ABD'nin arka bahçesi alev alev yanıyor. "Dost ve müttefik rejimler" sarsılıyor. Onlarca yıl nefesleri kesilen kitleler sokaklara iniyor, yolsuz ve kirli yönetimleri sorguluyor, diktatörler yolcu ediyor. ABD endişeli, İsrail endişeli, Fransa endişeli, bölgedeki rejimleri korku sarmış. Şiddetli bir deprem bütün bölgeyi sarsıyor, ardı ardına şok dalgaları vuruyor.
"Tunus düştü, Lübnan düştü, Mısır test ediliyor" diyenler var. Bu dalga, bildiğimiz, rejim değişikliği projelerini içeren "kadife devrimlerden mi yoksa bölgenin kendi dinamikleri mi harekete geçti" şeklinde sorgulayanlar var. Moritanya'da, Yemen'de, Ürdün'de, Cezayir'de ve en şiddetlisi Mısır'da kitleleri sokağa döken coşku ve cesaretin hangi noktada duracağı bilinmiyor.
Bölgede rejimlerin ardı ardına yara almasının sadece Ortadoğu'nun değil, dünyanın güç dengesini altüst edeceğini herkes biliyor. Bu yüzden de, "sorun" sadece bölge ülkelerinin değil, bütün dünyanın "sorunu" olarak algılanıyor.
Tunus'ta günlerce devam eden isyana dikkat kesilmeyenler, gelişmelerin ne tür değişikliklere yol açabileceğini sorgulamayanlar, siyasi boyutuna asla değinmeyenler, "küçük bir huzursuzluk ve güvenlik birimleri nasılsa kontrol edecektir" basitliğine düşenler veya "tehlikeyi" özenli dünyanın gündeminden uzak tutanlar yine sessizlik içinde.
Başkentlerde, güvenlik merkezlerinde ne tür planlar yapıldığını, sessizliğin arkasından ne geleceğini kimse bilmiyor. Arkalarına dünyanın askeri ve siyasi gücünü alan, karşılığında kaynak sunan rejimlerle bu ortakları varolan statükonun sarsılmaması için ne tür sürprizlere hazırlanıyorlar, bilinmiyor. Batı medyası, Ortadoğu medyası, Türk medyası gelişmelerin vahametini, muhtemel sarsıcı etkilerini neden sorgulamaz, tartışmaz anlamak mümkün değil.
Oysa şu anki süreç dünyayı şok edecek boyutlara ulaşabilir. Olabilirlik konusunda yeterli işaretler henüz yok ama bu dalganın nasıl şekil alacağını kestirmek de zor görünüyor.
Tunus'ta bir rejim değişimi henüz söz konusu değil. İktidar elitleri, Zeynelabidin bin Ali ekibi hâlâ iktidarda ve sokaklar, muhalefet iktidar üzerinde söz sahibi değil. Üstelik bundan sonraki krizde ordunun ülke yönetimi üzerine sıkı denetim kurması "askeri yönetim"in bazı ülkelerle ilişkileri ile birlikte farklı bir soruna dönüşebilir. Geçici bazı demokratik iyileştirmeler yanıltıcı olabilir.
Tam bu dönemde Filistin yönetimiyle ilgili kamuoyunu ve Müslüman dünyayı şok edecek gizli bilgilerin servis edilmesi, benzer bir sürecin Filistin'de yaşanmasına sebep olabilir ve El Fetih iktidarının sonunu getirebilir. Ürdün'de, Cezayir'de, Yemen'de benzer hareketlenmeler söz konusu. Ancak en önemli haberler Mısır'dan geliyor.
Devlet Başkanı Hüsnü Mübarek sonrasının belirsizliği birkaç yıldır en önemli tartışma ve istikrarsızlık sebebiydi. Tunus'tan sonra Mısır'da protestolar bu belirsizlikle daha da güç kazandı. Mısır Tunus değil, Cezayir değil, Ürdün değil. Mısır'da bir dönüşüm bütün Ortadoğu'yu, Kuzey Afrika'yı dalga dalga etkileyecektir. Sudan'dan Suriye'ye kadar uzanan bölgede en güçlü muhalefet Müslüman Kardeşler'in o ülkelerdeki uzantılarıdır. Mısır'da Müslüman Kardeşler'in etkin olacağı bir yönetim şeklinin aynı bölgede derin değişimleri davet edeceğini söylemek abartı olmayacaktır. Bir tür Müslüman Kardeşler Kuşağı, bugünkü dünyada nasıl etki uyandırır?
Birinci Dünya Savaşı sonrası bölgenin yeniden kuruluşu anlamına gelir bu. Dolayısıyla Mısır'ı dikkatle takip etmek gerekiyor. Gösterilerin yayılması, kanlı müdahalelere yol açabilir. Mübarek'ten sonra iktidara gelip gelmeyeceği tartışılan oğul Cemal Mübarek'in eşi ve çocuğuyla Londra'ya gitmesi, bazılarına göre ülkeyi terk etmesi bir tür "Tunus sendromu"nun Kahire'de etkili olduğu izlenimi veriyor. Ölümler artıyor, protestolar şiddetleniyor. Gösteriler yasaklanıyor, on binlerce kişi sokaklara dökülüyor.
Peki bu dalganın ardında ne var? Görünüşe göre, kitlelerin öfkesini büyüten bütün gerekçeler mevcut. Baskı, yolsuzluk, demokrasi ve özgürlük sorunları, ülkelerin kaynaklarının peşkeş çekilmesi, başkentlerin dışa bağımlılığı ve kitleleri umursamaması.
Ama birileri bu öfke üzerinden hesap yapmış olabilir mi? Bu her zaman mümkün. Tunus'ta da tartışılan bu... Gerçekten ülke dinamikleriyle sınırlı kitlesel bir tepki mi yoksa el altından yürütülen gizli bir operasyon mu? Henüz netleşmiş değil. Daha önceki Kadife devrimler gibi bir organizasyon açıktan kendini hissettirmiyor. Bazıları, Bin Ali'nin son yıllarda İsrail karşıtı politikalara girişmesinin bedelini ödediğini iddia ediyor. Bazıları ise Tunus'ta olanlardan en büyük zararı İsrail ve ABD'nin gördüğünü...
Her ne olursa olsun, bölge ülkelerinde demokrasinin güçlenmesi, özgürlük alanlarının genişlemesi, 20. yüz yıl boyunca devam eden sömürge politikalarını derinden etkileyecek, bazı güçlerin işlerini zorlaştıracak. Daha şimdiden gelinen sürecin ABD'nin Ortadoğu politikalarında bir "U" dönüşünü zorunlu kılacağı söyleniyor. Tartışmaları devam ettirmek, sorgulamak, gelişmeleri analiz edebilmek şu an için son derece öncelikli hatta zorunlu. Bölge ülkeleri için de, ABD ve Avrupa için de, Türkiye için de durum böyle.
ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton, "ABD'nin sarsılmaz dostu olan Mısır hükümetinin istikrarını koruduğunu" açıkladı. ABD için öncelik "istikrar" görünüyor. Ama bu açıklama, istikrarın "korunamaması"nın da pek muhtemel ve yakın olduğu korkusunu ele veriyor.
Mısır'a dikkat. Mısır değişirse bütün bölge değişecek. Bölgenin değişmesi dünyanın değişmesi demektir.
Neler oluyor? ABD'nin arka bahçesi alevler içinde... Dost ve müttefik rejimler sarsılıyor? Fay hatları hareketlendi ve bu sefer depremin şiddeti çok yüksek olacak gibi....
YENİ ŞAFAK