Cahil halkın generalleri

Mümtazer Türköne

Artık gündemden hiç düşmeyen ses kayıtları, cihet-i askerîyeye bir tür şeffaflık getirdi.

"Askerler nasıl yaşıyor, ne yiyip ne içiyor ve neler düşünüyor?" sorusuna bu ses kayıtları ile samimî cevaplar geliyor. Nizamiyelerden karargâhlara girmek imkânsız. Komutanlardan siyasî ahvale dair beyanat almak da öyle. Ama söz konusu ses kayıtları olunca, çok mahrem muhabbetlere üçüncü bir kişi gibi kulak misafiri oluyorsunuz. Geride gizli-saklı pek bir şey kalmıyor. Eski genelkurmay başkanlarından İsmail Hakkı Karadayı'nın, dün internet portallarına düşen ses kaydının generallerin zihin dünyasına kuvvetli bir ışık tutması gibi.

"Halk cahil" diyor Karadayı. "Cumhurbaşkanını halkın seçmesi kadar tehlikeli bir şey yok" diye kestirip atıyor. Gerekçe olarak da şu hükmü veriyor: "Çünkü Türkiye Fransa, İsviçre değil, halk cahil".

Peş peşe gelen ve aynı minval üzere uzayan bu cümleleri, generallerdeki demokratik bilinç eksikliği olarak nitelemek yanlış. Bu düpedüz bir cehalet. Siyasete, siyasal sistemlere ve en önemlisi de demokrasiye dair koyu bir cehalet var bu cümlelerin arkasında. Niyet sorgulaması yapamayacağımız için "kötü niyet" kısmını atlıyorum.

Parlamento'yu halk belirliyorsa Parlamento çoğunluğu tarafından belirlenen cumhurbaşkanını doğrudan halk belirlemeye kalktığı zaman değişen ne oluyor? Halkın seçtiği parlamenterler cumhurbaşkanını seçerse sorun yok. Doğrudan kendisi seçerse o zaman ehliyet sorunu ortaya çıkıyor. Bu nasıl mantık?

Buraya kadarı sadece mantık hatası. Cehalet asıl demokratik siyasal sistem hakkında.

Halkı cehaletten kurtaran tek yönetim biçimi demokrasidir. Çünkü demokrasi yönetme yetkisini halka verir. Böylece halkı sorumlu kılar. Sorumluluk bilgiyi ve bilinci getirir. Bir siyasal sistemde önemli olan, hiç hata yapmamak değildir. Önemli olan yapılan hataların düzeltilmesine fırsat verilmesidir. Demokrasi, yapılan hataların düzeltilebildiği yegane rejimdir. Cahil generallerin hatalarını düzeltecek formülü, bugüne kadar hiçbir siyasal sistem icat edememiştir.

Türkiye'nin 25 yılını alıp götüren "Kürt sorunu"na bakalım. 1983 yılında generallerin giderayak getirdikleri Kürtçe yasağı olmasaydı, bu soruna bu kadar ağır bedeller öder miydik? 25 yılda dökülen onca kana, generallerin bugün kendilerinin bile itiraf ettiği yanlış kararlara rağmen Türkiye'nin tek parça halinde kalabilmesi ve hâlâ çözüme yakın durması bu "cahil halk" sayesinde değil mi?

Bir siyasal sistemin gücü ve etkinliği meşruiyetinden gelir. Meşruiyet, halkın rızasına dayanmaktır. Yönetilenlerin, yönetenleri kendi rızaları ile iş başına getirmelerinden daha etkili bir yönetim olabilir mi? Yönetenleri halk seçerse –buna cumhurbaşkanı da dahil- yönetimin sorun çözme yeteneği artar. Generaller seçerse sorun yaratma yeteneği artacaktır.

Tarihimiz halkın, geçtiği her sınavdan yüzünün akıyla çıktığını gösteriyor. Aynı sonuç generaller için geçerli mi? Generallerin ehliyeti ve liyakati konusunda giderek büyüyen bir endişe yok mu? 21. yüzyıl dünyasında darbe planları yapan bir general cehaletin hangi mertebesindedir? İki şeyi birbirinden ayıralım. Ordunun prestiji ve güvenilirliği devam ediyor; peki generallere güven ne durumda?

Ben Türk halkının, en az Fransızlar ve İsviçreliler kadar kendini yönetme ve doğru kararlar verme becerisine sahip olduğuna inanıyorum. Hatta haslet dendiğinde daha fedakâr ve sağduyulu olduğunu teslim etmek gerekir. Peki generaller? Fransa'daki veya İsviçre'deki generallerle karşılaştırıldığı zaman hangisinin entelektüel yetenekleri daha yüksektir? Meselâ Fransa'da darbe planlayacak kadar cahil bir general bulmak mümkün müdür?

Savaş tarihinin koyduğu ölçüyü hatırlayalım: "Kötü asker yoktur; kötü komutan vardır."

ZAMAN