Eğri oturup, doğru konuşalım..
Olayları; kendi tartışma noktasından çıkarıp, abartmaya da kalkışmayalım, olduğundan daha önemsiz gibi göstermeye de çalışmayalım..
Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ, önceki gün ne demişti: “Allah Allah diye taarruz eden ordu, camiye bomba koyar mı?”
Tabiî ki TSK’nın kurumsal olarak, camilere bomba koyma niyeti olduğunu söylemek mümkün değil.
Failler, bazı subaylar..
Kaldı ki; bütün camilere bomba koyma diye bir planın varlığı da, hiç kimse tarafından iddia edilmiyor..
Ya iddia ne?
Bazı subayların, darbe ortamı oluşturmak için, provokasyon amaçlı olarak, bazı eylemleri organize etme planı içinde oldukları..
Yani amaç, camileri yok etmek değil. Camideki dindarları ortadan kaldırmak değil.
Amaç, darbe zemini oluşturmak..
Bunun için, camiye bir bomba koyarsınız.
Bu tek başına darbe zemini için yeterli değildir.
Arkasından, mütedeyyin insanları tahrik edersiniz..
Dindar insanları sokağa dökülmeleri için tahrik edersiniz.. Bu arada da kendi adamlarınıza, dindar kılıklarla, sağda-solda vurdulu-kırdılı eylemler yaptırırsınız..
Arkasından da, “Kaos ortamını düzeltmek, karışıklığa son vermek, milli bütünlüğü sağlamak için, yönetime el konulmuştur” der, olayların arka planından haberi olmayan halkın da desteği ile hükümeti devirmiş olursunuz..
Hedef; hükümeti devirmek, yönetime el koymaktır.. Camiye konulan bomba ise, sadece bir araçtır.
Araç olduğu için de, İstanbul’daki onlarca camiye bomba koyma eyleminden bahsedilmiyor. Eğer bazı subaylara yöneltilen suçlama, “Tüm camileri yok etmek istiyorlar” olsaydı, iki camiye bomba koyma eylemi yetersiz kalırdı (Allah korusun).. Onlarca camiye bomba koyma gerekliliği ortaya çıkardı.
Dolayısı ile, Sayın Başbuğ’un düz mantık ile yaptığı savunma, bence yetersiz.
Genelkurmay Başkanı, şu ihtimali cevaplamalı idi: “Camiye bomba konulup, orada bazı insanlarımız öldürüldüğünde, vatandaşlar sokağa dökülüp, tepkilerde bulunsa da, ordumuz kesinlikle mütedeyyin insanların bu eylemlerinden ‘kendisine vazife çıkartmayacak’ olgunluğa sahiptir. Bunun örnekleri de tarihimizde yaşanmıştır. İşte o örnekler, şunlar şunlar şunlardır.”
Evet, bunları söylemeli ve göstermeli idi Sayın Başbuğ.
Sayın Başbuğ, tarihimizden böyle bir olgun tavrı göstermediği gibi, ben kendisine aksi yönde birçok örnek verebilirim.
Örneklerde kimi zaman olayın başlangıcı unutulmuştur.. Kimi zaman tersine provokasyon uygulaması yapılmıştır.. Ama hemen hepsi, sıkıyönetim ilan etmek için, darbe zemini oluşturmak için girişilen eylemlerdir.
Mesela?..
Kubilay olayını ele alalım..
Menemen’de, üç tane bağlantıları belirsiz vatandaş, ülke yönetimini devirmeye nasıl kalkışabilirlerdi ki; önce tüfeğinde kurşun olmayan asteğmen onların üzerine yollandı, sonrasında da, asteğmen öldürüldü diye bütün bölgede baskı ortamı oluşturuldu?
60 darbesi öncesinde yaşanan olaylar, Ana Muhalefet Partisi Genel Başkanı İsmet İnönü’ye saldırıların yaşandığı iddiaları, ne derece gerçek, ne derece ciddiye alınacak olaylardı? Önce İnönü’ye bazı provokatörlerin saldırıp, arkasından da bu eylemin hükümet yanlıları tarafından gerçekleştirildiğini iddia etmek; çok mu zor bir organizasyondur? Ki; darbe gerekçeleri arasında, bu iddiaya da yer verilmişti?
Yakın tarihten bazı örnekler verelim.. Bu örnekler, cami bombalama eylemine daha çok benziyor.. Bayram Ali Öztürk Hoca, tam da bombalama planı yapılmak istenen Fatih Camii’ne birkaç yüz metre ilerideki İsmailağa Camii’nde niye öldürüldü?
Benzer bir provokasyon için olmasın sakın! Eylemlere çekilemeyen Mahmud Hoca cemaatini sokağa dökmek için olmasın sakın!..
Hızır Ali Muradoğlu Hoca da, aynı amaçlı bir cinayette şehid olmadı mı?
Şimdi Başbuğ gibi sormak, bu derin cinayetleri izah eder mi acaba: “Camide vaaz veren hocayı, cemaate gelmiş bir insan niye öldürsün?.. Bu vicdansızlıktır.”
Vicdansızlıktır ama, provokasyon amacı ile, bunlar yapıldı işte.. Cinayet bölümü gerçekleştirilse de, cemaati sokağa dökme bölümünün başarılamaması ise ayrı mesele..
VAKİT