Özgür-Der Genel Başkanı Rıdvan Kaya, KCK operasyonları kapsamında Prof. Büşra Ersanlı'nın tutuklanması ve bazı medya organlarında çıkan haberlerle ilgili bir basın açıklaması yaptı. Yasal bir partiyle irtibatından ötürü insanların suçlanmasının kabul edilemez olduğunu belirten Kaya, bazı yayın organlarında çıkan haberlerin insafsız ve ayıp olduğunu ifade etti.
KCK’nın yanı sıra el-Kaide, Hizbullah ve Hizb-ut Tahrir operasyonlarındaki mantığa da dikkat çeken Rıdvan Kaya, suçlu üretme mantığının Türkiye’yi kötü, tehlikeli bir vasata sürükleyeceğine dikkat çekti.
Özgür-Der Genel Merkezi’nden yapılan açıklama:
Karalama Kampanyasıyla Suçlu Üreterek Hukuk Devleti Olunmaz;
Ancak Polis Devleti Olunur!
4 Kasım 2011
Bu ülkede yaşayan herkes ve bilhassa da muhalif kimlik sahipleri, ifade ve örgütlenme özgürlüğünü yoğun ve sistematik biçimde ihlal eden bir devlet geleneğinin mevcudiyetine aşinadırlar. Kuruluş sürecinden itibaren sistemin zihnî alt yapısında, muhalif olmak neredeyse düşman olmakla eşdeğer bir suç ve dolayısıyla muhalifler de şiddetle cezalandırılmayı hak eden suçlular olarak algılanmışlardır.
Siyasal ve hukuksal yapıda on yıllar içinde yaşanan değişim ve nispi gelişmeye rağmen bu otoriter mantık bir biçimde sürekliliğini korumuş, adeta devletin güvenlik ve yargı birimlerinin refleksine dönüşmüştür. Bu yüzdendir ki, düşünce ve örgütlenme özgürlüğü açısından büyük mesafe kat edildiğinin düşünüldüğü bir vasatta dahi çeşitli operasyonlarla gözaltına alınıp bilahare haklarında dava açılan sayısız insanın hukuki durumuyla ilgili tartışmalar kesintisiz devam etmektedir.
KCK davası adıyla sürdürülen takibat ve yargılamalarla birlikte bu hukuki savrukluk, özensizlik ve ilkesizliğin bir kere daha tazelenmesine şahitlik etmekteyiz. Uzunca bir süredir zaten üzerinde çokça şaibe biriken bu dava son gözaltı ve tutuklamalarla birlikte daha yoğun tartışma konusu haline gelmiştir. Bundan önce gerçekleştirilen çeşitli operasyonlarda BDP üyesi pek çok seçilmiş yerel yönetici ve parti yetkilisinin tutuklanmasının meydana getirdiği sorular ortada durur, kamuoyunun bir kesiminde oluşan ciddi kaygıları gidermeye yönelik hiçbir çaba sarf edilmezken, en son gerçekleştirilen gözaltı ve tutuklamalarla birlikte sorun daha da büyütülmüş ve içinden çıkılmaz hale getirilmiştir.
Son operasyonlar neticesinde tutuklanan Prof. Büşra Ersanlı, yayıncı Ragıp Zarakolu ve insan hakları aktivisti Ayşe Berktay gibi isimlerin tam olarak ne ile suçlandıkları belli değildir. BDP’nin Siyaset Akademisinde ders vermek gibi bir suçlamanın gündeme getirildiği görülmektedir. Daha kötüsü sıklıkla söz konusu Siyaset Akademisinin bazen BDP’ye, bazen de KCK’ya atfedilmesidir! Bilinçli yapıldığı aşikâr bu karıştırma fiili bizatihi bir suç oluşturma çabasını ihsas ettirmektedir. Oysa siyaseten hoşlanılmasa, hazzedilmese de BDP Mecliste de grubu bulunan yasal bir partidir. Dolayısıyla yasal bir partiyle irtibatından ötürü insanların suçlanması kabul edilemez.
Öte yandan medyanın bir bölümüne servis edilen bazı haberlerde bilhassa Büşra Ersanlı’nın kamuoyunda suçlu gösterilmesine delil (!) olacak bazı iddialar, geçmişte aldığı ceza, eşinin kökeni, aile fertlerinin evlilikleri gibi konuların gündeme gelmesi haksızlıktır, insafsızlıktır ve ayrıca da çok ayıptır. Bu suçlu üretme çabasının tutukluluktan sonra da bazı telefon görüşmeleri ve el yazısı notların servis edilmesiyle devam ettirildiğini görüyoruz.
Maalesef bu tür durumlarda insaflı davranması, adil olması beklenen bazı yayın organlarının da servis edilen haberlere büyük bir fırsatçılıkla sarılmaları olayın vahametini derinleştirmiştir. Şüphesiz Rabbimizin “Bir topluluğa olan kininiz sizi adaletsizliğe sevk etmesin!” açık emrine rağmen takınılan bu tavrın çok düşündürücü olduğunun altını çiziyoruz.
Birbiriyle ilgisiz ifadeler, sıradan görüşmelerin bir insanın illegal silahlı örgütle ilişkisine nasıl delil oluşturduğunu anlamak da bu sistematik “bilgilendirme çabası” içindeki devlet kurumlarının gayretkeşliğinden ürkmemek de imkânsızdır. Hiç şüphesiz bu yaklaşım biçimi herkesin her an suçlanmasına yeter de artar bile!
Nitekim sürekli biçimde bu ortamı yaşamaktayız. El-Kaide operasyonları adı altında emperyalist işgale karşı mücadelenin sürdüğü bölgelere gidip gelmiş herkesin potansiyel suçlu ilan edildiklerine, sansasyonel operasyon görüntüleriyle gözaltına alınma haberlerine sık sık rastlıyoruz. Aynı şekilde on yılı aşkındır tek bir silahlı eylemi olmamış bir örgütle irtibatını kurmak için sık sık yasal derneklere mensup insanların Hizbullah üyeliğinden gözaltına alınmalarına hatta cezalandırıldıklarına da şahit oluyoruz. Benzer şekilde, hiçbir şiddet eyleminin bulunmadığı yargı tarafından da kabul edilmiş olmasına rağmen yüzlerce Hizb-ut Tahrir mensubunun gözaltına alınması, tutuklanması ve mahkemeler tarafından cezalandırılmaları da neredeyse sıradan hale gelmiştir!
Bu suçlu üretme mantığı Türkiye’yi kötü, tehlikeli bir vasata sürüklemektedir. Silahlı illegal örgütlerle mücadele etmenin yolu, bu tür örgütlerle uzaktan yakından, doğrudan dolaylı diye ayırmaksızın bir biçimde irtibatı olan herkesi, düşünce itibariyle yakınlık içinde görülen her şahsı gözaltına almak, tutuklamak olamaz. Darbeler geleneğinin güçlü olduğu ve militarist kuşatmanın soğuk nefesini halen ensesinde hisseden bu ülkenin daha fazla polis devleti mantığına değil, ifade ve örgütlenme özgürlüğünü genişletmeye ihtiyacı olduğu artık görülmelidir.
ÖZGÜR-DER