Uludağ Üniversitesi İnsani Değerler Topluluğu, Öncü Şahsiyetler Dersleri kapsamında düzenleyeceği derslerden ilkini Mısır'ın ilk meşru cumhurbaşkanı Muhammed Mursi'nin şahitliğini ele alarak Uludağ Üniversitesi Mediko Kırmızı Salon'da Musa Üzer' in sunumuyla gerçekleştirdi.
Muhammed Mursi'nin bugün verdiği mücadeleyi idrak edebilmek için Mısır'ın tarihi kodlarına gitmemiz gerektiğini ifade ederek sözlerine başlayan Üzer; 1920'lerde Hasan el-Benna'nın öncülüğü ile kurulan İhvan-ı Müslimin Cemaati'nin parçalanmış, sömürülmüş İslam coğrafyasında bedeller ödeyerek yola çıktığını ve Filistin'de İsrail'e karşı, Mısır'da ise siyasal iktidarlara karşı ciddi mücadeleler vererek bugünlere geldiğini dile getirdi. Üzer, Mursi'den önceki 4 Cumhurbaşkanın da asker olduğunu ve kurdukları askeri vesayetle İhvan-ı Müslümin'e yönelik cemaatin önder kadrosunu yok etme politikası yürüttüğünü ifade ederek tüm Mısır’ı da 30 yılı aşkın olağanüstü hal rejimi ile yöneterek başta ekonomi, yargı, medya olmak üzere her şeyin kontrolünü ellerinde tuttuklarını dile getirdi.
İhvan'ın ise tebliğ, davet, kitle çalışması ve mücadelesi sayesinde hayatın bütün ünitelerinde örgütlü olduğunu örneğin sendikalarda çok güçlü olması, üniversitelerde öğrencilerin taban örgütlenmelerinde baskın olması ve on yıllar boyu sisteme karşı mücadele yürütmesine rağmen diktatör rejimleri sona erdirebilecek bir noktaya ulaşamadığını dile getiren Üzer; askeri vesayetten ve olağanüstü hal yönetiminden ciddi rahatsızlık duyan halkın sokağa çıkması ve askerin halka silahla müdahale etmemesinin getirdiği avantajla 18 günde Hüsnü Mübarek yönetiminin devrildiğini ifade etti.
Devrim dönemiyle ilgili dikkat edilmesi gereken hususlardan birinin 'Devrimi ihvan mı yaptı yoksa diğer ideolojik gruplar ya da arkasında batı mı var?' sorusu olduğunu dile getiren Üzer; devrimin, Mübarek'in tüm girişimlerine rağmen meydanları bırakmayacaklarını ve direnişe devam edeceklerini söyleyen İhvan'a ve örgütlenen halka ait olduğuna vurgu yaptı. Mübarek’in devrilmesinde kilit rol oynayan “Baltacılar” saldırısını İhvan’ın örgütlü gücünün püskürttüğünü örnek verdi. Konuşmacı Müslüman toplumların 'devlet tağutidir' yargısıyla yönetim sistemleriyle ilgili bilgiden uzak durması hasebiyle zuhur eden önemli bir eksikliğe dikkat çekerek yönetim dinamiklerine olan yabancılığın toplumsal meşruiyet ve destek bulunmasına rağmen yargının, bürokrasinin öne sürdüğü birçok engel ile sınırlı alanda hareket edebilecek hale getirildiğini ifade etti.
Kısıtlı şartlara rağmen %52'lik bir çoğunlukla seçimleri kazanan Mursi yönetiminin, Ortadoğu'daki en önemli İslami muhalefetin iktidar olması anlamına geldiğini belirten Üzer; Mursi'ye karşı en dikkat çekici tavrın blokajlama, engelleme tutumlarından ikisinin Suudi Arabistan ve İran'dan geldiğini dile getirdi. 'Emperyalizme hayır' sloganlarıyla yola çıkan İran'ın, bugün çıkarları ve menfaatlerinin cezbine kapılarak emperyal reflekslerle hareket ettiğine dikkat çeken Üzer; gerek Mursi karşısında rakipleri destekleyen İran en temelde İhvan karşıtlığı siyaseti yaparken Suud da İhvan iktidarını statükosu açısından ciddi bir tehlike olarak gördüğünü söyledi.
