Cahili Paradigmanın Ürünü Olarak Ulusçuluk Ve Yansımaları

MURAT AYDOĞDU

Bu konudaki çalışma yapan bütün kardeşlerime tebrik, teşvik ve katkı dileği ile,

Ulusçuluk; Batı paradigmasının ürettiği farklılaştırıcı ve çatışmacı bir kavramdır. Ulusçuluğun ezdiği mustazaf halklar için sunulan azınlık ve etnik ulusçuluğu ise yine Batı paradigmasının ürettiği bir karşı tezdir. Kendi değer sistemi olmayan ya da üretemeyen edilgen zihinler için kurtarıcı olarak görülür.

Müslüman öncüler tecdid hareketleri ile kendi değer sistemlerine dönmenin/inşa etmenin mücadelesini yürüttüler. Afgani ve Abduh gibi entelektüellerin fikri çalışmaları ve arayışları daha sonraları “Kur’ani Kavram” çalışmaları, “Kuran Nesli” ve “Öze Dönüş” gibi argümanlarla önemli yol katetti. Son yıllarda Kürt sorunu üzerindeki tartışmalar bulunduğumuz coğrafyadaki bir km taşlarından birisidir..

Asrın felaketlerini doğuran ulusçuluk bugün iflas noktasına gelmiştir. Bunun etki tepki refleksleri ile mustazaf halklardaki karşı ulusçuluğa dönüşmesi de, sinerjik/birbirinden beslenen geri dönüşler yaşatmaktadır.

Sürekli taktığım puşi (egal) nedeni ile Adapazarı-Haydarpaşa treninde birkaç defa omuz yediğim ve sözlü sataşmalara uğradığım oldu. Kürt kökenli kardeşlerimin haklarını ısrarla savunmam, çalışma mekânımdaki bir çok kişide benim menşeim üzerinde merak uyandırdı. Yemekhanede toplu bulunduğumuz bir anda “Sende Kürt’lük var mı?” sorusuna karşılık. “Bildiğim kadarı ile yok ama İnsanlık var yetmez mi?” cevabına rağmen hassasiyetimin nereden kaynaklandığını anlamayan kişilerin hışmı ile karşılaştım. Heler bir de İnsanlığı tamamlayan vahyi gündeme getirince seyreyledik gümbürtüyü. Bu kadar gürültüyü reel şartlar olarak algılayıp söylemimden vaz geçmeli miyim?

Son yıllardaki İslami kesimlerin insiyatif alma çalışmalarına ne yapılmalı ya da pratik karşılığı nedir?, şeklinde katkı yada eleştiriler getirilebilir. Ama maalesef reaksiyoner bazı tepkiler gelişimimizi geriye sürüklemeye çalışıyor. Özellikle Kurani söylemden kaynaklanan, Ümmet’i esas alan yaklaşımların, hâkim ulus devletlerin diğer halkları ezmesine payanda olacağı düşüncesi, muhafazakâr/gelenekçi Müslümanlara karşı etkin ve haklı bir söylemdir. Ama kendisini Hâkim ulus devletten tamamı ile ayırmış ve tavrını koymuş kişilere bu şekilde yaklaşmak reel politikaya teslim ol demenin başka bir şeklidir. Müslüman münevver kendi siyasetini üreten ve aktif hale getirendir. İnsiyatif alma çalışmaları ise Bizim paradigmamızdan/değerlerimizden kaynaklanan adalet ve sorumluluk çıkışlıdır.

Mücadele hattında sorunun çözümü için atılan her adımda iki noktadan itiraz yükselir.

1- Eleştiri kabul edememek: Zulme karışmamış ve karşı olan bütün yapılarla kurulacak diyalog/ iletişim ve hatta anlaşmalar farklıdır. Yine Zalimliğin şiddet derecesine göre mücadelede öncelemek yine farklıdır. Onların paradigmasına/söylemine/gündemine teslim olmak farklıdır. Nedense zaaflı yapıların eleştirilmesi, bu noktalardan farklı algılanıp cephe açılmış gibi algılanıyor.

