FETÖ’nün “kumpas”ından zarar gören bazı subaylar, 15 Temmuz sonrasında, gündemimizin baş aktörleri haline geldiler. Haber kanallarında çok izlenen heyecan dolu konuşmalarıyla, (darbelerle geçmiş) son 60 yılın Türkiyesi'ni yeniden kurguluyorlar. FETÖ’den önce bu ordu sanki hiç darbe yapmamış...
Sanki Adnan Menderes’leri, Deniz Gezmiş’leri, askerler idam etmemiş... Onlar her şeyin farkındaymış, ama siyaset FETÖ gerçeğini görememiş. Onların olağanüstü öngörüleri ve vizyonları varmış, ama halk anlamamış.
İnandırıcı Değiller
Neden onların “Fethullahçılık” üzerine söyledikleri yeterince karşılık bulmadı? Bunun 40 yıldan daha uzun bir arka planı var. Askerin ve askere yakın kesimlerin, bazı uyarılarda bulunduğu bir gerçek.
Bu çıkışlar, bunu dillendirenlerin kimlikleri nedeniyle etkili olamadı, toplumu ikna edemedi. 1990’ların gazetelerini karıştırdığımızda, manzara şu: Askerler; hakimleri, savcıları, gazetecileri, iş dünyasını topluyor, brifingler veriyorlar...
“REFAHYOL” hükümetini yıkma çağrısında bulunuyorlar...
Başörtüsü yasağı, bir linç kampanyasına dönüşüyor. RP kapatılıyor, yöneticileri tutuklanıyor... 2002 sonrasına gelelim: Komutanlar, siyasi liderler gibi, ülkenin sahipleri gibi konuşmayı sürdürüyorlar. Bir askeri vesayet düzenine özgü davranış ve tavırlarda ısrar ediyorlar.
27 Nisan e-muhtırası, yalnızca dönemin Genelkurmay Başkanı Büyükanıt'ın şahsi tehditi miydi? AK Parti hakkında kapatma davası açan Başsavcı, hangi “kültür”ü, hangi “demokrasi”yi temsil ediyordu?
Yüzde 46 alan bir partiyi “laiklik karşıtı hareketlerin odağı” diye cezalandıran Anayasa Mahkemesi çoğunluğu, sırtını kime dayıyordu?
FETÖ de Aynı Köyden
AK Parti ise, 40 yıldır başlarına gelenlerin, engellemelerin, kimlerden ve hangi zihniyetten kaynaklandığının farkındaydı. Ne kadar oy alırlarsa alsınlar, meşru görülmüyorlardı. Yargıya, polise, orduya 100 yıldır egemen olan bir elitist omurga; demoklesin kılıcını, kafalarında sallıyordu.
“Mendereslerin akıbeti”, onlara sürekli hatırlatılıyordu. FETÖ, bu süreçte, vesayet düzenine karşı oluşan toplumsal ve psikolojik birikimi kullandı. Aynı zamanda, askerin elindeki özerk gücü elde ederek, “klasik darbe dinamiği”ni harekete geçirdi.
FETÖ de, son aylarda gündemde olan ve bir kesim tarafından çok parlak ve yeni şeyler söylediklerine inanılan “kumpas mağdurları” da; aslında aynı sistemin, aynı yapının ürünü, aynı köyün köylüsü.
Şimdi, sistem, “değişim zorunluluğu” ile karşı karşıya. Darbeci yapı ve anlayışın tasfiyesi hedefleniyor.
Posta