Mursi daha iktidara gelmeden vesayet sisteminin yetkilerini tırpanlayarak, Müslümanların çoğunlukta olduğu Meclis’i geçersiz kılarak süreci tıkamaya çalıştığını belirten Musa Üzer, Mursi iktidarıyla birlikte ise topyekûn çok yönlü saldırı politikalarının devreye sokulduğunu aktardı. Sol ve liberal güçlerin askeri bürokrasinin paramiliter güçleri gibi davranarak hemencecik muhalif eylemlere başladığını söyleyen Üzer, oligarşik ve bürokratik güçlerin ise toplumun hoşnutsuzluğunu artırmaya yönelik sistemi tıkama çalışmaları yaptıklarını aktardı.
Türkiye’deki Gezi eylemleri benzeri bir süreçle en sonunda ordunun devreye sokularak Mursi’nin devrildiğini belirten Üzer aynı taktik-stratejinin Gazze’de Hamas yönetimi için de yapılmaya çalışıldığını ama başarılı olunmadığını vurguladı. İşbirlikçi hareketlerin muhalefetleri sürecinde adeta birer yalan makinesi gibi çalıştıklarını söyleyen konuşmacı daha birkaç aylık yönetimi olan Mursi’nin biran önce devrilmesi gereken elikanlı bir diktatör gibi sunulma başarısı gösterildiğini belirtti. Türkiye’de de o dönemde sol-sosyalist çevrelerin bu tamamen yalan propagandanın taşıyıcısı olduğunu hatırlattı.
Mursi'nin iç ve dış mihraklarla kuşatılması sonucu darbe ile görevinden uzaklaştırıldığını dile getiren Üzer; darbeyle birlikte zindanlara atılan, meydanlarda katledilen insanlara rağmen Mısır'da İhvan tarihinde de önemli bir yer edinen ve sonradan Rabia direnişi olarak adlandırılan izzetli bir eylemliliğin ortaya çıktığını ifade etti. Üzer; Sisi'nin darbenin ardından sivil siyasete geçtiğini ve İhvan'ın protestosunun etkisiyle az bir katılımla gerçekleştirilen seçimlerin sonucunda Mursi döneminde daraltılan cumhurbaşkanlığı yetkilerini tekrar genişletmek suretiyle yönetimi ele geçirdiğini dile getirdi.
Sisi'nin yönetimde olduğu dönemde İhvan'ın önder kadrosunun işkencelerin uygulandığı zindanlarda tutulduğunu belirten konuşmacı; bu süreçte meşrutiyetlerini ilan etmek adına cuntanın Müslümanlardan pişman olduklarını dile getirmelerini istediğini ancak kulluğunu yalnızca Allah'a isnad eden ve muktedir olmayı ancak Allah'ın sıfatlarından bilen liderlerin izzetli, muttaki, tavizsiz tavırlarıyla ümmet adına çok önemli bir şahitlik ortaya koyduklarını ifade etti. Ortadoğu'da demokratikleşme naraları atan batının Sisi'nin diktasına ses çıkarmak bir yana destek vererek meşrutiyetini hızlandırdığına dikkat çeken Üzer; bu durumun işbirlikçi aktörlerin dışındaki bir liderin Mısır'da iktidar olmasının Suriye devrimini güçlendireceği, Filistin'in özgürleşmesinde mihenk taşı olacağı, diğer Ortadoğu ülkelerinin iktidarlarını etkileyeceği korkusuyla ortaya çıktığını belirtti.
Mısır'da darbenin dış güçlerle yapıldığını ifade etmenin Mısır'ı bilmemek olduğunu söyleyen konuşmacı; Mısır'ın emperyalist ülkelerden destek aldığını ancak kendi bünyesinde halkın değerlerine uzak, Türkiye'de olduğu gibi 'halka rağmen halk için' söylemini barındıran bir askeri vesayet erkini barındırdığını dile getirdi. Üzer; seçimle başa gelen Mursi'ye iktidara geldiğinden bu yana destek veren Türkiye'nin önemli bir konumu olduğunu ancak Türkiye'de Mursi'ye yapılan darbenin laik, sol kesimin çabalarıyla halkın talep ettiği bir darbe olarak sunulmaya çalışıldığını ifade etti. Bu minvalde yürütülen çalışmaların Türkiye'deki Müslümanların bir kısmı üzerinde hareketsizliğe neden olurken manipülasyondan beri duran Müslümanların darbeyi protesto etmek adına eylemler düzenlediğini belirten konuşmacı; mücadelenin hala devam ettiğini, İhvan'ın önemli bir kısmının hala zindanlarda olduğunu bu sebeple eylemliliğin sürekliliğinin sağlanması gerektiğini dile getirdi. Türkiye'de İhvan-ı Müslimin kadrolarından önemli isimlerin bulunduğunu bu sebeple Türkiye'deki siyasi konjonktürün çok önemli olduğunu dile getiren Üzer; Müslümanların 'İhvan’a selam, direnişe devam' söylemlerini gerçekten içselleştiren eylemlilikler ortaya koyması, bedel ödeyebilecek bilince ulaşması gerektiğini ifade etti.
