Özgür-Der Bursa Şubesi’nin aylık seminerlerinde bu ay “İslamcılık ve Müslümanlar” konusu işlendi. Katılımın oldukça yoğun olduğu gözlenen program Ördekli Kültür Merkezi’nde Hamza Türkmen tarafından sunuldu.
İslamcılık veyahut Müslüman olgusunun tam olarak kavranabilmesi için onun arka planı sadedinde olan muhtevasına bakılması gerektiğini vurgulayan Hamza Türkmen, yaşadığımız coğrafyada birçok kavramda olduğu gibi Müslüman isminin de içeriğinin değiştiği veyahut farklılaştığını ifade etti. İslamcılık derken anlaşılan ortalama anlamın, bugün kendisine müslümanım dediği halde seküler bir hayat tarzını benimseyen kişilerden ayrıştırıcı yön taşıdığını belirten Türkmen; İslamcılık kavramını üç kategoride değerlendirilmesi gerektiğini vurgulayarak sözlerine şöyle devam etti;
İslamcılık tartışmalarında laik seküler alkolik hatta sol kimlikli kişilerin bile kendilerini “Müslüman” olarak tanımladıkları bir süreçte Müslumanların vasıfları ile ilgili Kur’an’da kullanılan “mü’min, muttaki, şahid, şehid, murabıt, muslih” gibi kavramların açıklayıcı vasıflarının gözden kaçırırcasına “İslamcı” ifadesinin Kur’an’da ifade edilip edilmediğine göre değerlendirip, İslamcılık tartışmalarını küçümseyenler hatta İslamcı ifadesini bazı şekli izahlarla daire dışında görenlerimiz de oldu. Oysa İslamcılık tartışmasında öncelenen olumluyan, Müslüman kavramının içeriğini hatırlatmaktı. Bizim açımızdan ise İslamcılık tartışmalarında gözetilecek hedef, iman edenleri yeniden İslam bütünlüğüne göre imana ve şahitliğe davet etmek olmalıydı. Bu bağlamda Türkiye’deki İslamcılığın köklerini üç kategoride değerlendirmemiz mümkündür. Bunlar gelenekçi, modernist ve ıslahatcı eğilimlerdir.
Gelenekçi eğilimin en temel düşüncesi indirilmiş olan vahyin hakemliğini, ona dayanarak üretilmiş olan dini kültürü sabitleştirerek taklitçi bir forma sokmasıdır. Kültürel planda şeriatçı ve emperyalizme karşıdır. Modernist eğilim ise indirilmiş olan vahyi hükümleri modern veya post-modern sürece ve iktidara uydurmaya çalışır. Akılcı ve tarihselcidir. Çoğu kez emperyalizm ile uzlaşır. Öncelediğimiz ve merkeze aldığımız eğilim olarak ıslahatçı çizgi ise hayatı, gayb alanını, dini kültürü Kur’an’ın muhkem ve delaleti açık ölçülerine göre değerlendirir, mütevatir Muhammedi sünnete tartışmasız bağlıdır. Nas temelli ıslah, ihya ve içtihat çabalarını önemser, sorgulayıcıdır. Emperyalizme karşıdır. İşte her müslüman İslamcılık veya İslami tanıklık tanımına bu temel eğilimler açısından yaklaşmaktadır. Bu konudaki tavır ve tanım kaosunu bu üç eğilimi gözeterek aydınlatmak mümkündür. Ancak günümüzdeki İslami algıları ifade eden bu tasnifler dışında kalan istikametini tamamlayamamış veya istikametini belirlemek konusunda geçiş süreçlerini yaşayan müslümanlar da vardır.
Liberaller solcular ve ulusalcılar kavramın içeriği ile oynayarak Türkiye’deki Ak parti iktidarına İslamcı demektedirler. Amaçlanan İslamcılığı veya İslami kimliği Ak partiyle bütünleştirerek muhafazakar-demokrat kimlikli Ak partinin bütün yanlışlarını Müslümanlar üzerine yüklemek İslami uyanışın suyunu bulandırmak ve hızını kesmektir.
