Cahiliye şiirinin otantisitesi

MURAT KAYACAN

Cahiliye şiirinin Kur'an tefsirinde kayda değer bir yeri vardır. Bu yazıda bu şiirin önemine dikkat çekenlerle, mevsukiyetini sorgulayan ve inkâr edenlerin ve ayrıca onların bu sorgulayıcı ve inkârcı yaklaşımına karşı çıkanların görüşlerini –Mehmet Yalar’ın “Cahiliye Şiirinin Tarihsel Gerçekliği Problemi” başlıklı makalesi çerçevesinde- ele alacağız.

Zamanın dili olarak görülen şiirin1 Arapların toplumsal hayatlarının ve edebiyatlarının görünümü,2 hikmetlerinin madeni, edebiyat hazinesi ve iyi şiirin de helal sihir olduğu ifade edilmektedir.3İbn Abbas (ö. 68/ 687), “Allah’ın kelamından bir şeyler okuyup anlamadığınız zaman, onu Arapların şiirlerinde arayınız! Çünkü şiir, Arapların divanıdır (kültür hazinesidir).” demektedir ve ona Kur'an’dan bir şey sorulduğunda, o konuda bir şiir aktarırdı. Hz. Ayşe’nin (ö. 678) de çokça şiir aktardığı hatta Lebid’in (ö. 661) tüm şiirlerini rivayet ettiği ifade edilmektedir.4

Arapların neseplerinin şiir sayesinde korunması, meziyetlerinin onunla tanınması ve dillerinin onunla öğrenilmesi söz konusudur. Ayrıca Kur’an’da, hadiste ve sahabe ile tabiînin sözlerinde yer alıp anlaşılması problemli olan garîb lafız ve ifadelerin çözümü konusunda da cahiliye dönemi şiiri hüccet (kanıt) kabul edilmiştir.5

Câhız (ö. 869), eski cahiliye şairlerinin, çürümüş bir kemik, atılmış bir taş, her türlü sürüngen ve böcek dahil olmak üzere, hemen her konuda şiir söylediklerine vurgu yapmak suretiyle cahiliye şiirinin pek çok bilgiye de kaynaklık ettiğini ifade etmiş olmaktadır. Ancak konuyla ilgili bilgi birikimi ve eleştirel duyarlılığını kullanarak çeşitli konularda delil olarak gösterilen bazı şiirlerin cahiliye şiiri adı altında uydurulmuş olduğunu savunmaktan da geri durmamaktadır.6

Câhız’ın gündeme getirdiği bazı cahiliye şiirlerinin uydurulmuş olabileceği, görüşü hakkında iddialar bugün de “bu şiirlerin tümünü yok sayma” biçiminde dile getirilmektedir. Bu iddialar ciddiye alındığında, şu tehlike belirmektedir: Cahiliye şiirinin tarihsel gerçekliğinin tümden yok sayılması; sonuçları bakımından bu şiirle sınırlı bir sorun olmaktan çıkmaktadır. Bu durumda İslam-Arap düşünce, edebiyat ve kültür tarihinin anlaşılmasında anahtar role sahip birinci derecedeki referans ortadan kalkacaktır. Nitekim cahiliye şiirinin otantisitesi, hem İslam-Arap dünyasında hem de Batı’da lehte ve aleyhte pek çok müstakil çalışmada ele alınmak suretiyle etraflıca işlenen ve hala üzerinde çalışmaya devam edilen en hararetli konulardan biri haline gelmiştir.7

