Ceberut devletten insan merkezli devlete

Kurtuluş Tayiz

Diyarbakır Emniyet Müdürü Recep Güven, “Dağda ölen teröristlere ağlamayan insan değil” sözleriyle büyük ilgi gördü. Bu sözleri herhangi bir siyasi parti liderinden duysak belki yine çok şaşırırdık ama bu kadar çok yankı uyandırmazdı. Bunun nedeni herhalde bu düşüncelerin en son beklenen kurum veya kişi tarafından dile getirilmesi. Güvenlik bürokrasisi devletle en çok özdeşleşen kurumların başında geliyor. Onlar daha çok devletin ceberut yüzünü, katılığını, acımasızlığını, duygusuzluğunu temsil ediyor. Recep Güven’in açıklamalarına gösterilen yoğun ilgi bence bununla bağlantılı; meğer devletin üzülen, acı çeken, suçluluk duyan, gözleri yaşaran bir ruhu, bir kalbi varmış...

Diyarbakır Emniyet Müdürü’nün düşünce ve duygularının bu kadar insan merkezli olmasında şaşırtıcı bir yan bulmamayı dilerdim; o sözlerin hepimize hayatımızın olağan bir duygu ve davranış biçimi gibi gelmesini umardım; ama maalesef bir polis müdürünün dile getirdiği bu sözler bu ülkenin normalleşmesi ve iç barışı adına bugünün Türkiye’sinde hâlâ önemli ve ihtiyaç duyulan bir yaklaşım biçimi.

Diyarbakır çok önemli bir kent; Kürt meselesinin kalbi bu şehirde atar. O şehirdeki en ufak kıpırdanışlar batıyı ve bütün Türkiye’yi çığ gibi etkiler. İyi ya da kötü biçimde... Gençlerin her gün toprağa düştüğü ülkemizde bugün bir normalleşmeye ihtiyaç var. Operasyonlar, çatışmalar, baskınlar hız kesmeden sürse de, ufukta bir barış ihtimali belirmiş görünüyor. Siyaset kurumu, esmeye başlayan bu ılımlı havayı akan kanı durdurma adına iyi değerlendirmeli. Politikacılar, Emniyet Müdürü Recep Güven’in şu sözüne kulak vermeli; “Önce vatan değil, önce insan”. Çok cesur bir söz. İktidar, güvenlik bürokrasisinin ulaştığı bu düzeyin gerisinde kalamaz, bu süreci daha ileri taşımalıdır. Bunun nasıl olacağının işaretlerini aslında Başbakan Erdoğan verdi kuşkusuz; Oslo ve İmralı ile görüşülebileceğini açıkladı. Bu sözler ülkeye barış getirebilir. Şimdi iş biraz bu sözlerin devamını getirmekte.

Dağda ölenlere ağlayanlar şimdi hapiste

“Dağda ölen teröriste ağlamayan insan değildir” sözlerinin bir başka yanını daha gündeme getirmekte fayda var. Dağda ölenlere ağlamanın suç olduğunu biliyor musunuz? Bugüne kadar KCK davasından tutuklanan binlerce sanığa yöneltilen suçlamalardan biri de dağda ölen bir PKK’lının cenazesine katılmak. Diyarbakır’daki 110’u tutuklu 175 sanıklı KCK davasının sanıkları hakkındaki sabit deliller arasında bir PKK’lının cenazesine katılmak da bulunuyor. Diğer KCK davalarını da saymıyorum. Bunun en çarpıcı örneği, üç BDP’li vekil hakkında 150 yıla kadar varan hapis cezası istemiyle açılan dava. Yanlış duymadınız. Evet, üç vekil hakkında istenen bu rekor cezaya konu olan “suç” PKK’lıların cenazesine katılmak! Leyla Zana, Aysel Tuğluk ve Nursel Aydoğan, PKK’lıların cenazesine katıldıkları gerekçesiyle suçlanıyor ve haklarında 150 yıla kadar varan hapis cezası isteniyor. Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı’nca 2011’de hazırlanan ve Özel Yetkili 7. Ağır Ceza Mahkemesi’nce kabul edilen üç ayrı iddianamede Leyla Zana hakkında dört kez “örgüt propagandası yapmak”, “Toplantı ve Gösteri Kanunu’na muhalefet etmek” ve iki kez de “örgüt üyesi olmamakla birlikte örgüt adına suç işlemek” suçlarından 45 yıl hapis isteniyor.

BDP Diyarbakır Milletvekili Nursel Aydoğan hakkında hazırlanan iddianamede de suçlamalar aynı. Aydoğan’ın katıldığı dört ayrı etkinlikte, suç işlediği iddia edildi. Bu “etkinlikler” PKK’lıların cenaze törenleri oluyor. Aydoğan’ın da dört kez “örgüt propagandasını yapmak”, dört kez de “örgüt üyesi olmamakla birlikte örgüt adına suç işlemek” suçlarından toplam 72 yıla kadar hapsi istenmiş. Aysel Tuğluk için de istenen ceza 33 yıl. Gerekçe aynı; Diyarbakır ve Van’daki etkinliklerde konuşmak ve PKK’lıların cenaze törenlerine katılmak. Diyarbakır Belediye Başkanı Osman Baydemir ve diğer BDP’li belediye başkanları da aynı suçlamanın kurbanı. PKK’lıların cenazelerine katıldıkları gerekçesiyle haklarında ya soruşturma başlatıldı ya da hapis istemiyle ceza davaları açıldı.

Cenaze kaldırmak ortak ve çok insani bir vazife. Ama bu ülkede dağda ölenlerin ardından ağlamak, onların cenazelerini toprağa vermek bile ağır hapis cezalarıyla neticeleniyor.

Şu âna kadar kaç kişinin sadece dağda ölenlerin cenazelerine katıldığı için hapiste olduğunu bilmiyorum. Bu konuda net bir istatistik oluşturulabilir mi, ondan da emin değilim; ama mevcut sistemin kendi çocuklarını birlikte toprağa veren insanları bu kadar ağır cezalara çarptırması ne insanlığa, ne vicdana ne de evrensel hukuka sığıyor. Ceza Kanunu’nun bile buna cevaz verdiğini sanmıyorum. Hükümetin bir an önce bu soruna eğilmesini umuyorum.

kurtulustayiz@gmail.com

TARAF