“Büyükada’daki ‘Gizli Toplantı’ Meselesi”

Bugünkü yazısında, Büyükada’da düzenlenen bir toplantı sırasında gözaltına alınıp daha sonra tutuklanan insan hakları aktivistlerinin CHP’li bir heyete yaptığı açıklamaları aktaran Hakan Albayrak, hukuk zemini üzerinde hareket etme çağrısında bulunuyor.

Büyükada’daki ‘Gizli Toplantı’ Meselesi

Hakan Albayrak / Karar

Büyükada’daki malum toplantıdan ötürü tutuklanan insan hakları aktivistleri, kendilerini hapishanede ziyaret eden CHP’li milletvekillerine içlerini döktüler.

Özlem Dalkıran: “5 Temmuz günü polis toplantımızı bastı. Kapı açıktı, toplantı havuzun yanında camlı prefabrik bir yerde yapılıyordu, yani gizli olması mümkün değil. Her kesimden insanın hakkını savunduk. Af Örgütü medya sorumlusu iken Recep Tayyip Erdoğan serbest bırakılsın diye kampanya yapmıştık, başörtüsü için de kampanyalar yaptık. Bizler için haksızlığa uğrayanların kimliği önemli değil. Bizler halk ile devlet arasındaki son halkayız, gitgide daralan küçücük bir tamponuz, mağdurun sesini duyurabildiği son çareyiz. Bunu da ortadan kaldırmaya çalışıyorlar. Dün başkaları için insan hakkını savunduk, bugün kendimiz için savunuyoruz. Gizli tanık olduğu düşünülen tercümanlardan biri çok kötü tercüme ediyordu. Uyardık, kompleks yapıp şikâyet etmiş olabilir ya da bu toplantıdan haberi olanlar bu gizli tanığı buraya yerleştirmeyi başarmış olabilirler. Casus nasıl olunuyor, inanın bilmiyorum.”

Nalan Erkem: “Uydurma ve yalanlardan oluşan şeylerle suçlanıyoruz. Bana İştar Gözaydın ile yedi kez görüşme yaptığım söylendi. Gözaydın bir süre tutuklu kaldıktan sonra şimdi serbest. Zirve Yayınevi davasının avukatıyım. Davada taraflara sunulmuş ve TBMM’ye de sunulmuş bir belge var. Bu belgenin neden bende olduğunu soruyorlar. Meclis Komisyonu’na da sunulmuş bir belgenin bir avukatta bulunması nasıl suç olabilir?... Soruşturma sırasında FETÖ’nün adı yoktu. Biz solcuyuz, hapishanede öğrendik ki FETÖ ile ilişkilendirilmişiz. Bizim FETÖ ile ne ilgimiz var? FETÖ ile irtibatlandırılmak kadar absürd ve onur kırıcı bir şey olamaz.”

Günal Kurşun: “İnsan Hakları Ortak Platformu’ndaki dört örgüt birbirimizle sürekli irtibat halindeyiz, bir arada bulunca hepimizi aldılar. Teknik bir toplantıydı. Bu gözaltılar Erdoğan’a kurulmuş bir komplo bile olabilir. Çünkü Alman var, İsveçli var, Türkiye’nin en objektif insan hakları savunucuları var. Tutuklananlar ve tutuklananların kurumu ve itibarı çok yüksek. Bu tutuklamalar Türkiye ve Erdoğan’ı G-20’de mahvetti. 19 liderin Erdoğan’a bu tutuklamaları sorduğunu biliyoruz. Erdoğan’a kurulmuş bir komplo bile olabilir. Kimse Erdoğan’ın yerinde olmak istemezdi Hamburg’da. Biri Erdoğan’a şunu söylemeli: Bunların G-20 öncesi tutuklanması seni zor durumda bırakmak içindi. Sana tuzak Büyükada’da değil başka bir yerde kuruldu.”

İdil Eser: “Almanya’ya karşı rehin tutuluyoruz ama biz Alman değiliz.”

***

Yıldıray Oğur’un 5 Ağustos 2017 tarihli Karar’da yer alan “Büyükada’da aksayan vapur seferleri üzerine…” başlıklı yazısını okumuş muydunuz? Okumadıysanız muhakkak okuyun derim.

Bu yazıda yer alan bilgilerden ve kulağımıza gelen başka bazı bilgilerden edindiğimiz intiba, “Büyükada’da büyük casusluk tezgâhı” tezviratının bir yanlış anlamadan kaynaklandığı, bu tezvirat bir kere başladıktan sonra geri adım atmakta zorluk çekildiği, tutuklanan kişilerin halen tutuklu olmasının bu zorluktan kaynaklandığı yönünde.

Hükümete yakın basında ilgili haberler sansayonel başlıklar altında sunuluyor ama haberlerin içerikleri -bütün zorlamalara rağmen- o sansayonelliğin hakkını veremiyor. Bir kere, “gizli toplantı” denilen toplantı aslında gizli değildi. Balık baştan kokuyor yani.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın konuyla ilgili açıklamaları da tatminkâr olmaktan çok uzak. Savcılığın ‘performansı’ da.

En ağır suçlamalar bile çok kolay yapılabiliyor. Mahkemeler gözaltı ve tutuklama kararlarını çok kolay alabiliyor. ‘İnsanların itibarları ve özgürlükleri söz konusu olduğunda iki kere düşünelim’ denmiyor. Uluslararası komplikasyonlar zaten hiç umursanmıyor. (Yabancı devletlerle şu veya bu konuda didişmeniz kaçınılmaz hale geldiğinde mecburen didişirsiniz. Ne yazık ki son zamanlarla kaçınılabilir didişmelere de balıklama atlanıyor. Bu arada “Ahmet Davutoğlu bizi herkesle papaz etmişti, iyi ki gitti” sakızı çiğnenmeye devam ediyor!) İyi değil bu gidiş. FETÖ’yle, PKK’yla mücadelenin haklılığına, hukuk devletinin hukukiliğine gölge düşürülmemeli. En önemlisi, mazlumun “âh”ını almaktan korkulmalı.

Ne derler? “Biraz daha özen lütfen.”

***

Tekrar: Yıldıray Oğur’un o yazısını okumadıysanız muhakkak okuyun.

http://www.karar.com/yazarlar/yildiray-ogur/buyukadada-aksayan-vapur-seferleri-uzerine-4620

Yorum Analiz Haberleri

Suriye devrimine çarpık ve indirgemeci yaklaşımlar
Yılbaşında normalleşen haram: Piyango
Yapay zeka statükocu mu?: ChatGPT'de cevaplar neye göre değişiyor?
Devrim ile derinleşen kardeşlik: Suriye & Türkiye
Meşru olanı savunursan karşılığını elbet görürsün!