Binyam Muhammed, ilk Müslümanların Mekke'de başta işkence olmak üzere insanlık dışı kötü muamelelerden kurtulmak için sığındığı Hıristiyan beldesi Habeşistan'da (Etiyopya) 1978'de dünyaya gelmiş bir çocuktu.
Hıristiyan bir ailenin çocuğuydu. Hayattan ne kadar beklentisi vardı ve Afrika şartlarında bunun ne kadarı karşılanabilirdi bilmek zor. Ama ilk Müslümanların ülkesine hicret ederken peşine düştüğü huzur ve güven ortamını, Binyam Batı'da bulacağını hayal etmişti. Yüz binlerce Asyalı ve Afrikalı gibi o da Avrupa'ya veya Amerika'ya adımını atmanın kurtuluş olacağını ümit etmişti.
Büyük umutlarla 1994'te İngiltere'ye ulaştı ve ailesinin Etiyopya hükümetine muhalif olduğu gerekçesiyle iltica başvurusunda bulundu. İngiliz makamları, 2000 yılında Binyam'ın başvurusunu reddetti, ama ona 4 yıl İngiltere'de kalma hakkı verdiler.
Londra'nın batısındaki North Kensington'da yaşayan Binyam, bu sürede bir yandan temizlikçi olarak geçimini sağlarken, bir yandan da elektrik-elektronik mühendisliğinde okuyordu.
Binyam, 2001'de belki de hayatının en köklü kararını aldı. Kelime-i şehadet getirerek İslam'la şereflendi. Bu karardan sonra vereceği diğer kararın, hayatının gelecek 7 yılını zindana çevireceğinden elbette habersizdi.
Kendi ifadesine göre uyuşturucu alışkanlığından ve Londra'da edindiği kötü alışkanlıklardan temizlenmek için Afganistan'a gitmek istemişti. Ayrıca Taliban'ın İslami kurallara bağlı olarak yönettiğini iddia ettiği Afganistan'ın gerçekten iyi bir İslam ülkesi olup olmadığını yerinde görme arzusu da bu kararında etkili olmuştu.
Ama bu sırada 11 Eylül olmuş; Amerika Afganistan'a savaş açmış ve Taliban yönetimi düşmüştü. Binyam, İngiltere'ye dönmek üzere geldiği Karaçi havaalanında Pakistan gümrük polisi tarafından Nisan 2002'de gözaltına alındı.
Amerikalılara göre Binyam, İngiltere'de yaşadığı için El Kaide tarafından özellikle seçilmiş; savaş eğitimi verilmiş ve Taliban saflarında Kuzey İttifakı'na karşı savaşta yer almış çok tehlikeli bir teröristti. ABD'de radyoaktif madde içeren 'kirli bomba' saldırısı düzenlemeyi planladığı da aleyhindeki iddialar arasındaydı.
Binyam'ın, pazartesi günü 7 yıl önce ayrıldığı Londra'ya geldikten sonra avukatı aracılığıyla yaptığı açıklamada dediği gibi "kâbuslarında bile başına geleceğini düşünemeyeceği" ve 7 yıl sürecek olaylar zinciri böyle başladı.
Binyam Muhammed, bu sürenin son 4 yılını, Batı'nın insanlık tarihi içindeki bütün üstün medeniyet iddiasını yerlere seren Guantanamo zindanında geçirdi. Oraya götürülene kadar, kendisi gibi yüzlerce terör zanlısının yolculuk yaptığı CIA'in Amerikan Sivil Özgürlükler Birliği'nin verilerine göre Binyam, Temmuz 2002'de, Federal Havacılık İdaresi'ne N379P numara ile kayıtlı bir uçakla Fas'a götürüldü. Bu durakta 18 ay boyunca Amerikalı ve Faslı yetkililerin elinde işkence gördü. Ardından bir Boeing 737 jetle Afganistan'daki gizli bir tutuklu üssüne götürüldü. Amerikan güvenlik güçlerinin işkencesi burada da sürdü. Eylül 2004'te ise Afganistan'dan alınan Binyam, Guantanamo'ya transfer edildi.
Soyulup cinsel organlarına vurulması, gecelerce uykusuz bırakılması, açık kanalizasyon üzerindeki bir odada aylarca tutulması, yüksek sese maruz bırakılması, Binyam'a bu 7 yıl boyunca uygulanan vahşi yöntemlerden sadece bazıları. Kendi ifadesine göre o kadar işkenceye maruz kalmış ki, sonunda söylenen her şeyi kabul etmek zorunda kalmış. Üst düzey El Kaide mensubu olduğunu, Bin Ladin'le samimi olduğunu, Amerika'ya saldırıyı planladığını söylemiş.
Ekim 2008'de Amerika, mahkemeye çıkarmadan 7 yıl işkence gören Binyam hakkındaki tüm iddialarından vazgeçti. Çünkü ortada, işkence altında alınmış ifadeler dışında, elle tutulur hiçbir delil yoktu.
Binyam, yaptığı yazılı açıklamada özgürlük kapısının açılmasında rol oynayan, kendisi gibi Afrika kökenli Amerikalı askerî avukat Yvonne Bradley'ye teşekkür etmeyi ve 241 Müslüman esirin hâlâ Guantanamo'da olduğunu hatırlatmayı unutmadı.
Binyam'ın açıklamasındaki en çarpıcı nokta ise İngiliz istihbarat servisine yaptığı suçlamaydı. Çünkü onu işkenceden kurtaracağını sandığı İngiliz ajanlarının gerçekte Amerikalılarla her kirli safhada işbirliği içinde olduğunu öğrenmişti. Şimdi İngiliz kamuoyu bu kirli işbirliğinin ne kadar üzerine gidilebileceğini tartışıyor.
ZAMAN