HAKSÖZ HABER
Taliban’ın kesin zaferi sonrasında dünya konumlanışını belirledi bile. Batı ülkelerinden Çin’e kadar herkes Taliban ile farklı düzeylerde ilişki kurmaya çalışıyor.
Afganistan’da uzun yıllar işgalci kimliğiyle yer alan ABD dahi bazı konularda Taliban ile diyalog halinde olacaklarını duyuruyor. AB Yüksek Temsilcisi Borrell’in açıklamaları AB’nin konumlanışını gösteriyor: “Güvenlik koşulları ölçüsünde diplomatik temsilciliği yeniden kurmak ve Taliban’la iletişim konusunda çalışmaya karar verdik.” Avrupa ülkeleri Taliban gerçeğinin tanınmasını gerektiğini ilan ederken başta Merkel olmak üzere AB ülkeleri “istesek de istemesek de” yaklaşımla Taliban ile diyalog yolları arıyor.
Batı medyasının dezenformasyondan beslenen haberciliği bir yana bırakılırsa dünya Taliban’ı öyle ya da böyle tanımak zorunda olduğunun farkında. İşin bir de Çin boyutu var.
Çin, ABD sonrasında Afganistan’da kurulacak yeni düzene en fazla ilgi gösteren ülkelerin başında geliyor. Çin’in daha önce Afganistan üzerinden olumsuz anlamda doğrudan bir etkisi olmadığı düşünüldüğünde Afgan toplumunun cepheden tavır almaması normal karşılanabilir. Bu noktada yıllarca Afgan halkını katletmiş olan Batı ülkelerine nazaran Çin ile ilişki kurabilmek Taliban açısında bir nebze daha kolay olabilir.
Çin de bu ve buna benzer sebeplerden olsa gerek Afganistan’da ticari anlaşmalar imzalayarak aktif bir politika izliyor. Çin’in aklındaki sinsi planlar bir yana Taliban’ın da muhakkak bir ajandası vardır. Bu noktayı daha sonra açmak üzere şimdilik kapatalım.
İlginç bir adım ise Afganistan’daki eski rejimin son Cumhurbaşkanı Eşref Gani’nin ülkeden kaçtıktan sonra sığındığı BAE’den geldi. BAE, Afganistan’da kurulacak yeni hükümete ilk insani yardım gönderen ülke oldu.
ABD’nin çeperinde hareket eden BAE’nin yaptığı yardım da düşünüldüğünde doğusundan batısına kadar tüm dünya işin özünde artık Afganistan’da Taliban hükümetini tanımış durumda ve bu gerçeğe göre adım atıyor.
Burada ürkütücü olan ise ABD işgalinden kurtulmuş bir Müslüman toprağının Çin veya başka bir ülke ile girişeceği ittifak ilişkilerinin ortaya çıkartabileceği olumsuz etkiler. Bugün yaptığı açıklamalarda Taliban sözcüsü Suheyl Şahin, Taliban’ın Müslümanların sorunları hakkında nerede durduğunu şu sözlerle ifade etti: Keşmir de dahil olmak üzere dünyanın her yerindeki Müslümanlar için sesimizi yükseltme hakkımız var.
Çin’in Doğu Türkistan’daki etnik, dini ve kültürel soykırımları güvenilmesi imkansız bir partner olduğunun kanıtı olarak yeter de artar bile. Ancak Afganistan’ın içinde bulunduğu zor şartlar ülkenin imarı için güçlü bir desteği zorunlu kılıyor. O halde yapılması gereken ne?
Bütün dünya Afganistan’da oluşan yeni şartlara uyum sağlamaya çalışırken Türkiye’nin hala diplomatik yaklaşımla “gelişmeleri izleyen” bir tutum takınmasının hiçbir izahı yoktur! Afganistan’daki kardeşlerimizi Çin zalimi ile “zorunlu” dahi olsa üst düzey ilişkiler geliştirmekten kurtarmamız gerekiyor. Katar'ın başta Kabil Havaalanı olmak üzere attığı adımları desteklemek bir yana daha fazlası için çaba gösterilmelidir!
Türkiye’nin Filistin, Suriye başta olmak üzere İslam coğrafyasının büyük bir kısmında ortaya koyduğu aktif siyaseti Afganistan’da da devreye sokması gerekmektedir. Ticari ve askeri anlaşmalar başta olmak üzere insani yardım gibi konularda da hem devlet eliyle hem sivil toplum yoluyla Türkiye’nin Afganistan’ı muhataplarla diyalog halinde adım adım gezmesi gerekmektedir.
Taliban’ın yaptığı açıklamalar da gösteriyor ki Türkiye’ye olan sempati had safhadadır. O halde insani yardımı BAE’den önce yapmış olmak için hangi engeller vardır merak ediyoruz? Sol-Kemalistlerin ve akılsız üç beş muhafazakarın Taliban hakkında oluşturmaya çalıştıkları gerçek dışı algı mı böyle hareket edilmesinde etkili oluyor? Hulasası Afganistan konusunda Türkiye için henüz çok geç değil ama yarın geç kalınmış olabilir!