Konuşmasının devamında İhvan-ı Müslimin'e yöneltilen eleştirilere dikkat çeken Üzer; darbe sonrasında bazı kişilerin İhvan’ın iktidar hırsına yenik düştüğü gibi ağır ve haksız ithamlarda bulunduğunu ve işkence, ölüm, hicret, sürgün, gariplik nedir bilen insanlara 'iktidar size altın tepsiyle mi sunulacak sandınız' söylemlerinin yöneltilmesinin gayri ahlaki olduğunu, yaslandıkları kürsülerden İhvan’a akıl verenlerin samimi olmadığı gibi ahlaki zafiyet içerisinde olduğunu vurguladı. Seçimlerle iktidar olunamayacağını tek yol silahlı mücadele anlayışıyla İhvan’ı eleştirenlerin de çok doğru olmadığını çünkü aynı yöntemle gerçekleşmiş bir iktidarın da olmadığını belirten Üzer, o dönem sıkça yapılan Mısır direnişi ve Suriye direnişi kıyaslamalarının hem yanlış olduğunu hem de hikmetten uzak olduğunu aktardı.
Özellikle “Rabia direnişi” olarak adlandırılan süreçte bazı çevrelerin tam bir ikiyüzlülükle adeta Suriye direnişini unutturmak için çalıştığını söyleyen Musa Üzer, beş bin kişiyi katleden Sisi’ye tağut diyen bazı çevrelerin sırf İran’dan dolayı yüzbinlerce insanın katili Esed’e tağut demediğini vurguladı. Üzer, Mısır darbesini desteklemesinden dolayı Suudi Arabistan için “Katil-Kahrolsun Suud!” diyenlerin bırakın desteği bilfiil Suriye’de askerleriyle savaşarak Müslümanları öldürmesine rağmen “Katil İran!” demediklerini, aynı çevrelerin “Vahdet” edebiyatının da onun için samimiyet ve inandırıcılıktan uzak tutarsızlıklar içerdiğini söyledi.
Musa Üzer, ilerlemiş yaşlarına, kaburgaları işkence ile kırılmasına ve evlatları katledilmelerine rağmen Muhammed Bediilerin, Muhammed Biltacilerin ve Muhammed Mursilerin mahkemelerde vakarlı, izzetli ve onurlu bir şekilde durduklarını tıpkı, zincirin diğer halkasındaki Abdulkadir Mollalar, Muhammed Kamuruzzamanlar, Ali İhsan Mücahidler gibi şahitlik gösterdiklerini hatırlattı.
''İhvan-ı Müslimin'i bugün anmak, araştırmak, konuşmak güzeldir ancak bizi harekete geçirecek olan 'peki biz ne yapıyoruz' sorusunu sormaktır'' diyen Üzer; Müslümanların Allah'ın emanetini yüklendiğini, dünyayı imar etmek sorumluluğunu taşıdığını, bu bilinçle dünyanın farklı yerlerinde yaşanan zulümleri kendi vicdanlarında hesaba çekmeleri gerektiğini dile getirdi. Üzer; 'ya Allah menne gayrek ya Allah' şiarını benimseyen direniş hareketlerinin yakından takip edilmesi ve Müslümanların eylemlerinin kabına göre şekil alan ikiyüzlü ideolojilerden arındırılıp kitabın öğrettiği hakikat ekseninde yürütülmesi gerektiğine vurgu yaparak sözlerini sona erdirdi.
Program soru-cevap kısmının adından gelecek programlar hakkında bilgi verilmesiyle sona erdirildi.
Haber: Tuğba Garip
Fotoğraf: Cebrail Demir