Theodor Nöldeke (ö. 1930) ve Wilhelm Ahlwardt (ö.1909), adlı oryantalistler, cahiliye şiirinin en azından bir kısmının orijinalliği konusundaki kuşkularını, erken bir tedvinin (derleme) bulunmaması ve kuşaklar boyunca güvenilmez diye niteledikleri ravilerin onu birbirlerine şifahen aktarmış olması varsayımına dayandırmaktadır.8 Oryantalist Margoliouth ise “Şairlere sapıklar uyar.” (Şuara, 26: 224) mealindeki ayeti de gerekçe göstererek, cahiliye şiirinin gerçek olması halinde bile, İslamî dönemde unutulması için yeterli neden olarak görmektedir.9 Halbuki bu ayette eleştirilen konu cahiliye şiirinde kelime ve terkiplerin kullanımlarının ayetleri anlamada bir araç olarak kullanılmasının yasaklanması değildir. Taha Hüseyin’in (ö. 1973) de cahiliye şiirinin otantisitesine yaklaşımları bu oryantalistler gibidir.10

Yukarıdaki üç oryantalistin aksine Charls J. Lyall’a (ö. 1920) göre, İslamî döneme kadar gelen cahiliye şiirinin büyük bölümü, tercihe şayan bir ihtimalle hicri birinci yüz yılın ilk yarısında derlenmiştir.11 Arapçanın eş anlamlı kelimeler bakımından zengin olması ve bu şiirin sözlü rivayet yoluyla gelmesi nedeniyle birtakım değişikliklere uğramasının doğal olduğunu savunan Erich Braunlich (ö. 1945)’e göre ise, bu durumu tedvin sürecinde daha da kritik hale getiren husus; Arap yazısının noktalama ve harekeleme –her ikisi de Arap yazısına sonradan dahil olmuştur- sorunları nedeniyle farklı anlamalara elverişli olmasıdır. Nitekim yazının bu riskli yönünü fark eden İslam alimleri, kitaplardan yararlanmaya ek olarak ilimleri sözlü rivayet yoluyla aktarmaya özen göstermiş ve İslamî ilimleri tahsil etmede bu yolun daha uygun olduğunu düşünmüşlerdir.12

Sonuç olarak diyebiliriz ki, cahiliye şiiri Kur'an’ı anlama konusunda faydalı bir “araçtır.” Ancak Müslümanlar onun “olmazsa olmaz” bir araç olarak görselerdi, onları da hadisleri korudukları ölçüde korumaya çalışırlardı.

 

Dipnotlar:

1-Seâlebî, Ebu Mansûr (h. 429), Tahsinu’l-Kabih ve Takbihu’l-Hasen, Daru’l-Erkam İbn Ebi’l-Erkam, Beyrut, ts., s. 23.

2-Menfelûtî, Muhammed Hasan Lutfî (h. 1343), en-Nazarât, 3 c., Daru’l-Afaki’l-Cedide, Beyrut, 1982, II, 173.

3-Seâlebî, Ebu Mansûr (h. 429), el-Letâif ve’z-Zarâif, Daru’l-Menahil, Beyrut, ts., s. 60.

4-el-Kayrevânî, Ebû ‘Alî el-Hasen İbn Reşîk (h. 463), el-‘Umde fî Mehasini’ş-Şi’r ve Âdabuhu, 2 c., 5. bs., Daru’l-Cîl, Beyrut, 1981, I, 30.

5-İbn Faris, Ebû’l-Huseyn (395/1005), es-Sahibî fi Fıkhi’l-Luğati’l-Arabiyye ve Mesîliha ve Süneni’l-Arab fi Kelamiha, Daru’l-Kütübi’l-İlmiye, Beyrut, 1997, I, 29.

6-Cahızdan naklen bkz. Yalar, Mehmet, “Cahiliye Şiirinin Tarihsel Gerçekliği Problemi”, Uludağ Üniv. İlahiyat Fak. Derg., C. 17, S. 2, Bursa, 2008, s. 103.

7-Fuad Sezgin’den naklen bkz. Yalar, a.g.m., s. 98.

8-Yalar, a.g.m., s. 106.

9-A.y.

10-Yalar, a.g.m., s. 98.

11-F. Sezginden naklen bkz. Yalar, a.g.m., s. 115.

12-Yalar, a.g.m., s. 116.