2- Kur’an merkezli çözüme direnmek: Kuran merkezli çalışmalarla olaya çözüm aramakta ise “Sana göre Kuran, bana göre Kuran anlayışı var” üstelik cüz’i yaklaşımlarla “Kurani kavramların öncelenmesinde ya da gündeme alınmasında farklılıklarımız var” itirazları ile karşılaşıyoruz. Bizce temel meselelerdeki ayrımlar Kur’ani kavramların tahrif edilmiş anlamlar üzerinden algılanmasından kaynaklanıyor. Diğer ayrımlar ise kabul edilebilir farklılıklar (İçtihad farklılıkları da diyebilirsiniz) olarak birlikteliği etkilemeyecektir. Aksi halde Aramızdaki ortak söz’ün anlamı nedir ki?

“Ve topluca Allah’ın ipine yapışın, ayrılmayın;” 3/103

Bu iki mesele etrafında kopartılan vaveyla Kur’ani kavramları oturtamamış ve kendi siyasetini üretememiş kişilerde kafa karışıklığına yol açar. Reel olandan uzaklaşmak ve hayalcilik gibi suçlamalar yapıcı olmaktan uzaktır.

“Bizim için ne var!” diyen mustazaf halka Allah rızası ve bunun yansıması “Adalet ve Kardeşlik” diyecek basiret aranıyor. Eleştiri ve katkılar bunun talep edilmesi sağlanması ile anlam kazanır. Birçok Kürt kökenli öncü kardeşimde bu yaklaşımı hissediyorum. Yine bu siteye yorum yazan ama biraz tepkisel ağırlık taşıyan kardeşlerimde,  bunun potansiyelini barındırıyor ve Kur’an’i referanslarının onları ortak noktaya yaklaştıracağına inanıyorum.

Mekke de Allah elçisi, Mısırda Musa (as) istikrarlı ve etken mücadelesini yürütürken “Bizi zalim olan yöneticilerden kurtar” diyen köle ve halklar için yürüttükleri mücadelede rahat yataklarında yatmadılar, geçim kaygısına düşenlere, paragmatist iktidar heveslilerine bütün eleştirilerinizde haklısınız.

“Sizden önceki devirlerde yeryüzünde fesattan vazgeçirmeye çalışacak fazilet sahipleri bulunmalı değil miydi? Onlardan sadece çok azını kurtardık. Fakat zalimler kendilerine verilen nimetlerle azdılar. Günahkâr oldular.” 11/116

Ama ilkelerden sapmadan sadece Rabbinize dayanarak mücadele ediniz. Size el uzatanları teşvik edip daha etkin olmalarına çağırmak yerine sitem ve ithamlarda bulunmayınız.

 “Mallarınız ve canlarınız hususunda deneneceksiniz; sizden önce kendilerine Kitap verilenlerden ve ortak koşanlardan çok incitici sözler duyacaksınız. Ama sabreder, korunursanız; işte bunlar, yapmağa değer işlerdendir.” 3/186

“Senden önceki Resuller de yalanlanmışlardı da yardımımız gelene dek yalanlandıkları ve eziyet olundukları şeylere sabretmişlerdi. Allah’ın sözlerini değiştirebilecek yoktur. Daha önce gönderilenlerin haberleri sana geldi”. 6/34

"Bize yollarımızı göstermişken neden biz Allah'a dayanmayalım? Sizin bize yaptığınız eziyetlere katlanacağız. Tevekkül edenler, Allah'a dayansınlar." 14/12

Bizim için sabır ve katlanmak susup oturmak değil bir şeyler yapmaktır, elini taşın altına koymaktır. Sorun sadece Kürtlerin değil, İnsan olma şuurundaki herkesin sorunudur.