Çankayada bir “adam”…

Ali Bayramoğlu

Bugün TBMM, Abdullah Gül'ü ülkenin 11. Cumhurbaşkanı seçecek. Ve yarın itibariyle ülkenin önünde yeni bir sayfa açılacak.

Gül'ün Çankaya'ya çıkıyor olması, “demokrasinin herkese, değişmeyi, sindirmeyi, düşünmeyi öğretmesinin önemli bir göstergesi”dir.

Kanımız odur ki, Gül'ün cumhurbaşkanlığı, laik kesimin “demokratikleşme”, İslami kesimin “sekülerleşme süreci” yaşamasıyla ortaya çıkan “derin toplumsal bir değişim”in sonucudur.

Gül'e sadece dindarlar ve muhafazakârların değil, liberaller ve demokratların da destek vermesi, ön yargıların kırılması ve yerleşik korkuların azalmasını ifade etmektedir. Ülkenin yeni bir senteze, farklılıkların eşit ve özgürce bir arada yaşayabileceği bir düzene doğru hızla ilerlediğini göstermektedir.

Gül bu açıdan farklı, özellikle kendisinden kesimlerin yaşadığı “değişimi yansıtan ayna”dır.

Ancak Gül bu “değişimin öznelerinden birisi”dir de…

Nitekim bugün Gül adı etrafında çatışma vesilesi bir iç değişimin unsurları olarak karşımızdadır.

Evet, Gül'ün eşi tesettürlüdür ve ancak aynı Gül bugün siyasi değerler açısından seküler ve liberal anlayışı en önde temsil eden siyasi aktörlerden birisi haline gelmiştir. Bunu gerek şahıs olarak gerekse içinden geldiği ve sorumluluğunu paylaştığı siyasi partinin politikaları açısından kanıtlamıştır.

Gül'ün dün benimsediği siyasi söylem ile bugün aldığı siyasi tavır arasındaki fark, hem yaşadığı değişimin niteliğini hem toplumsal deneyimlerin derinliğini göstermektedir.

Bu madalyonun bir yüzü…

Diğer yüz de önemli…

Malum ülke yıllardır, özellikle 28 Şubat'tan sonra keskinleşen ciddi bir iktidar kavgası içinde salınıyor. Devlet ve siyaset, merkez ve çevre arasındaki bu iktidar kavgası zaman zaman keskinleşiyor.

Bugün itibariyle açılacak sayfa bu mücadele açısından da sembolik bir önem taşımaktadır. Siyaset, siyasetçi, toplumsal iradenin diğerleri karşısında galebe çaldığı, daha önemlisi ittifaka girdiği bir sayfa açılmıştır önümüze…

22 Temmuz seçim sonuçları “toplumsal iradeyi” temsil etmiştir.

AKP'nin siyasi alanını korumaktaki ısrarı “siyasi iradeye” işaret etmiştir.

MHP ve DSP'nin siyasi alan meşruiyetinin pekişmesine katkısı, bu “iki iradenin birleştiği nokta” olarak karşımıza çıkmıştır.

Bu nokta, toplum ile kural koyma arasındaki ilişkiye işaret eder.

Ve bugün Abdullah Gül'ün kültürel, bireysel, siyasal tüm nitelikleriyle Çankaya çıkmasıyla temsil edilmektedir.

Toplum ile kural arasındaki ilişki bugün alabildiğine basittir:

Değişim talep eden, gözünü geleceğe dikmiş bir toplum oyuna ağırlığını koymuş bulunuyor. 27 Nisan muhtırası ile 22 Temmuz seçimleri devletle toplum arasındaki mesafeyi ortaya koymuştur. Dünde yaşayan bir devlet ile gözünü geleceğe dikmiş toplum arasındaki farktan oluşan bu mesafe çatışmayı beraberinde getirmiş ve sonuçta toplum açık ara galebe çalmıştır.

Kimi devlet kurumları ve basın kuruluşları, kriz halini bir yönüyle devam ettirmeye çalışsalar da, devlet düzeyinde aktörler arası ilişkiler hâlâ gerilim merkezli olsa da, ülkenin soluduğu havanın düne nazaran önemli ölçüde değiştiği ortadadır.

Evet, yeni bir dönem açılıyor.

Her yeni dönem, toplumsal bir enerji birikiminin dışa yansıdığı an açılır.

Bu açıdan önemli olan gelinen nokta kadar, o enerjinin biriktiği, o enerjiyi biriktiren süreçtir.

Bu tür süreçler çok yönlü olurlar ve bir değişim öyküsüne ve değişim dinamiklerinin oluşmasına tanıklık ederler…

Ülkenin tüm kurum ve güçlerinin “bu değişimi görme, en azından değişim dinamikleriyle temas etme, değişim arkasında toplumsal güçle tanışma ve barışma” zamanı gelmiştir.

Yeni Şafak