Çeçenistan’da Ramazan

Ahmet Varol

Allah'ın izniyle, coğrafi sınırları aşan ve iman kardeşliği temeline oturmuş bir ümmet bilinciyle tüm dünya Müslümanlarını ilgi alanına alan hassasiyetle Ramazan'ı idrak edenlerin sayısı sürekli artıyor. Bu, dünya Müslümanları için önemli bir kazançtır. Çağdaş emperyalizmin en önemli endişesi de işte bu bilincin tüm İslâm coğrafyasında hayata taşınması ve dayanışma, yardımlaşma, güç birliği bilincinin pratik hayatta çok belirgin bir şekilde kendini göstermesidir.

Bununla birlikte Müslümanların karşı karşıya olduğu sıkıntıların, zorlukların çok, imkânlarının ise son derece kısıtlı olması dayanışma ve yardımlaşma bilincinin pratiğe taşınmasında önemli bir sorun oluşturuyor. Bu yıl Pakistan'da yaşanan sel felaketi doğal olarak yardım imkânlarının o yöne çevrilmesini zorunlu kıldı. Böylesine ciddi sarsıntıya yol açan bir felaket sadece yardım imkânlarının o tarafa seferber edilmesini değil ilgi yoğunluluğunun da o tarafa yönelmesini gerektirdi. Fakat yine de Ramazan vesilesiyle kriz bölgelerini gündemimize taşımak, duyarlılık alanımız içinde olduğunu hatırlama ve sorumluluklarımız üzerinde düşünme açısından da olsa anmak faydalı olacaktır.
Çeçenistan da İslâm coğrafyasının en önemli kriz bölgelerinden biridir. Bunun sebebi Rus işgalinin, işgalle işbirliği içindeki yerel yönetiminden kaynaklanan korsanlığın, savaş hali yüzünden yurtlarını terk etmek zorunda kalmış olanların hicret hallerinin ve özgürlük mücadelesinin devam etmesidir. Fakat uzun süreden beri Çeçenistan'da yaşanan olayların kamuoyunun gündemine yansımadığı, bundan dolayı da kamuoyunda orada hadiselerin durağanlaştığı veya işlerin rayına oturmaya başladığı kanaatinin oluşmaya başladığı bir gerçektir. Bunda tabii bilgi yetersizliğinin önemli payı var. Çeçenistan meselesi çözüm ve istikrara kavuşmuş değil ama bilgi akışında durağanlaşma olduğu bir gerçek. Bu durağanlaşma zihinlerde de rutinleşmeye, meselenin gündelik ve alelade bir hal almasına sebep oluyor.
Oysa bir mesele her ne kadar rutinleşse, insanların kulakları o meseleyle ilgili haber ve yorumları dinlemeye alışsa da medyanın, bilgilendirme araçlarının ihmal edilmemesi gerekir.
Bu konuda öncelikle sormamız gereken soru “Çeçenistan'da acaba güven ve istikrar oluştu mu?” sorusudur. Burada Moskova'ya bağlı olarak oluşturulan yerel yönetimin medyatik faaliyetleri ve lobicilik çalışmaları artık orada işlerin rayına oturmaya başladığı, istikrarın büyük ölçüde sağlandığı, can güvenliğinin oluştuğu kanaatinin oluşturulmasını hedefliyorsa da manzarayı gerçekçi bir bakış açısıyla değerlendirdiğimiz zaman zikrettiğimiz soruya “evet” cevabı vermemiz mümkün olmuyor.
Çeçenistan toprakları üzerinde işbirlikçi bir yerel yönetimin kurulması güven ve istikrarın hâkim kılınmasını sağlamış değil. Bu yönetim bölgede Moskova'ya bağımlı bir siyasetin hâkim kılınmasını hedefliyor. Buna itiraz edenlere karşı da Moskova yönetiminin kapı bekçiliğini yapıyor. Baskıcı, totaliter bir siyasi otorite oluşturmak için hukuk dışı baskınlar, tutuklamalar gerçekleştiriyor, insanları evlerinden kaçırıyor. Rus işgalini ve otoritesini reddettikleri için özgürlük mücadelesi başlatmış olanların Moskova güdümlü bir yerel yönetimin hukuk tanımayan totaliter tahakkümünü kabul etmeleri sıfır noktasına geri dönmeyi kabul etmeleri anlamına geleceği gibi bu yine de kendilerine can, mal, din ve namus güvenliği sağlamayacak. Kendilerini evlerinde güven içinde hissedemeyecekler. Sırf siyasi anlayışlarından, çizgilerinden ve tercihlerinden dolayı gece yarısı evlerine baskın düzenlenmesini ve bilinmeyen bir yere götürülmeyi göze almaları gerekecek.
Afganistan'daki işbirlikçi Karzai'ye ve Filistin'deki işbirlikçi Mahmud Abbas yönetimine yüklenen görevin de tıpa tıp aynı olması, içinde bulunduğumuz mübarek Ramazan ayında Abbas yönetiminin kontrolündeki bölgelerde insanların dinî hassasiyetlerine karşı savaş yürütülmesi bunların hangi gayelere ve kimlere çalıştığını göstermesi açısından düşündürücüdür.
Yurtlarını terk etmek zorunda kalmış Çeçen mültecilerin gittikleri yerlerde oldukça zor şartlarda hayatlarını idame ettirmelerine rağmen yine de Moskova güdümünde oluşturulmuş yerel yönetimin tahakkümü altında kalan evlerine ve topraklarına dönmemeyi tercih etmeleri de güven ve istikrarın oluşmamasından ileri geliyor. Çünkü Çeçen mültecilerin Türkiye'de bile huzurlu bir ortama kavuşamadıkları, oldukça zor ve ağır şartlarda hayatlarını sürdürdükleri biliniyor. Bu sıkıntılar Kafkasya'nın diğer bölgelerine ve Avrupa ülkelerine sığınmış Çeçenler açısından daha büyüktür.

VAKİT