İşgal devletinin kuruluşunun 60. yıldönümü münasebetiyle dünyada değişik faaliyetler düzenleniyor.
Bunların birçoğunda Siyonist işgal lanetleniyor. Siyonist devlet ise kutlamalar düzenleyip lobi çalışmaları yürütüyor. ABD Başkanı Bush da bu münasebetle işgal devletine ziyaret düzenleyerek Siyonizme ve onun gayrimeşru devlet yapılanması olan İsrail’e beyat tazeledi. Biz de bugünkü yazımızda onun bu ziyaretinin genel bir değerlendirmesini yapmak istiyoruz.
Filistin İslâmî Direniş Hareketi (Hamas), Bush’un ziyareti öncesinde yaptığı açıklamada onun böyle bir ziyaret gerçekleştirmesinin hayra alâmet olmadığını, bilakis bir uğursuzluk sinyali verdiğini vurgulamıştı. Çünkü ABD yönetimi adına işgal devletine yapılan ziyaretler, Siyonistlere güç ve cesaret vermiş, onlar da bunu Filistinlilere yönelik insanlık dışı saldırılarını, baskı uygulamalarını artırmada kullanmışlardır. Özellikle, Gazze üzerindeki kuşatmanın kaldırılması amacıyla ateşkes girişimlerinin yoğunlaştığı böyle bir dönemde ABD Başkanı Bush’un ziyaretinin olumsuz tesir yapacağı ve onun ayağının uğursuzluk getireceği tahmin ediliyordu. Nitekim Bush’un ziyaret süresince yaptığı konuşmaları ve açıklamalarıyla Siyonist saldırganları daha da cüretlendirmeye çalıştığı görüldü.
Bush, konuşmalarında ve açıklamalarında Siyonistlerin literatürlerini kullanmaya ve onların itikadi ya da ideolojik yaklaşımlarını aynen benimsediğini belli etmeye çalıştı. İşgal devletinin kuruluşunun yıldönümünü bağımsızlık günü veya bağımsızlığın yıldönümü olarak nitelemesi de bu çerçevede ele alınabilir. Oysa bağımsızlık, ülkesi, toprağı işgal edilen bir halkın bu işgale son vermesidir. Siyonistler ise “İsrail” adını verdikleri devletlerini Filistin halkının topraklarını işgal ederek kurmuşlardır. Yani İsrail’in kuruluşu bir bağımsızlık değil, işgal ve gasptır. Bu yüzden daha bu devletin ilk kuruluş merhalesinde 800 bin Filistinli öz yurdundan çıkarılmıştır. Asıl bağımsızlık; işgalci Siyonistler o topraklardan çıkarılıp Filistinli gerçek sahiplerine iade edildiği, Filistinliler özgürlüklerine kavuştukları zaman kutlanacaktır. Biz o günlerin de çok uzak olmadığına inanıyoruz.
Bush’un konuşmalarında ve açıklamalarında sarfettiği sözleri tek tek vererek üzerinde durmaya gerek görmüyoruz. Sadece bir iki hususa dikkat çekmekle yetineceğiz.
Bush, ABD’nin her zaman “İsrail”in yanında olduğunu ve bundan sonra da yanında olacağını ve hiç kimsenin bu ittifakı bozamayacağını vurguladı. Bunun böyle olduğundan zaten kimse şüphe etmiyor. Ama bunun anlamı Filistin’deki katliamları, cinayetleri ABD ile Siyonist işgal devletinin birlikte gerçekleştirmesidir. Filistin’deki masum bebekleri katleden, aileleri toptan yok eden, insanların evlerini başlarına yıkan, bahçelerindeki ağaçları sökerek onları açlığa mahkûm etmeye çalışan sadece Olmert ve avanesi değildir. Bu işi Bush ve avanesi ile birlikte yapmaktadır. İşgal devleti bu işi ABD ile birlikte yapmak için sadece onun silahlarını kullanmakla yetinmiyor. Ondan her türlü desteği de alıyor.
Bush, Tanrı'nın İsrail’e vaadini Nazilerin bile bozamadığını ileri sürdü. Eğer Allah’ın bir vaadi varsa, onu kimse bozamaz. Ama bu iddia Evangelist felsefe ile Siyonistlerin kendi ideolojik malzemelerini oluşturmak amacıyla uydurdukları efsanelerin buluşma noktasına işaret etmektedir. Oysa Siyonistler bu efsaneleri kullanırken bile sahtekârlık yapmış, zaten vahiyden uzaklaşmış olan Yahudi itikadını bir kez daha saptırmışlardır. Çünkü Yahudi itikadına göre iddia edilen vaad, Mehdi’nin gelmesiyle gerçekleşecektir. Dolayısıyla Ortodoks Yahudilere göre bugünkü İsrail vaad edilen devlet değil, zamansız kurulan devlettir. Bu açıdan söz konusu itikada göre İsrail işgal devletinin kurulmasıyla iddia edilen vaad gerçekleşmiş olmuyor, Siyonistler “Tanrı'nın vaadi gecikti” diyerek kendileri zamansız bir iş yapmış oluyorlardı. Yani bir bakıma Tanrı’ya itirazda bulunmuş oluyorlardı. Ama Bush’un Evangelist felsefesiyle Siyonist felsefe “Tanrı’yı kıyamete zorlama” fikrinde ittifak ettiğinden, böyle bir zamansız işi destekliyor. Dolayısıyla Evangelistler ve Siyonistler gerçekte herhangi bir vaade mazhar olmadıklarını, ama “Tanrı’yı bir an önce kıyameti gerçekleştirmeye zorlamak” için ortalığı karıştırdıklarını kendileri de biliyorlar. Fakat burada da sahtekârlık ve yalancılık yapıyorlar..
Bundan daha vahim olan, insanlığın bu tür efsaneci felsefelerin fitneci politikalarına teslim edilmesi ve hurafeci zihniyetin dünyaya yön verebilmesidir.
Vakit gazetesi