1946 TDK sözlüğünün din maddesinde “Türkün dini Kemalizmdir” diye yazar. Ayol, Hakimiyeti Milliye Matbaasında bunlar “Türkün Yeni Amentüsü” diye bir kitapçık bile basıp dağıttılar o zaman..
Geliri de Tayyare Cemiyeti'ne. Yani bu günkü THK'ya.. Hadi bulun bu kitapçığı. Bulabiliyorsanız Cumhuriyet'in 10. Yıl Albümü'nü bulun bakın bakalım, orada hangi devlet adamlarının imzasını göreceksiniz son sayfada! Bugün övündüğünüz Mevlana'ya “soytarı” diyen kim! Dini reforma tabi tutmaya çalıştılar.. Behçet Kemal “Yeni Mevlid”i bile yazdı. Osman Nuri Çerman'ın “Dinde Reform” dergisini hiç görmemişlerdir.. Ne takrir-i sukûn'u bilirler, ne tek parti dönemindeki seçimlerin nasıl yapıldığını. “Açık oy gizli tasnif.” Tek Parti var, adaylar merkezden belirleniyor. Sandığın üzerinde CHP bayrağı örtülü. Başında Jandarma ve CHP'liler bekliyor.. Al sana seçim.. Kanunlar gerekçesiz olarak meclise gelip, müzakeresiz bir şekilde oybirliği ile çıkartılıyor icabında. Yargılama; kanuna göre değil, kararı kanun sayılan, zaman zaman savcısı, savunması, temyizi olmayan mahkemeler marifeti ile gerçekleştiriliyor.. “Tek adam rejimi” bizim bildiğimiz Monarşidir ama, bizim Cumhuriyet'imizin de tek adamı var.. “Ulu Önder”, “Führer” demektir aslında, ama bizim Kemalistler onu “Ulu önder” olarak selamlarlar.. Laikçi ve Cumhuriyetçi olduğunu iddia eden, sözcü konumdaki hukukçusu ile, değiştirilmesi teklif dahi edilemeyecek devrim yasalarından olan belli lâkap ve unvanlara ilişkin yasada “Hacı”, “Hoca” kelimesinin de yasak kapsamında olduğundan habersizdir. Profesörü, Laiklik olmadan Demokrasi olmaz derken “Fransa'nın, Strasbourg’un da içinde bulunduğu Alsas-Loren”de laiklik kurallarının uygulanmadığının farkında bile değildir.. Yani Fransa'nın bir bölümü Laik olmadığı için Demokrat değil mi şimdi.. “Dini devlete sokacak” diyorlar, ya hu Diyanet nerede.. Hadi Diyanet'i özerkleştirin, Dini Vakıflarımızı geri verin, zekatlarımızı toplayalım.. Niye ses yok!
İslâm'ın şartı değil mi kulluk, “Abduhu ve resûluhu” derken, Peygamber'in bile kulluğuna gönderme yapmıyor muyuz?.. Yargıtay başsavcısının adının anlamı ne? Kulluktan yurttaşlığa çıkartmışlar, ama rejime kulluk yapmamızı istiyorlar.. Öte yandan biz Allah'ın kullarıyız ve kula kulluk etmeyiz.. Bunlar bırakın Amentü'yü, Kelime-i Tevhid'i bile bilmiyorlar. Bunlar Kurtuluş Savaşı'ndaki bayrağın, bugün irtica sembolü dedikleri Kelime-i Tevhid bayrağı olduğunu bile bilmezler. İlk Meclis nasıl açıldı bilmezler.. İlk Meclis'in kapısında hangi bayraklar asılı ildi bilmezler.. Türkiye'nin % 80'i nerede, bunlar nerede, okul amfisinde çoğunluğu ele geçirmekle, Türkiye'ye tek başlarına sahibi olduklarını sanacak kadar da saftırlar.. Ya da mitink meydanlarında, derin güçlerin himmetileri ile bindirilmiş kıtaların, yedekler dahil manşetlik kalabalıkları tek tesellileridir.. Farkında msınız, bunların darbecilere ve çetelere söyleyecek bir sözü yoktur.. Hiç özel harpten, kontrgerilladan, çetelerden söz ettiklerini duydunuz mu? Sivas ve Başbağlar'ı birlikte anmazlar nedense; oysa ikisi de tek bir olay, tetikçiler farklı olsa da, örgütleyen aynı merkez.. Aslında iki davanın birleştirilmesi gerekirdi. Ama bunu tek başına ele alıp, karşı tarafı suçlamaya kalkanlar, aslında bu cinayet örgütü ile eylem birliği içinde hareket etmektedirler.. Yoksa ne Başbağlar'dan dolayı sokaktaki Alevi yurttaşı, ne Sivas'tan dolayı Sünnileri suçlamak mümkün değildir. Bunlar bizi birbirimize düşürüp, bizim kanlarımız ve gözyaşlarımız üzerine kendilerine iktidar ve servet üretmek isteyen çevrelerin piyonlarıdır sadece. Farklıdırlar, ya da değiller, onu bilmem ama sonuç bu. Mumcu'nun, Hablemitoğlu'nun, Aksoy'un ve Üçok'un ardından gözyaşı dökenlerin hali, timsahın gözyaşlarına benziyor..
Bu genler, Mustafa Kemal'in tesettür hakkındaki sözlerini de bilmezler. Mesela Yakup Kadri Karaosmanoğlu'nun “Çarşaf ve Peçeye Dair” yazısını görmemişlerdir.
