Son günlerde, televizyonlarda yarışma programları revaçta. Programlar içerik olarak değişse de gözlemleyebildiğimiz kadarıyla misyon olarak pek bir değişim göstermiyorlar. Medya elitleri kendilerine biçtikleri role uygun olarak, yarışma programlarında hazırlamış oldukları sorularla aile meclisimize kendi yaygın kanaatlerini taşıyorlar.
Cumhuriyetin ilk günlerinden günümüze kadar devam eden ‘iyi’nin ne olduğunu bilen eğitimli ‘aydınların’ eğitimsiz halkı aydınlatması gerektiği şeklindeki algı, ideolojik bir esas olarak kendini bu tür programlarda da gösteriyor. Bu çerçeveyle gözlemleme fırsatı elde ettiğim bir yarışma programından bahsetmek istiyorum.
Hafta içi her akşam Star TV’de “Büyük Risk” isimli bir yarışma programı ekranlara geliyor. Yarışma yaklaşık yarım saat kadar sürerken, üç yarışmacı kendi aralarında yarışıyor. Yarışmanın sunuculuğunu Selçuk Yöntem üstleniyor. Söz konusu programda diğer programlardan farklı olarak, sadece soruları doğru bilmek değil aynı zamanda hızlı bir şekilde diğerlerinden önce butona basıp, ardından cevabı ön belleğe geçirebilmek gerekiyor. Geçtiğimiz hafta yarışmaya bir göz atma fırsatı bulduğumda oldukça ilgimi çekti. Yarışmanın kendisi, sorular ve de yarışmacı profilleri de dikkat çekiciydi. Fakat en dikkat çekici olanı, sempatik konuşması ve hayatını inşaat işçiliği ile seyyar satıcılık yaparak idame ettiren Vanlı delikanlı Gökhan Sancar’dı. Tipik bir “Anadolu çocuğu” olduğu görülen Gökhan, borçlarının olduğunu, onları ödemek amacıyla yarışmaya katıldığını söylüyordu. Yarışma soruları dindar hatta muhafazakâr insanların dünyasına pek temas etmeyecek türden de olsa, Gökhan dört gün boyunca yarışma birincisi olarak kalmayı başardı.
Önce Vanlı yarışmacının seçtiği konu başlıklarına dikkat çekmek gerek; Divan Şiiri, Kuzu, Cennet, Çiçek, Cirit, Dağ… Kendisiyle ilişkili konu başlıklarını seçerken, dizi filmlere ilişkin hiçbir soruya cevap verememiş olması, yaşam koşullarının elvermemesi ile açıklanabileceği gibi, sanatsal ve siyasal sorulara doğru cevaplar vermiş olması da dizi saatlerinde bu konularla hemhal olmasına bağlanabilir. Muhtemelen kendisine yakın bularak seçtiği “kuzu” başlıklı konu altında çıkan soruda, Kuzuların Sessizliği filminde Dr. Hanibal karakterini canlandıranın kim olduğunun sorulması üzerine, Anthony Hopkings cevabını veren yarışmacıyı şaşkınlıkla karşılayan sunucu, “Demek ki Gökhan’ın dünyası kuzu, keçiden ibaret değilmiş!” der gibiydi.
“Köken bilimi nedir” sorusuna “etimoloji” cevabını hızla vermesi de etkiyi artırdı. Bir şiirindeki dizeden Attila İlhan’ı, Berlin’deki yıkılan duvar üzerinden sorulan soruda Doğu Bloğunu, Türkiye’nin ilk telefon konuşması yapan cumhurbaşkanının kim olduğunu, “Zaman Zaman” şarkısından Fikret Kızılok’u, Hindistan’ın ünlü pasif direnişçisi Gandhi’yi, Divan Şiiri’nde; bilip de bilmezden gelme sanatı olan ‘tecaül-i arif’i, sıkı para politikası olan ‘kemer sıkma politikası’nı, protest bir grubun marş sözleri diye geçen ipucundan “Grup Yorum”u biliyor olması sunucunun ve belki de daha birçoklarının şaşkınlıklarını artırdı. Coğrafya bilgisinin de Doğu Anadolu’dan ibaret olmadığını Marmara Bölgesi’ndeki sıra dağların Yıldız Dağları olduğunu bilmesi ile göstermiş oldu. Askeriyede yeşil mercimeğe verilen takma adın ‘kara şimşek’ olduğunu söylerken hiç heyecanlanmadı. Köri’yi bilemedi, bir baharat türü olduğunu öğrendiğinde “Baharatçıda da çalışmıştım ama…” diye cevap verdi. Yemeden bilinmiyormuş Gökhan…
***
İlk programda yarışmacılardan biri de Galatasaray Üniversitesi’nde hukuk son sınıf öğrencisi olan bir bayandı. Modern okullarda eğitim görmüş ve “milli tedrisattan” geçmiş olan bu yarışmacı kendi alanındaki sorular da dahil, Vanlı ‘inşaat işçisi’ karşısında yetersiz kalınca eğitime ilişkin o yaygın algıyı tekrar sorgulama ihtiyacı hissettirdi. İlme ulaşmanın yegâne yolunu, modern ve gelişmiş okullar olarak sunan anlayış, sanki bir kez daha yanıldığını ispatlıyordu.
