Çanakkale Söyleminde Dinî ve Etnik Vurgu

Çanakkale'nin yıldönümü yaklaştığında dillendirilen resmi ve entelektüel retorik 'boğaz harbi' gerçeği ile ne kadar örtüşüyor?

HAKSÖZ-HABER

Çanakkale savaşında büyük paya sahip Anadolu insanının kan ve fedakarlığı kadar bugünün algı dünyamızda kavramakta güçlük çekilen halifenin ordusunda yer almaya koşmuş Müslüman unsurların göz ardı edilemeyeceğini belirten Akif Emre, “Çanakkale Zaferi” söyleminde muhafazakârlaşma ve etnik-ayrıştırıcı bir dil merkezli okumayı terk etme olgusunu yorumluyor:

***

Çanakkale Zaferinin 'Kürt Ortakları'

Akif Emre / Yeni Şafak

Çanakkale zaferinin yıldönümü yaklaştığında dillendirilen resmi ve entelektüel retoriğin 'boğaz harbi' gerçeği ile ne kadar örtüştüğü sorusu hep gölgede kalır. Bu resmi Çanakkale zaferi tarihi kurgusu ve söylemi, bir imparatorluktan, hatta hilafetten nasıl ulus-devlet ideolojisi üretilebildiğinin ilginç ve eşine az rastlanır örneğidir. Ulus-devletin ideolojik aygıtı olarak Çanakkale olayını ele alış, sunuş ve bazı gerçekleri de yok sayma biçimine, dönemsel olarak nelerin öne çıkarılıp nelerin geri plana itildiğine göz atmak, söylem analizi yapmak ilginç sonuçlar sunabilir.

Çanakkale zaferinde kimin daha çok kahramanlık gösterdiği polemiği üzerinden, adeta ulusal kurtuluş mücadelesi çıkartarak, imparatorluğun külleri üzerinden ulus-devletin temellerinin atıldığını ima etmek bugüne kadar sürdürülen resmi söylemin ana fikrini oluşturdu. Buna göre Türk milleti, Mustafa Kemal'in kahramanlık ve fedakarlıkları sayesinde, dönemin süper güçlerini dize getirmiş, yüz binlerce şehit vererek ulus-devletin temellerini atmıştır. Bir tür anakronizm içeren bu ideolojik tarih söylemi son zamanlarda muhafazakar cemaat ve çevrelerce takviye edilerek bir tür milli birlik ve beraberlik gösterisine dönüştürüldü.

Resmi tarihin Çanakkale söyleminde, Çanakkale savaşını veren ordunun bir Osmanlı ordusu, subaylarının da Osmanlı ve hatta komuta kademesinin Alman subaylarının olduğu görmezden gelinir. Sonuçta Kudüs müftüsü Hüseyin el-Emini gibi Filistin'den, Bosna'dan gelen gönüllülere ve Anadolu'nun her köşesinden toplananlarla elde kalan beşeri enerjinin buraya akıtıldığı bir savaştan söz ediyoruz. Çanakkale savaşının neredeyse sadece Mustafa Kemal'in başarısına sıkıştırılmış kahramanlık söylemi, dönemin siyasal şartlarını yok sayarak yeni rejimi meşrulaştırıcı tarihsel arkaplan sunma çabasının ideolojik yorumundan ibarettir.

Son dönemde, siyasal gelişmelere uygun olarak Çanakkale zaferine yaklaşımda iki önemli unsur öne çıkmaya başladı. Resmi tarihin mümkün olduğunca dini vurguyu yok sayan Çanakkale yorumuna muhafazakar söylem takviyesi ile aşınan inandırıcılık aşılmaya çalışılarak ve birlik mesajı takviye edilmiştir. Popülerleştirilen Çanakkale destanına, -ulus-devletin bir tür muhafazakar yorumuna temel teşkil edecek şekilde- milli, manevi unsurlar ekleme çabası şeklinde ortaya çıktı.

Bir diğer yeni unsur, Türklük üzerinden yapılan Çanakkale okumasına, yine ulus-devlet anlayışı çerçevesinde kalmak kaydıyla, yeni etnik unsurların ilave edilmesi, Çanakkale zaferine 'yeni' ortakların eklenmesi. Bu bağlamda Çanakkale savaşında ölen Vanlılar, Kürtler keşfedilecek, Kürtçe davetiye bastırılacak, milli birlik ve bütünlüğü perçinleyici yeni unsurlara eklenecekti.

Resmi tarih Çanakkale'yi milliyetçi ideolojinin ve Cumhuriyet rejiminin temelinin atıldığı, emperyalizme karşı verilmiş ulusal bir savaşa indirger ve Türklük ve Anadoluluk üzerinden temellendirerek idealize eder. Muhafazakar söylem, milliyetçiliği biraz daha geri çekmesine karşılık zaferde dini motivasyon konusunu öne çıkarır. Sonuçta milli ve dini motivasyonun öne çıkarıldığı bu yeni söylem siyasal sorgulamaya yol açmaz, Kemalistlerin kahramanlık söylemini takviye etmiş olur.

Oysa Çanakkale zaferi resmi söylemin gösterdiği ve idealize ettiği gibi ulusçuluk ideolojisinin motive ettiği ve ulus-devlet için verilmiş mücadele olarak okumak ne dönemin ruhuna uygun düşer ne de bugünü açıklamaya yardım eder. Büyük paya sahip Anadolu insanının kan ve fedakarlığı kadar bugünün algı dünyamızda kavramakta güçlük çekilen halifenin ordusunda yer almaya koşmuş Müslüman unsurlar göz ardı edilemez. Bu unsurların yok sayılması daha sonra muhtemel bir ulus-ötesi, ümmet fikrini hatırlatma tehlikesine karşı alınmış ideolojik bir tedbirdi. Benzer biçimde bugünlerde Çanakkale'de şehit olan Kürt Müslümanların hatırlanması sarsıntıya uğrayan millet, etnik aidiyet tanımını onarmaya yöneliktir. 'Çanakkale'de Kürtler de şehit olmuştu' söylemi doğru olmakla beraber, buna sarılan muhafazakar söylem, bizzat ümmet fikriyle çelişir biçimde ayrıştırıcı dili de içermektedir. Konjonktürel savunma hali; bütüncül, kuşatıcı İslami ümmet fikrini iptal eden, coğrafi ve ulusal sınırlarla mukayyet bir muhafazakarlıkla maluldür.

 

Yorum Analiz Haberleri

Sosyal medyanın aptallaştırdığı insan modeli
Dünyevileşme ve yalnızlık
Cuma hutbelerindeki prangalar kırılsın
Batı destekli spor projeleri neye hizmet ediyor?
Kemalizm’e has bu Laiklik Fransa’da bile yok!