Buti’nin söyledikleri iyice tahlil edildiğinde patolojik bir vaka ile karşı karşıya olduğumuz söylenebilir. Suriye ile alakalı komplo iddialarını seslendirmekten çekinmediği gibi Suriye’yi bölme planlarıyla ilgili belgelerin kendisinde olduğunu söylüyor.
Sanki hocadan ziyade bir istihbarat uzmanı! Buna ne diyebiliriz ki? Hoca vazu nasihat işlerini bırakmış komplo belgeleriyle ilgileniyor ve onları topluyor! Acaba bu belgeleri kendisine kim vermiş ve sağlamış olabilir ki? Hoca meraklı olduğundan dolayı galiba Suriye rejimi kendisine böyle belgeler temin etmiş olmalı. Buti’yi işletmişler de denebilir! Zira, 1958-1961 yılları arasında Mısır ve Suriye’nin oluşturduğu birliği yıkanlar Suriyeli batini zümreler ve azınlıklar olmuştur. Dede Süleyman Esat Fransızlarla yazıştığı gibi Hafız Esat da 1960’lı yılların başında birliğe karşı yıkıcı faaliyetlerden dolayı Mısırlılar tarafından Ebu Zabel cezaevine tıkılmıştır. Yani adamların tarihi bölücülük tarihidir. Buti de onları birlik timsali gösteriyor! Esat’ların temsil ettiği batini rejim her türlü birliğin önündeki temel engellerden biri olmasına rağmen Buti onların gitmesi halinde ülkenin beşe bölünebileceğini varsayıyor. Beşşar da benzeri komploları seslendiriyor. Sanki komplo iddiaları aynı avazdan çıkıyor. Esasında Buti’nin bilmediği ve anlamadığı bir husus şudur: Esat rejiminin ve ailesinin Suriye’nin kaça bölündüğü umurunda bile değil. Hiç ilgilendirmiyor. Önemli olan onlar için iktidarın kimde olduğudur. Onların umurunda olan tek husus iktidarlarıdır. Zaten bu yüzden ‘bizden sonrası tufan’ politikası uyguluyorlar. Meşhur Arap deyiminde olduğu gibi lisan-ı halleriyle ‘fein mittü fela nezele’l matar/ ölürsem yağmur bile yağmasın’ anlayışını temsil ediyorlar.
¥
Buti, Antalya’da yapılan Suriye muhalefeti toplantısını da diline dolamış. Antalya’da yapılan toplantıyı Marksistlerin, laiklerin ve ‘İngilizlerin oyuncağı’ olduklarını ileri sürdüğü Hizbu’t Tahrir üyelerinin tertip ettiklerini ileri sürüyor. Suriye rejimi de ilk günlerde gösterilerin Hizbu’t Tahrir’in marifeti olduğunu ve bunların hilafeti yeniden diriltmek istediklerini söylüyordu. Buti’nin dilinde de aynı iddialar yankılanıyor. Gerçekten de Antalya’da Buti’nin dediği gibi her kesimden temsilci vardı. Geçmişte Suriye rejimine yakın duran veya aynı zemini paylaşan insanlar da vardı. Buti, Antalya’da Haddam’cıların da yer aldığını ve bunların yanında tekfircilerin de bulunduğunu ileri sürüyor. Külliyen yalan. Ya da liberalleri tekfirciler zannediyor! ‘Ahlat minennas’ yani karmakarışık bir güruh demek istiyor. Ve keza tekfircilerin de yer aldığını ve bunların kendisini de tekfir ettiklerini ileri sürüyor. Bu ise ‘recmen bil gayb’ dedikleri gibi sadece bir kuruntu. Bu suçlama şaşırtıcı. Zira tekfirciler Buti’yi tekfir ediyorlarsa Antalya’da toplantıya katılanları da haydi haydi tekfir etmeleri gerekir. Dolayısıyla tekfircilerle Antalya’da muhalefeti temsil eden grupların bir araya gelmesi zinhar mümkün değil. Böyle bir ortam cingar çıkmasına kefildir. Tekfirciler bu tip toplantılara iltifat etmezler. Fikri sağlıkları bu tür toplantılara iştiraklerine el vermez ve engeller. Dolayısıyla Buti maalesef işkembe-i kübradan atıyor. Bir alimin bu kadar kendisini kandırması gerçekten de üzücü. Buti bu söylemiyle aynada kendi suretine ateş ediyor. Zira Antalya’da bir araya gelen dindarlar, solcu ve laiklerle işbirliği yapmışlarsa kendisi de Esat rejimiyle aynı pozisyonu paylaşmıyor mu? Yoksa kendi müttefiki halife mi?
¥Bu kesimlerin Suriye’nin başına çorap ördüklerini ve Irak modelini hazırladıklarını ileri sürüyor. Böylece Yeni Ortadoğu’nun kurulacağını öngörüyor. Suriye’deki istikrarsızlığın İsrail-Batı eksenli Yeni Ortadoğu’yu şekillendireceğini ileri sürüyor. Suriye’de kaosu iç savaş ve iç savaşı da kurtarıcıların ortaya çıkmasının takip edeceğini ve ülkeyi Halep ve Lazkiye merkezli olarak beş parçaya böleceklerini varsayıyor. Elbette bunu sadece Buti söylemiyor. 1959 yılından beri İsrail bölgeyi hazmedebileceği şekilde yeniden bölmek un ufak etmek istiyor. Churchill’in izinde Bush bu politikalara hizmet etti. Lakin tam sonuç alamadı. Bu senaryolar herkesin malumu. Son olarak Buti ile bunları seslendirenlerden birisi de daha önce hem Suriye hem İsrail’de ABD’yi temsil etmiş bulunan büyükelçi Edward Djerejian oldu ve Suriye’de mevcut yapının yani statükonun çökmesi halinde ülkenin birkaç parçaya bölünebileceğini öngörmektedir. Bunlar ihtimal hesaplarıdır. Lakin Arap baharı başka bir ihtimali daha ortaya çıkarmıştır. Bölgenin yeniden yekpare hale gelmesi ve bütünleşmesi. Köhne rejimlerin yıkılarak yerine emperyalist bölünmeyi aşmış yeni bir yapının ortaya çıkması. Mısırlı Kemal Helbavi gibiler de bunu muştuluyorlar. Yeniden Buti fenomenine dönecek olursak; Buti, Hasan el Basri’nin Haccac’a bile kem sözle hitap edilmesine karşı çıktığını söyleyerek zımni olarak Esat hanedanlığını Haccac-ı Zalim’e benzetmiştir. Bu benzetme doğru olmakla birlikte eksiktir. Rivayetlere göre Haccac-ı Zalim 10 bin kişinin kanına girmiştir. Esat rejimi ise tahmini rakamlara göre en az birkaç katı insanın kanına girmiştir. Maalesef Buti bu tavrıyla tam da Cibali Baba modeline benzemiştir. Rivayetlere veya efsaneye göre Osmanlı’ya karşı Bizans tarafını tutarak, ‘Ya Rabbi gavurcuklarımı koru’ diye dua edermiş. Onun dualarını geri çeviren Akşemseddin’in duaları olmuş. Bize Cibali Baba gibi meczuplar değil Akşemseddin gibi manevi fatihler lazım.
YENİ AKİT