Galatasaraylı öğrencinin “Hocası Sokrates’le ilgili ‘Devlet’ adlı kitabın yazarı kimdir” sorusuna Aristoteles diyerek yanlış cevap vermesi üzerine, Gökhan kendine has yöresel ifadesiyle Platon diyerek doğru cevabı vermişti.
İlkokul çağından beri modern eğitimin mahiyetine yönelik vurguları neredeyse her ortamda işittik. Zorunlu eğitimin ehemmiyetine ilişkin vurgulu konuşmalar dinledik. Bunun çoğu kez “düzene uygun kafalar” yetiştirmek için şart addedildiğini fark ettik.
Bu yüzden olsa gerek Gökhan’ın Güneş Dil Teorisi’ni bilememesi bizi mutlu etti, şükür resmi ideoloji Gökhan’a pek ulaşamamıştı. Geometri başlığı altında “1936 yılında yazdığı geometri kitabıyla bilim dünyasına katkıda bulunan lider kimdir?” sorusunun cevabının M. Kemal olduğunu da bilemedi. 1 Lira riske girdiği için yarışmada birinci olmayı başardığında, “Geometriden hayatım boyunca 1 bile alamadım, hep sıfır aldım o yüzden kazancımı riske etmedim” dedi. Görüldüğü üzere Gökhan’ın geometrisi iyi değildi ama cebiri çok iyiydi.
Gökhan yarışma sonlarında “Size Van’dan saygı, hürmet, minnet getirdim.” sözleriyle bölgenin sıcaklığını ve samimiyetini ekranlara taşıyordu. Soruları cevaplarken ahirete iltihak edenler için “merhum” ifadesini kullanıyordu. Ayrıca görüntüsü ekrana yansıyan bir şarkıcı için de -muhtemelen ekranlarda normal ama Gökhan’ın dünyasında çıplak addedildiği için- “tanıyamadım” derken, sunucunun müdahale edip “Tanısaydın o senin kabahatin” demesi üzerine, Gökhan’ın “Kendisini kıyafetinden dolayı tanıyamadık” cevabı vermesi yarışma ortamını bayağı bir germişti. Yani o, elit şehirliler için formatlanmış bu yarışma için oldukça organik ve muhtemelen pek dejenere olmamış bir yarışmacıydı.
Ve fark edilen bir şey daha vardı ki; soru profilleri yukarıda da değinmeye çalıştığımız üzere, mevcut okullardaki resmi anlatıyı destekleyecek tarzdaydı. Bu haliyle programı okul müfredatı, magazin ve popülariteyle sınırlı bir yarışma haline getirmişlerdi. Formatı itibariyle yarışma, ilgili ilgisiz her konu başlığının altındaki cevabı, muhakkak Mustafa Kemal’e, Cumhuriyet’e ve yakın düştüklerine getiriyordu. Böylece ilk-orta-lise ve üniversitede dahi mecbur tutulan inkılâp tarihi dersleri aile meclisimize kadar taşınmış oluyordu. Güneş konu başlığı altında Güneş Dil Teorisi sahibi olarak M. Kemal’i, Çiçek konu başlığı altında bir toplumsal mühendislik projesi olan “Kardelen”i, Geometri konusu başlığı altında ise geometriden bahseden lider olarak yine Atatürk’ü zihinlere kazımak istiyordu.
Bu arada ulusal kanalların “ulusal soru”larına dâhil olan Grup Yorum da dikkat çekici oluyordu. Aynı medya grubunun dünün manşetlerinde “yasa dışı örgüt propagandası” yapmakla suçladığı Grup Yorum’un, bugünün yarışma programlarında propagandasının yapılması pek hayra alamet durmuyordu.
Son olarak; programın sunucusunun tavrına da değinmek gerekir. Sunucunun inşaat işçisi Vanlı Gökhan’ın sorulara doğru cevap vermesi karşısında gösterdiği tepkiler, adeta insana benzediği oranda yaptıklarına şaşırılan bir maymunun durumuna gösterilen tepkileri hatırlatıyordu. Gökhan’ın eğitimli, modern ve şehirli rakiplerine galebe çalması, sunucuyu anormal bir şaşkınlığa itiyor gibi görünüyordu. Bu durum bir sevinçten ziyade, Gökhan ve onun gibilere karşı duyulan önyargıdan kaynaklanan bir şaşkınlıktı. Görülen o ki bu yaklaşım merkeze, geniş kitlelerin bilgisizliği anlayışını oturtmuş ve eğitim anlayışını tanımlarken de çok genel geçer ifadeler kullanmış olan resmi ideolojiyle beslenen ve büyütülen yaygın yaklaşımdı. Aydınlanmacı cumhuriyet elitlerinin dünyasında eğitimle (salt öğreti ile) irtibata geçtikçe dünyevi gelişmişliğin anahtarı ele geçirilecekti. Vakıa gösteriyordu ki, kişiler modern müfredata tabi olmaksızın geleneksel bilgilerle, formla kendisini yetiştirmiş olsa dahi “cahil” addediliyor ya da bilgileri şaşkınlıkla karşılanıyordu. Yaygın ideoloji sadece modern eğitimden geçenleri aydın, bilgili, entelektüel olarak nitelendiriyor ve bize de öyle algılatıyordu. Bir vakitler hepimizi eğitmeye ant içmiş elitlerin dili, bu yarışma programını da etkisi altına almış gibi duruyordu… Ne var ki bu sefer de, Vanlı bir “seyyar satıcı” mezkur anlayışı “Büyük Risk”e sokuyordu!..