Çankaya Köşkü tartışmaları nereden güç alıyor?

D. Mehmet Doğan, Kemal Kılıçdaroğlu'nun olası Cumhurbaşkanlığı döneminde Çankaya'yı kullanacağını ifade etmesi üzerine tartışmanın tarihi kökenlerini inceliyor.

D. Mehmet Doğan / TYB

“Köşk cumhuriyeti”nden “Külliye cumhuriyeti”ne!

Bugünlerde yine meydan nutuklarında bazı kifayetsiz siyasiler Beştepe’den Çankaya’ya dönüleceğini iddia ediyorlar. Böylece halka tevazu pazarlıyorlar! Bu, âmiyane tabiriyle, attan inip eşeğe, hadi bugünkü ifadeyle söyleyelim: Hızlı trenden inip buharlı tirene binmeye benzer!

Bu iddialarda Çankaya’ya kutsallık atfeden bir taraf da vardır!

Önce ona bakalım:

Çankaya, Ankara’nın bir bağ semti, yani sayfiyesi idi. Mustafa Kemal Paşa ikamet için -nedense- şehrin dışında bir mekânı tercih etti. Köşk esasen bir Ermeni’ye aitti ve “Kasapyan köşkü” olarak biliniyordu. Müftü Börekçizade Rifat o zaman için iyi para olan 4500 lira bağış toplıyarak Bulgurzadeler’den köşkü aldı ve Paşa’ya hediye etti! Zamanın meşhur mimarları Vedat ve Kemaleddin köşke bazı ilaveler yaptılar. Böylece “Cumhurbaşkanının ikametgâhı” oldu…

Elbette bir devlet yönetimi için böyle bir bina yetersizdi.

Bir cumhurbaşkanlığı sarayına ihtiyaç vardı. Bazı kompleksli zihinler “saray”ı krallara ait sanır. ABD başkanı da “Beyaz saray”da oturur! Fransa’nın şımarık cumhurbaşkanı Fransa krallarından kalma Elize Sarayı’nda ikamet eder! İtalya cumhurbaşkanının ikametgâhı da Quirinal Sarayı'dır. Hofburg İmparatorluk Sarayı Avusturya Cumhurbaşkanının ikamet ettiği yerdir!

Saray kompleksi”ni yenmek!

“Cumhurbaşkanı için” değil, “Cumhurbaşkanlığı için” yeni bir yapı tasarlandığında “saray” adı neden tercih edilmedi? Bu sembolik olarak “saray”ı, monarşiyi yıkmış, Cumhuriyete geçmiş bir rejimin kendini ifade biçimi olabilirdi. Fakat meselenin başka yönleri de vardı. Türkiye Cumhuriyeti artık dünyanın büyük devletleri arasında sayılmıyordu. Osmanlı yıkılana kadar “düveli muazzama” yani büyük devletler arasında sayıldı ve büyük devletler İstanbul’a her zaman sefir-i kebir/büyük elçiler gönderdi. Türkiye Cumhuriyeti’ne büyük elçi gönderme konusu büyük devletler arasında tartışıldı. İşte bu havada Ankara’da ufak çaplı bir Cumhurbaşkanlığı binası inşasına karar verildi. İş 1931’de Avusturyalı mimar Clemens Holzmeister'e verildi (Halen kullanılan Meclis binası da onundur). İnşaat haziran 1932'de bitti.

“Pembe Köşk” bir devlet başkanı için, iki katlı, hayli mütevazı bir yapı idi. Giriş katı yönetim ve misafirleri ağırlama mekânı, üst katı cumhurbaşkanı ikâmetgâhı olarak kullanılırdı. 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’e kadar cumhurbaşkanları bu yapı ile yetindiler. Demirel, gerçek bir devlet başkanı binası yapma iradesi gösterememişse de, binanın bitişiğine bir hizmet binası ilave ettirmişti.

Şimdi inlkılâp tarihi hocaları ve Atatürk kültçülerini kızdıracak bir şey söyleyeceğim: Atatürk devrinde hiçbir cumhurbaşkanı Türkiye’ye gelmedi. Dolayısıyla bu “köşk” hiçbir yabancı cumhurbaşkanı görmedi. Bu mekânda görülenler en fazla krallardı, onlar da Avrupa’nın belli başlı (İngiltere, Fransa, Hollanda, İspanya vs.) devletlerinin değil, doğunun ve Osmanlı sahasının kralları idi!

Türkiye 21. yüzyılda kaçınılmaz olarak dünya sisteminde görünür olmaya başladı. Dış temaslar daha önce görümemiş şekilde arttı. Çankaya “köşk”üne çeşitli vesilelerle gidenler bu mekânın temsil gücünün yetersizliğinden şikayetçiydiler. Türkiye Devleti böyle bir mekânda temsil edilemezdi. Saray kompleksi yenildi, Baştepe’de yeni bir yönetim merkezi inşasına başlandı. İnşaatın başlangıcında “Başbakanlık kampüsü” yapıldığı haberleri yayıldı. Biz bu yeni yönetim merkezinin “külliye” olarak adlandırılması gerektiğini yazdık. Bu arada, Tayyip Erdoğan Cumhurbaşkanı seçildi ve Külliye işte o zaman kullanılır hale geldi.

Gerçek bir külliye: İdari yapılar, kültürel salonlar, kütüphane ve cami!

Burası saray mıdır? Tabii Çankaya köşküne göre saraydır! Fakat “külliye” lafzını hak edecek şekilde yapılar bütünüdür. En başta yabancı devlet ve hükümet başkanlarının kabul edildiği ve asıl saray olması gereken idari yapı vardır. Yapı bütünlüğü içinde çeşitli toplantı ve kabul salonları yer almaktadır. Ankara’nın en büyük kültürel salonu da buradadır. Yapılar içinde Millet Kütüphanesi müstesna bir yer işgal eder. Türkiye’de itibardan düşürülmüş kütüphane kavramını bu yapı yeniden zirveye yükseltmiştir. Türkiye gerçek anlamda modern ve zengin bir kütüphaneye sahip olmuştur. Millet Camisi, Cumhuriyet’in dinle barışmasının sembolü olarak kabul edilebilir. Bu ülkede 1950’ye kadar cami inşaatı yasaklanmıştı, uzun bir aradan sonra ilk camii 1949’da yapılan Şişli camiidir.

“Saray” denilince Cumhurbaşkanı’nın ikametgâhı kastedilmektedir. Onun mutantan bir sarayda yaşadığı ima edilmektedir. Cumhurbaşkanının ikametine ayrılan yapı bu büyük külliyenin ancak küçük bir parçasıdır!

Sarayı yık, Dolmabahçe Sarayı’nı mekân tut!

Gelelim, “saray kompleksli” Çankayacılar cephesine. Onların bir meseleyi halletmesi gerekiyor. Cumhuriyetin kurucusu, İstanbul’a gittiğinde yıktığı saray rejiminin en mutantan sarayını neden mekân tuttu? Gazi, daha sonra Atatürk olarak neden Dolmabahçe Sarayında ikamet etti ve hatta orada öldü?

O muazzam binada zevkine, keyfine düşkün hain padişahlar oturmaz mıydı?

Yorum Analiz Haberleri

Camiler Ermeni, Rum ve Yahudilere de satılmış
Sosyal medyanın aptallaştırdığı insan modeli
Dünyevileşme ve yalnızlık
Cuma hutbelerindeki prangalar kırılsın
Batı destekli spor projeleri neye hizmet ediyor?