Taha Kılınç / Yeni Şafak
Kimlik ihtarı
Yaklaşık dört yıl önce, 15 Mart 2019 günü, Yeni Zelanda’nın Christchurch kentinde bir cami ile bir İslâm merkezine çifte saldırı düzenleyen Brenton Harrison Tarrant adlı terörist, ardında 73 sayfalık bir “manifesto” bırakmıştı. Tarrant’ın satırlarında beyaz ırkın üstünlüğüne dair vurgularla, İslâm ve Müslüman düşmanlığını dile getirdiği ifadeler birbirine karışıyordu. Endülüs’ten Osmanlı’ya kadar, Müslümanların tarih boyunca kurduğu bütün medeniyetlere atıflarda bulunan Tarrant’ın tam bir Haçlı mantığına sahip olduğu anlaşılıyordu. Tarrant, saldırılar sırasında kullandığı otomatik silahın üzerine de “Müslümanlarla savaş”ı simgeleyen tarihî vaka ve şahsiyetlerin isimlerini işlemişti. Bunlardan biri, Birinci Kosova Savaşı’nın (1389) akabinde, harp meydanında Sultan Murad Hüdâvendigâr’ı şehit eden Sırp Miloş Obiliç’ti.
Geçen yıl 9 Ocak günü, Bosna Hersek Cumhuriyeti’ni oluşturan siyasî yapılardan Sırp Cumhuriyeti’nde düzenlenen resmî bir törende “Akrepler” adlı özel birliklerin simgesi olan kırmızı berelerle yürüyüş yapan Sırp polis ve güvenlik görevlileri, Miloş Obiliç’in ve Sırbistan millî kültürünün oluşumda önemli bir yeri bulunan Stefan Nemanyiç’in (ö. 1199) adını haykırmıştı. Akrepler, 1995’te binlerce Müslüman Boşnak’ın katledildiği Srebrenitsa Soykırımı’na iştirak etmiş isimlerden oluşuyordu üstelik. Dahası, Bosna Hersek Anayasa Mahkemesi, bu türden ırkçı öğeler barındıran yürüyüşleri resmen yasaklamış olmasına rağmen, binlerce Sırp söz konusu törene coşku içinde katılmıştı.
Ve nihayet, geçtiğimiz cumartesi günü (21 Ocak), İslâm düşmanlığıyla tanınan Rasmus Paludan adlı bir provokatör, İsveç’in başkenti Stockholm’de elindeki Kur’ân-ı Kerîm nüshasını yaktığı sözde bir “eylem” düzenledi. Paludan’ın, bu iş için Türkiye Büyükelçiliği’nin önünü seçmesi özellikle dikkatlerden kaçmazken, İsveç yönetimi bu açık küstahlığı “düşünce ve ifade özgürlüğü” çerçevesinde değerlendirdiklerini duyurdu. Dünyadaki basın-yayın organlarının, Kur’ân yakma hadisesini duyururken seçtiği dil de oldukça farklıydı. Önemli bir kısmı, “Türkiye karşıtı eylem” ifadesini tercih ettiler.
Yeni Zelanda’dan Sırbistan ve İsveç’e doğru bir hat çizseniz, bunca uzak ve birbiriyle alakasız uçların, aynı doğrultuda nasıl art arada dizildiğine hayret edebilirsiniz. Oysa hayret edecek bir şey yok. Asırlar içinde oluşan ve zihinlerde kök salan olgular, böyle böyle ortalığa saçılıyor. Burada şaşılacak esas nokta, bizim, dünyada hâlâ canlı bir damar şeklinde var olmaya devam eden bu şuuraltını sıklıkla gözden kaçırmamız veya unutmaya yüz tutmamız…
Müslümanları haklı biçimde kızdıran, üzen ve sokaklara döken son hadiseye, bize kimliğimizi ve durduğumuz / duracağımız yeri hatırlatan bir ihtar olarak da bakmamız gerektiğini düşünüyorum. Rasmus Paludan, provokasyon mekânını belirlerken niçin İran, Suudi Arabistan, Mısır, Malezya, Endonezya veya başka bir Müslüman ülkenin büyükelçilik binasını tercih etmedi? Meselenin sadece Türkiye ile İsveç arasında son dönemde yaşanmakta olan siyasî gerilimden veya İsveç’in NATO’ya üyeliğiyle alakalı tartışmalardan ibaret olmadığı gayet açık.
Konuyu bütün boyutlarıyla kavramak için, Stockholm’deki büyükelçilik binamıza Paludan’ın baktığı yerden bakmak lazım. Tarih boyunca bırakın Osmanlı’yı, başka herhangi bir Müslüman yönetimin bile hâkimiyeti altına girmemiş olan İsveç topraklarında ay-yıldız simgesini görmek, Paludan’a Yeni Zelanda’da, Bosna’da, Sırbistan’da (Fransa’da, Hollanda’da…) nice İslâm düşmanı aktörün üstüne çöken “karabasan”ı hatırlatmış olmalı. Zihinler ay-yıldızdan Osmanlı’ya intikal ederken, hafızalarda Kosova’lar, Mohaç’lar, Niğbolu’lar canlanıyor…
Modern dünya, uluslararası sistem, demokratik normlar, BM kararları vs. vs. derken, milletlerin şuuraltındaki fay hatları bizim gözümüzden kaçsa da, bir beyinsiz provokasyoncunun eliyle hakikat faş oluveriyor işte. İslâm gündeme geliyor, Müslümanlar gündeme geliyor, Kur’ân gündeme geliyor…
Ve bütün uluslararası araştırmalar ve akademik raporlar, İslâm’ın şu anda dünyada en hızlı yayılan din olduğunu ortaya koyuyor. Bu aziz dini temsil noktasında mensuplarının sergilediği bütün ihmal ve gevşekliklere rağmen…