HAKSÖZ-HABER
Aşağıda Yeni Şafak gazetesinde bu hafta yayınlanmış 3 makaleden alıntılar var. Hula katliamı üzerine kaleme alınmış. İkisi İbrahim Karagül’e, biri de Süleyman Gündüz’e ait bu yazıların ortak vurgusu Suriye’de kötü bir şeylerin olduğu şeklinde. Denilen şu: Suriye’de çok acıklı bir durum var, acı duymamak imkansız ama burada aynı zamanda çok kirli hesaplar da yapılıyor, yani at izi it izine karışmış… E, ne yapmak lazım? Dikkatli olmak lazım!
Bu nasıl bir dikkattir ki, on binden fazla insanı acımasızca katleden bir rejimin vahşeti, suçluluğu net biçimde ifade edilemiyor? Katliam tespiti yapılırken dahi, “evet rejim zalim ama diğerleri de pek o kadar masum sayılmaz” demeye getiriliyor. Bunun için “ismi açıklanmayan bir muhalif liderin açıklamalarına göre” türünden saçmalıklara başvurmaktan da kaçınılmıyor.
Hatta iş getirilip suça hepimizi ortak etmeye kadar vardırılıyor! Madem bu sonucu önleyemedik o zaman hepimiz suçluymuşuz! Ne güzel mantık değil mi?
Ne bu şimdi, açık bir dille, şerhsiz, amasız Beşşar Esed rejimine katil, mücrim diyemeyenlerin kendilerini de dahil ederek suçu bölüştürme çabası mı? Böyleyse biz almayalım! Hak edenler alsın! Baas’ın suçuna; aylardır türlü laf oyunlarıyla, zorlama yorumlarla, yaklaşan büyük tehlike korkutmacalarıyla Baas vahşetini perdeleme işlevi görenler ortak olsun yeter!
“Hula, kıyım, büyük acı..”
İbrahim Karagül Yeni Şafak 29 Mayıs 2012 Salı
… Bu çocukları kim neden, hangi amaçla, nasıl öldürdü? Hula'da hangi vahşi hesap görüldü?
Muhalefete göre Esad'ın askerleri. Şam yönetimine göre El Kaide öldürdü. BM Güvenlik Konseyi Suriye'yi kınadı ancak kim öldürdü sorusuna cevap vermiyor. BM gözlemcileri hala araştırıyor.
Bazılarına göre iki ateş arasında kaldılar. Bazılarına göre Şam yönetimine bağlı çeteler yaptı. Bazılarına göre muhalefet içinde birileri yaptı.
Muhalefet uluslararası müdahale istiyor. Batılı ülkeler acil çağrılar yapıyor. Kim yaptı, neden yaptı, neyin intikamını aldı?
Hakim kanaat rejim yanlısı güçler olduğu şeklinde. Öyle bir kafa karışıklığı yaşanıyor ki, herkes bambaşka iddialarla müthiş bir medya savaşı veriyor…
O görüntüler, kimin yaptığı gerçeğinin çok ötesinde bir şeyler anlatıyor bize: Suriye, kirli bir savaşa sürüklendi…
Bir halkı kurtaralım derken savunmasız bir şekilde ölümün ellerine terk ettiğimizi anlamıyor musunuz?
İç savaşa yatırım yapanlar, Esad yönetimini iç savaşla bitirmeyi düşünenler, binlerce masum insanı ölüme gönderdiğinizi görmüyor musunuz?
Bir Nusayri öldürmek, bir Sünni öldürmek, bir muhalif öldürmek, bir Suriye askeri öldürmek nasıl bu kadar kutsallaşabildi? Nasıl böylesine bir intikam sarmalına teslim olduk?...
O çocukların ölümünden hepimiz sorumluyuz. Gerçekten suçluyuz.
*****
“Hula katliamı, kirli hesaplar..”
İbrahim Karagül, Yeni Şafak 30 Mayıs 2012 Çarşamba
“…. Suriye meselesi sadece rejimle muhalefet arası bir mesele değil. Çok boyutlu, çok taraflı, çok hesaplı bir mesele. Bunların hiç biri yokmuş gibi hareket edip, iki taraflı bir çatışma varmış gibi hesap yaparsanız, insanları kurşunların önüne sürerseniz kaybeden sadece siviller olur. Binlerce insanın ölüm haberlerini okur durursunuz.
Derin, karmaşık, uzun tartışmalar gerektiren, bütün hesapları bozabilecek güçte bir sorun var önümüzde. Aylardır bunları tartışıp duruyoruz.
Bir örnek vereceğim.
Suriye ordusunda görev yapmış bir muhalif lider, İsrail'in Haaretz gazetesine konuşuyor: 'Esad'ın devrilmesinin ardından gelen ilk saatlerdeki önceliklerimizin başında kimyasal silahların kontrolünü ele geçirmek var. Böylece bu silahların teröristlerin eline geçmesine engel olacağız. Kimyasal silah depolarının nerelerde olduğunu biliyoruz ve bunları ivedilikle güvence altına alacağız. Kimyasal silahların Hizbullah'ın eline geçmesini engelleyeceğiz....'
İlk bakışta makul bir öncelik hatta ivedilikle yerine getirilmesi gereken bir yükümlülük bu. Esad devrilirse devlet olacaklar bu tür konularda dikkatli olmak zorundalar.
Adını açıklamak istemeyen muhalif lider bu açıklamayı bir İsrail gazetesine yapıyor. İsrail'in endişelerini gidermeyi amaçlıyor. Hizbullah'a karşı güvence veriyor. Sadece İsrail'in değil, Batılı ülkelerin öncelik sıralamasına sadık kalacaklarının güvencesini veriyor.
Peki bu kimin önceliği sizce? Muhaliflerin mi gerçekten?
Sadece bir haber bile, 'Suriye meselesi'nin karmaşıklığı konusunda bize yeterince bilgi veriyor. Tabi okuyabilene... Hiç kimse bu savaşın muhaliflerle rejim arasında olduğunu söylemesin. Hiç kimse, ölümler üzerinden başkalarının kirli hesaplarını gizlemesin...
***
“Bir cinnet hali: Suriye” ,
Süleyman Gündüz Yeni Şafak 1 Haziran 2012 Cuma
“… Houla'da henüz hayatın ne anlama geldiğini bilmeyecek yaşta 50 çocuk öldürüldü. Kimin tarafından öldürüldüğünü ne anlamı var artık.
Kim, hangi ulvi amaç uğruna yapıyorsa yapsın, çocukları öldürüyorsa onun meşruiyeti yoktur ve olay insani değildir. Bir şey insani değilse İslami de değildir.
Bu ulvi amaç, İslam için ister iktidarı korumak veya ister iktidarı değiştirmek için olsun, hiç fark etmez. Masumiyet ve masuniyet sınırlarını Kur'an-ı Kerim tayın etmiştir.
Suriye sorunu artık çığırından çıkmış bir cinnet halini almıştır.
Bir anlayış var kriz derinleşir veya derinleştirilir ardından uluslararası güç mekanizmaları sorunun çözümü için davet edilirler. Olaylar bu istikamette gelişiyor. İslam Dünyası henüz tek başına sorunlarını çözebilme yetkinliğine sahip değil. Bunu bölgedeki diğer gelişmelerde de gördük. Durum böyle devam edemez.
Suriye'de iktidarı destekleyen ve ondan güç alan gruplar yaptıklarının aynısın kendilerine de yapılacağını düşünerek şiddeti tırmandırıyorlar. Tüm bölgenin istikrarsızlığından en fazla İsrail'deki Likud iktidarına ve Siyonizm'e yarıyor…”