itirazlara muhatap kaldık. Batı’nın sömürgeci niyetlerini ele aldığımızda da bu sefer tersinden eleştiriler geldi.

Evet, Müslüman dünya olarak eksikliklerimiz, kusurlarımız, tarihten gelen ve modern olan handikaplarımız çok. Bilimsel, askerî, ticari alanlarda, siyasi istikrarımızı sağlamada büyük sorunlarımız da var. İçeriden kuşatıldığımız da bir gerçek.

Müslüman ülkeleri yönetenlerin kahîr ekseriyeti İslâmî değerleri temsilen değil, Batılı değerleri temsilen o makamlara oturtulmuşlar. Sömürge valisi gibi davrandıkları da ortada. Bütün bu iç karartıcı gerçekler karşısında kuşkusuz güzel şeyler de oluyor.

Sadece bunları yazmak, yani madalyonun bir tarafını göstermek ve onun üzerinden yorum geliştirmek nasıl gerçekçi değilse, suçu sadece Batı’ya yıkmak da gerçekçi değil. Ancak bu problemlerin öncelikli sebebinin de, çözülememesinin önündeki en büyük engelin de yine Batı olduğunu söyledik, söylemeye de devam edeceğiz.

Meselâ bir Müslüman ülkede halk kendi tarihî ve kültürel birikimine, din anlayışına göre bir siyasi sistem kurmaya kalksa, demokrasi şampiyonluğu yapan Batı’nın bunu üstü örtülü savaş sebebi sayacağı ortadadır. Filistin halkına Hamas’ı seçmesinin bedelini nasıl ödettiklerini unutmadık. Müslümanlara ideoloji dayattıkları gibi lider de dayatıyorlar.

Biz Obama’nın demokratların başkan adayı olduğu zaman da, başkan seçildikten sonra da niyet okumasına gitmeden ondan beklenen siyasi açılımları gösteremeyeceğini, ABD’nin bölgemize yönelik işgalci tavrından asla vazgeçmeyeceğini, çifte standartların devam edeceğini hep söyledik.

İsrail’le ilgili tavrına, Mavi Marmara saldırısında katledilen kendi vatandaşına nasıl sahip çıkmadığına şahit olmadık mı? Kendisine hizmet eden Arap diktatörlerini desteklerken hizmet etmekte kusur gösterenleri de devirmeye çalıştığını bilmiyor muyuz?

Hamdolsun, Müslüman halkların kolektif şuuru bütün bunları seziyor. ABD, Irak’ı demokrasi yalanlarıyla işgal ettiğinde halkın kendilerini çiçeklerle karşılayacağını söylüyordu, ne oldu?

ABD adına karar verenin kişiler değil müesses nizam olduğunu, bu düzenin ilkesel değil çıkara endeksli politikalar ürettiğini ve bu yüzden insan haklarında sürekli seçici davrandığını söyledik. Bunlar kolaycı ithamlar değil, gerçeklerdir.

YENİ AKİT