"Cahili Eğitimin Sisteminden Arınmak" başlıklı seminer Miligram Deneyi'ni anlatan bir kısa filmin gösterimiyle başladı.
Karabacak miligram deneyini, " İnsanın otoriteye karşı ne kadar zayıf olduğunu,otoriteye itaat etmekte ne kadar ileriye gidebileceğini ve otoritenin insanları kontrol edebilme adına, ne kadar belirleyici olabileceğini gösteren çarpıcı bir deney." olarak tanımladı.
Ardından deneyin ortaya çıkma sebebine ve işleyişine değinen Karabacak;
"Bu deneyler 1961 yılında Nazi savaş suçlusu Adolf Eicman yargılandığı süreçte yapılmaya başladı. Miligram deneyi, öğretmen-öğrenci ilişkisi ile,ödül-ceza ilişkisi üzerinden yapılmıştır." dedi.
Deneyin hayata dönük sonuçları ile konuşmasına devam eden Karabacak; deneyin sonuçlarını 3 başlık altında inceledi.
1.Denekler kendilerini deneyi uygulayan otoritenin bir aracısı olarak gördükleri için,olan bitenden sorumlu olmadıklarını düşündüler.
2.Denek öğretmenlerin çoğu denek öğrencilere verdikleri acıyı akla uydurabilmek için,öğrenciyi değersiz ve elektrik verilmeyi hak eden bir aptal olarak görmeye başladılar.
3.Kimi denekler, deneyin yanlış olduğunun başından beri farkında olduklarını ve bu düşüncelerinin,doğru olanı görebildikleri konusunda onları bir şekilde tatmin etmeye yardımcı olduğunu söylediler.
Bu noktada eyleme dökülmemiş düşüncenin ahlaki açıdan faydasız bir koruyucu olduğunu ifade eden Karabacak; bu durumun "Bana dokunmayan yılan bin yaşasın"mantığını oluşturduğunu vurguladı.
19.yy'da ulus-devlet anlayışının yayılmasında askeriye ve eğitim alanlarının kullanıldığını belirten Karabacak; Milli Eğitim ideolojisi üzerinden konuşmasına devam etti. Karabacak Milli Eğitimi, John Stuart Mill'in sözleriyle özetledi;
"Genel devlet eğitimi,insanları birbiriyle aynı kalıba sokmaya yarayan bir entrikadan ibarettir ve insanları içine soktuğu kalıp,yönetime hakim olan gücü memnun edecek olandır."
Karabacak;
"Belli konuları gündeme alıp, belli konuları asla konuşulmaz hale getiren; sakıncaları bulduğu bilgileri saklayan, uygun görmediklerini manipüle eden; ezber ve sürekli tekrar modeliyle istediği ideolojisi küçük yaşlardan itibaren zihinlere kazıyan bir sistem" olarak tanımladığı eğitimin,zihinlere korku ile yerleştirildiğini vurguladı.
Materyalist anlayışın bir ürünü olarak bir insanın değerinin Milli Eğitim üzerinden yapılmasını eleştiren Karabacak, eğitim sisteminin 28 Şubat ile birlikte sorgulanmaya başladığını ifade etti.
Elbette eğitimin okulla sınırlı olmadığını,aile ve çevrenin etkisinin de büyük olduğunu sözlerine ekleyen Karabacak; "Sistemin algısını ve dayatmalarını çok iyi anlamalıyız.Her ne kadar Ak Parti süreci ile birlikte olumlu değişiklikler görülse de sistemin temel argümanı,kutsal olana savaş açmaktır."dedi.
Eğitim konusunda ilk önce anne-babaların evlatlarından sorumlu olduğunu belirten Karabacak;"Eğitim konusunda bizler anne-baba olarak,Allah'ın emanetlerinden,Allah'a hesap vereceğiz."dedi.
"Annelik doğurmak,babalık doyurmak."değildir diyerek sözlerine devam eden Karabacak;yakınlarımızdan başlayarak, Seyyid Kutub'un tabiriyle Kur'an neslini inşa etmek sorumluluğunda olduğumuzu vurguladı.
Eğitim sistemine karşı mutedil bir çizgimiz olması gerektiğini ifade eden Karabacak, okula göndermemenin de çözüm olmadığını belirtti.Çocuklarımızın ahiretleri için,dünyalarından daha çok kaygı duymamız gerektiğine işaret eden Karabacak; cahili sistemin eğitiminden arınmanın ancak bu şekilde mümkün olabileceğini sözlerine ekledi.Bu noktada islami çalışmalara değinen Karabacak;"Çocuklarımızın nefes alacakları bir ortam."diyerek derneğimizde yapılan çocuk çalışmalarının önemine dikkat çekti.
Ardından gençlerle ilgili umutsuz olmanın zaafa dönüşebileceğini ifade eden Karabacak; "Umutsuz olmayalım.Yarını bugünün gençlerinin inşa edeceğini unutmayalım."dedi.
Kur'an'ın yol gösterici olduğunu, müslüman kimliği oluşturan temel vasıfların Kur'an'da açıklandığını ifade eden Karabacak, kimlik inşasında, Hucurat ve İnşikak sûrelerinin önemini vurgulayarak konuşmasını tamamladı.