Çekirdek aile, çekirdek ülke!

Abdurrahman Dilipak

Çekirdek aile, çekirdek ülke! Hayır! Büyük aile, büyük ülke.. Büyük insan..

Büyük düşünmek! Unutmamak gerekir ki, bütün devrimler hem bir fikrin kıvılcımı ile başlar. Fikirler, hayallerden damıtılır. Hayal gerçeğin anasıdır..

Parçayla yetinmek değil, bütüne talip olmak..

“Dünya bir padişaha biraz çok, ama iki hükümdar için ise az” diyen bir gelenekten gelip; Meriç’le Aras’ın arasına, Karadeniz’le, Akdeniz’in arasına sıkışmak olacak iş mi?

Kendimiz için yeterli bir ekonomi, kendi başına ayakta duran, kendi yağı ile kavrulan bir ülke değil, başkalarına model oluşturacak, yeryüzünün bütün açlarını kendi yetimi olarak gören bir ülke..

Bunun için hattı müdafa yok, sathı müdafa var. Satıh bir yandan bütün insan hakları ve hukuk devleti, öte yandan sadece İslâm coğrafyası değil, yeryüzüdür!

Adalet üzre yeni bir dünya.. Eğer bunu başarabilirsek, barış ve özgürlük hayal olmaktan çıkacak.

Eğer özgürlük yoksa barış da yok. Eğer adalet yoksa hiç kimse özgür değildir.. Bir kişiye ya da ülkeye yapılan bir haksızlık, bütün bir topluma yöneltilmiş bir tehdittir diye düşünüyorum..

Bunları şoven, emperyalist, faşist bir dürtü ile değil, farklılıklarımıza rağmen, barış içinde bir arada yaşayabileceğimiz bir dünya özlemi ile yazıyorum..

Örnek, model olma iddiam ise yaşadığımız coğrafyanın tarihi birikimi ve tecrübeleri ile ilgili olarak bir öneri sadece..

Geleceğin dünyasını tek başımıza değil, birlikte kazanacak, kuracak, üreteceğiz..

“Dünya İşçileri Birleşin”, ya da “Dünya Türk olsun” diye bir iddia yok.. Sadece insanın, insanın kurdu olmadığı, herkesin kendini özgürce gerçekleştirebileceği, haksızlık kimden gelirse gelsin, kime yönelik olursa olsun, mazlumların, hep birlikte haksızlık yapanlara karşı direnebildiği yeni bir dünya düzeni.. Faşizme, komünizme, kapitalizme teslim olmadan, bir “Silm” gerçekleştirebilir miyiz? “Erdemliler İttifakı”nın (Hılfül Fudul), doğuracağı bir “Medidetül Fazıla”dan söz ediyorum..

Önce bizi bölüp parçaladılar. Oysa tefrika girmeden bir millete düşman giremez/Toplu vurdukça yürekler onu top sindiremezdi.. İdeolojik, politik, etnik, mezhebi ve sınıfsal bölünmeler yaşadık. Düşmanlıklar..

Bir cihan imparatorluğundan geriye kalan işte elimizdeki son kale bu!

Onu da kaybetme korkusu yaşıyoruz.. Hâlâ bölünme korkusu yaşıyoruz..

Oysa bu farkılılığımız bir şansa, bir zenginliğe, umuda dönüştürülemez mi?

Sadece coğrafyamızı bölüp parçalamakla kalmadılar, aile bölündü ve parçalandı. Çekirdek ülkenin çekirdek aileleri.. Ve kalabalıklar arasında yalnız, çaresiz insancıklar..

Globalizmin şok dalgası altında, dini, etnik, ideolojik, politik, felsefi, vicdani, mesleki, akademik, sınıfsal farklılıkların kimi zaman çatışan paradoksal çoğulculuğu karşısında atomize olan bireyler.. Ülke, aile ve birey parçalanıyor.. Ve internet sayesinde, kalabalıklar içinde bireyin yalnızlaşması gibi, bilgi patlaması karşısında “bilinmezcilik” vadisine yuvarlanıyor insanlar..

Ben kimim? Biz kimiz? O kim? Anlama ve anlamlandırma sorunu yaşıyoruz. Kendimizi tanımlamada dominant olan ne? Ötekini nasıl tanımlıyoruz? Bunu yaparken, umut ile mi, korku ile mi yaklaşıyoruz?

Kedi yavrusunu yemeye karar verirse, onu fareye benzetirmiş.. Bu anlamda birbirimizi yememek için önce zihnen arınmamız gerekiyor..

Ben “Büyük aile” diyorum.. Onun için imkanı olan herkesi 80-90 m2’lik evlerden, o insanı yalnızlaştıran beton tabutluklara benzeyen apartmanlardan kurtulmaya çağırıyorum.. Apartmanların kapalı kapıları, soğuk beton duvarları, dar ortak alanlarından daha özgür ortamlara kaçmalıyız.. Düz ovalara, yol kenarlarına değil, ufku geniş vadilere taşınmalıyız.. Ayağı yere basarken başı yıldızlara değen insanlar..

Çekirdek aile, çekirdek ülke, apartman hayatı, ulus devlet, korkular üzerine kurgulanmış bir toplumsal hayat beni rahatsız ediyor..

Biliyorum, ben hâlâ 45 metrekarelik TOKİ evlerinin hayalini kuran insanların yaşadığı bir ülkenin vatandaşıyım..

O seküler, ruhsuz, her şeyin konfora endeksli olduğu, zevkçi ve zenginlik gösterisi görgüsüzlüğünün sergilendiği konsept evler de beni en az beton tabutluklar kadar korkutuyor.. Birinin fiziki darlığı canımı acıtıyor, ötekinin ruhsuzluğu ve görgüsüzlüğü ruhumu sıkıyor..

Gerçekler çok trajik olsa da hayallerimiz, umudumuz hep yükseklerde olmalı ve onu gerçekleştirmek için çabalamalıyız.. Böyle bir gelecek, ötekinden, zorla, ya da çalarak alacağımız değil, birlikte üreteceğimiz bir değer olacaktır..

Ha, bu arada, timeturk’ten güzel bir haber. “Küçük olsun, benim olsun” gibi ufuksuzluktan sıkılan 4 Arap ülkesi Suudi Arabistan, Katar, Kuveyt ve Bahreyn ortak para birimine geçmeye karar vermişler.. Doğru yönde, ileri doğru, küçük bir adım..

Selâm ve dua ile..

VAKİT