Karadavi ümmetin değişiminin ve Sünnetullah evriminin sonunda Suriye’nin de kapısını çaldığını hararet ve coşkuyla ifade etmektedir.
“Bu değişim ve devrim Suriye’ye uğramasaydı eksik ve yarım kalırdı, çok şükür ve hamdolsun bunu da gördük; Suriye’ye de uğradı” diyor. Karadavi, Arap devrimini vakti gelmiş hem dikey ve hem yatay değişim olarak algılıyor ve anlıyor. Yatay değişim bütün Arap dünyasını kapsayan coğrafi ve kıtasal değişimdir. Dikey değişim tarihi değişimdir. Tarihi deprem ve devrimdir. Arap Devrimi istibdat dönemlerini tayyı zaman ve mekan gibi aşarak Arap diyarını bir cihetle Osmanlı’ya ve Yavuz’a bağlıyor. Diğer cihetiyle yine istibdat çöllerini aşarak Arap diyarını Asr-ı Saadet’e bağlıyor. Yani tarihin bütün pencerelerine bakıyor. Buna mukabil, Muhammed Said Ramazan el Buti birtakım şer’i gerekçeler sıralayarak devrimi ötelemeye ve önlemeye çalışıyor. Bu hareketin fitne olduğunu ve kalkışanların da namazla, niyazla ve camiyle alakaları olmadığını ileri sürüyor. Camiyi ibadetin dışında kendi sufli amaçlarına alet ettiklerini ileri sürüyor. Camiyi amacı doğrultusunda değil de kendi amaçları doğrultusunda kullandıklarını ileri sürüyor. Suriye’nin Hivar TV’sinde çanak sorularla Hafız Esat’ın cenaze namazını kaldırırken nasıl ağladığını ve gözyaşına boğulduğunu anlattırıyorlar. Buti ayrıca : “Ben de ıslah istiyorum ama sükuneti ihtiyar ederek. Diyalog yoluyla. Diyalog kapısı açık olduğu müddetçe diğer yollara sapmanın ne alemi var? Islah yolu şer’i kaideleri esas almalıdır. Mefsedeti yani kötülüğü def etmeyi öncelemelidir. Zira def-i mefsedet celb-i menfaatten önce gelir. Yoksa hummadan tauna yuvarlanırız. Bu kalkışmayı yapanlar aslında reform projesine çomak sokuyor ve ona düşük yaptırıyorlar” demektedir. Görüldüğü kadarıyla Buti, Beşşar Esat, Kaddafi gibi vakıadan kopmuş ve gelen dönemi göremiyor. Buti’nin aklı fikri hâlâ Hama’da kalmış ve rejime meydan okuyan kalabalıkları Hama gençliği olarak görüyor. Elbette yanılıyor.
*
Yanıldığı için de sloganları kimin attığını ve attırdığını, direniş cumalarının isimlerini kimlerin belirlediğini sorguluyor. Buralardan rejime meşruiyet devşirmeye çalışıyor. Ardından da komplo teorilerini seslendirmeye geliyor. Dolayısıyla ilmi dili günlük dile uyarladığında karşımıza rejimin sözcülerinden biri olup çıkıveriyor. Vakarını muhafaza etmesi gerekirdi. Cami müdavimi olmayan kesimlerin devrim için camileri kullandığını söyleyen Buti, bununla da kalmayıp halkı harekete geçiren ve galeyana getirenlerin Siyonist çevreler veya Amerikan sağı olabileceğini söylemektedir. Olayların arkasında onların parmağı olduğunu düşünüyor. Bir alimin elbette zan ile değil de delille konuşması gerekir. Elbette yöntemle alakalı olarak çekinceleri veya eleştirileri olabilir ve bunları dile getirebilir. Bunda hemfikiriz. Yanlış veya doğru olsa da bunları dile getirmek hakkıdır. Lakin onun ötesinde Karadavi için hatırlattığı ayet evvel emirde kendisine intibak etmektedir. “Hakkında kesin bilgi sahibi olmadığın şeyin peşine düşme. Çünkü kulak, göz ve kalp, bunların hepsi ondan sorumludur (İsra: 36).” Maalesef kanaatim şu ki, Buti rejimle yakınlaşmasından dolayı rejimin büyüsüne kapılmış bulunmaktadır ve bu itibarla da gerçeklerden kopmuş ve Suriye ve Arap âlemindeki tarihi değişimi görememiştir. Rejimle yakınlık onun gözüne perde olarak inmiştir.
*
Bu nedenle, ilmi bu noktada heva perdesini yırtamamakta ve aşamamaktadır. Burada iz’an devreye girmediğinden ilmi yeterli gelmemektedir. Yoksa kimse Buti’nin ilmi yeterliliğine laf etmemekte ve aksine herkes ilmini ikrar ve tebcil etmektedir. Zamanımızda Gazali çizgisini temsil etmektedir. Muhammed Ali Sabuni gibi mümtaz alimler de onun ilmi kapasitesini takdirle yâd etmektedirler. Lakin Suriye rejimiyle yakınlığın kendisinde profesyonel bir körlüğe neden olduğunu da ifade etmektedirler. Bu noktada kantarın topuzunu kaçırdığı gözlenmektedir. Tunuslu Hadi Berik gibiler de Buti’den ilmen çok istifade ettiklerini, lakin gerek FIS ve gerekse GIA gibi konularda eleştirilerini zamanla tamim ettiğini ve İslamî kesimlerin bazı yöntem veya tatbik hatalarından dolayı yerleşik düzenleri haklı çıkardığını; en büyük yanlışının da bu olduğunu söylüyorlar. Özellikle Hadi Berik, Buti’nin Cihad kitabıyla birlikte cihat meselesinin hakkını vermediğini savunmaktadır. Bundan dolayı Suriye devrimi konusunda Hadi Berik, Buti’nin tutumunu Fadlallah’ın tutumuyla aynileştirmektedir. Maalesef Buti son yıllarda bu tarz konuşmalarıyla Abdullatif Ferfur’un konumuna düşmüştür. Sonuçta Buti, rejimin söylemini kullanmaktadır. Rejime karşı kalkışanları zulme alet olmakla suçlamakta ve onları ‘gavgaiyye’ yani ayak takımı olarak nitelendirmektedir.
YENİ AKİT