Laiklik, demokrasinin şartı da değildir.. “Laiklik olmadan Cumhuriyet, Cumhuriyet olmadan Demokrasi olmaz” lafı, içi boş bir safsatadır.. Laikçi bir rejim efsanesidir..
Bugün savundukları Anayasa ve rejim, darbe Anayasalarının koruduğu ve darbeci kadroların biçimlendirdiği, toplumun inanç, tarih ve geleneğinden kopuk, uluslararası güçler tarafından güdülenen, derin merkezlerle varılan mutabakatların sonucu ortaya çıkan bir rejimdir.. Darbe rejimleri dünyanın her yerinde büyük ölçüde bu karekterdedir aslında!
Darbelerin arkasındaki güçleri, karanlık ve derin ilişkileri hâlâ bilmiyorlarsa bir diyecek yok. Ama gerçek ortada.. Türkiye, bugün neden böyle ise, Suudi Arabistan onun için öyle. BOP, “Büyük patron”un bölgedeki 23 ülkenin sınırlarını, rejimlerini ve iktidar yapılarını yeniden belirleme iradesine dayalı bir iddia değil mi?
Türkiye'nin bu senaryonun dışında olduğunu mu sanıyorsunuz?
Derin gerçekle yüzleşmeden bu işleri anlamak pek mümkün değil..
Bilgi Üniversitesi'ndeki forumda gördüğüm üniversite gençliğinin, hali yürekler acısı.. Bu insanlarla nereye gidilebilir bilmiyorum.. Adalet, Barış ve Özgürlük talepleri dudaklarını yakıyor sanki. Ne kadar ucuz sloganların peşinde savruluyorlar.. Bir gençlik nasıl bu kadar kendi halkının inanç, tarih ve kültür değerlerine yabancı, hatta ona karşı olabilir.. İşte asıl mesele bu..
Gençlerin, insan haklarından, hukuk devletinden, Anayasa ve yasaların varlık ve meşruiyet temelinden, tarihten haberleri yok.. Dünyayı da tanımıyorlar.. Ahiret kaygıları zaten yok.
Gay club onlara göre normal ve çağdaşlık ama, koca üniversitede mescide yer yok. Davet ettikleri konuklarına namaz için gösterecek bir yerleri bile yok ve kimse bunu sorun etmiyor..
Bu iş, dinsizlik ötesi bir durum, adeta din düşmanlığına dönüşüyor sanki. Ellerinden gelse kamudan dini kovacaklar. Dini, mabedlere ve vicdanlara hapsedecekler.. Hani bazı Kemalistlerin öfkesini görünce Hitler Almanyası'ndaki Yahudiler'i hatırlıyorum..
Din hürriyetinden söz edemeyince, felsefi ve vicdani kanaat özgürlüğüne sıra hiç gelmiyor tabi..
Kafalarında zaman, 1900'lerin sonunda donup kalmış..
Bu çocukların peşine düştükleri adamlar, Ortaçağ diye binlerce yıllık bir zaman dilimini mahkûm ederken, kimse “Ne diyorsun ya hu, ağzından çıkanı kulağın duyuyor mu?..” demiyor? “Kimin Ortaçağ'ı?..” sorusunu sormuyor.. O, Ortaçağ diye İslâm'ı ve Müslümanları, İslâm dünyasını suçlama gayretinde, zavallı, bilmiyor ki; Ortaçağ dediği zaman diliminde doğu aydınlıktır ve karanlıkta olan batıdır.. Yeniçağ'ı başlatan , Batı'da aydınlanma düşüncesinin arkasındaki itici gücün İslâm uygarlığı olduğunun farkında değil. Singrit Hukne, ya da Gustav Le Bon’unun adını bile duymamıştır. Ya da Montaigne'yi okumamıştır mesela, Goethe’yi okumamıştır. O Amerika'yı Kristof Coloumb’un keşfettiğini sanır, Ümit Burnu'nu dolananın ise Vasco da Gama olduğu öğretilmiştir, o da ezberlediğini aynen tekrar eder. Bilimsel şüphecilik sadece lafta. Batı'dan gelen bilgi, hakikat derecesinde doğrudur, onlar için.. Ve tabiî, “Çanakkale geçilmez.” Geçilmez de, İstanbul nasıl işgal edildi peki? İstanbul'u işgalden Mustafa Kemal Paşa orduları ile gelip, İngilizler'e karşı savaşarak kurtarmıştır, herhalde! Sahi İstanbul'un kurtuluş bayramını kutluyoruz da, (Fetih değil) tarihi neden yazılmaz bu işin..
Adam insanlığın tarihinden, medeniyetler tarihinden habersiz..
Hani Batılı İslâm karşıtları bile İslâm dünyası hakkında bunlar kadar acımasız değil..
Hani gençleri eleştiriyorum da emekli olmuş yargıçları, STK ve kanaat önderleri, bilim adamları ya da siyaste adamları bu işi ne kadar biliyor ki? Hani İslâm üzerine bu kadar ahkâm kesen kaç yazar, bilim adamı acaba bir defa olsun Kur’an-ı Kerim'i okumuştur..
Keşke okusalar. Keşke düşünseler.. Keşke bu kadar kolay oyuna gelmeseler..
Selam ve dua ile..
Vakit gazetesi