Son dönemlerde yapılan İslamcılık tartışmalarında öne çıkan Ali Bulaç ve onun ilişki halinde olduğu çevreye dair değerlendirmelerde bulunan Türkmen şunları ifade etti:
İslamcılık tartışmaları İslamı bütünsel bir din ve dünya görüşü olarak değerlendirenler açısından ciddiyetle ele alındı ve İslamcılık kavramı Ortadoğu İntifadaları ile yeniden yükselen İslami uyanış dalgası ile irtibatlandırılmaya çalışıldı. Zaman gazetesi yazarlarından Ali Ünal ve Gülen hareketinin önde isimlerinin ithamları da bu yöndeydi. Hatırlayacağınız üzere Ali Ünal söz konusu tartışmalar çerçevesinde şöyle diyordu: Arap baharı sürecinde İslamcılık tartışmasını başlatılmasını iki sebebe bağlıyorum: 1) Entelektüellerin kendisini fazla önemsemesine 2) Arab baharının bazı Türkiye İslamcıları için artık bittiği öngörülen İslamcılık adına yeniş bir ümit olarak görülmesine, Ali Bulaç ise İslamcılık tartışmalarını daha ziyade Hizmet Cemaatinin gemisinde yaygınlaştırmaya, cemaatin ikinci ve üçüncü kuşakların milliyetçi ve liberal entelektüellerle kuşatılan gündemini Müslümanların İslam birliği hedefine yönelterek ve İslami referanslarla İslamın hayat bulması hükümlerinin uygulanması doğrultusunda yönlendirerek gücü yettiği oranda ıslah temelli bir katkı sunmaya çalışıyordu. Ancak iyi niyetli bir hedef olarak başlatılan İslamcılık konusu aynı zamanda bağımsız bir İslami kimlik ve inşa faaliyetinin imkanlarını göstermek yerine reel siyaset alanındaki iki gemi metaforuna sıkıştırılarak sunuluyordu. Bu sıkışma Bulaç için ciddi bir handikaptır. İki gemi metaforu arasında vahyi siyaset yerine reel siyaset gütmesindeki çelişki; Suriye İslami direnişine karşı eski dünya analizlerine komplocu karamsarlığını aşamamasında da nüksediyordu.
İslamcılık tartışmaları en nihayetinde bizleri anın fıkhı ve gelecek tasavvuru ve adalet ve özgürlük arayışı içinde olan tüm halkların kayıtsız kalmayacağı temel bir konudur. Güncel yol haritası ve gelecek tasavvuru açısından tüm İslami hareketler ve müslüman halklar için hayatiyet arz eden bir muhtevaya sahiptir. Bugünkü pratiğimiz ve gelecek tasavvurumuz için temel konuların ele alındığı çaba ve tanıklıklar ortaya konulmalıdır. Bu konularda çözülmeyici ve tanık olamayanların İslamcılık tartışmalarının tevhidi mücadele çizgimiz açısından bulacağı ciddi bir karşılık söz konusu olamaz. Çünkü tartışılan konu bilgi tutarlılığı kadar eylem ve tanıklık tutarlılığını da gerekli kılmaktadır. Eğer İslamcılık tartışmaları bizi bu temel çaba ve tanıklık sorumluluklarından uzaklaştırıp sistem içi iktidar arayışlarına kilitliyorsa, yapılan tartışmalar suyumuzun akışını bozuyor veya bulandırıyor demektir. Akan suyumuzun duruluğu için o zaman dönüp Hz. Muhammed’in tebliğ ve mücadele örnekliğini ve tüm peygamberlerin sireti resule ve bugünkü pratiğimize ışık tutan kıssaları birer kez daha okumamız ve tahkik etmemiz gerekecektir.
Haber: İlyas Acar