Bursa’da ‘İktidar-Medya İlişkileri' Tartışıldı

Özgür-Der Bursa Şubesi, aylık olarak düzenlediği programlarına bu ay Yıldıray Oğur ve Bahadır Kurbanoğlu’nun katılımı ile ‘İktidar-Medya İlişkileri'nin ele alındığı bir panel ile devam etti.

Program yöneticiliğini Oktay Sarı'nın yürüttüğü panelde; Türkiye’de medya hareketinin tarihi süreci, günümüz ile benzeştiği/ayrıştığı noktalar, medya ahlakı ve iktidarla mesafesi üzerine konuşuldu.

Hucurat suresi 6. ayet ışığında ‘kişilerin kendilerine ulaşan haberin doğruluğunu araştırması gerektiği’ne vurgu yaparak sözlerine başlayan Sarı, 28 Şubat sürecinde eleştirilen medyada tek seslilik çıkmazının günümüzde muhafazakar medya tarafından hamasi söylemlerle tekrar devreye sokulduğunu ifade etti. Taraflı sunumların gerçekliğin üstünü örtmek noktasında risk barındırdığını belirten Sarı, bu minvalde konuyu değerlendirmek üzere sözü konuşmacılara devretti.

Konuşmasına, Takrir-i Sükun kanununun kaldırılmasının ardından görece özgürlükler arasında çıkan Sebilürreşad ve Sırat-ı Müstakim dergilerinin örnekliği ile başlayan Kurbanoğlu; çağın sorunlarını dile getirmek noktasında cesur ve ilkeli tutumuyla tarafgirliği değil hakkı söylemeyi şiar edinmiş bu yayınların bizlere adil bir hafıza sunduğunu belirtti. Konuşmacı; dar hareket alanlarının olduğu dönemlerde dahi anın şahitliğini üstlenen bu yayınların aksine, günümüzde daha özgür bir medya ortamının var olması beklenirken tek sesliliğin hüküm sürdüğü, en ufak eleştirinin hainlik addedildiği bir süreç içerisinde bulunulduğunu dile getirdi.

15 Temmuz darbe kalkışmasının halk tarafından geri püskürtülmesinin oldukça değerli bir kazanım olduğunu vurgulayan konuşmacı; bu kazanıma gölge düşürülmemesi adına ‘söz konusu vatansa gerisi teferruattır’ düşüncesiyle eleştiri kapısını baştan kapalı tutan tavrın terkedilmesi gerektiğinin altını çizdi.

Allah’ın vahyinde kullarını, yakınlarına karşı da düşmanlarına karşı da adaletli hüküm vermeye çağırdığını belirten Kurbanoğlu; beka korkusu, akraba ilişkileri, menfaat gibi söylemlerin vahiyle sabitlenmiş adil olma vasfımızın önüne geçmemesi gerektiğini hatırlattı. ‘Merhametten maraz doğar’ anlayışının kemikleşmesiyle mağduriyetlerin hatırlatılmasının bile, özellikle yandaş medya eli ile, suç kapsamına getirildiğini ifade eden konuşmacı; eleştiri hakkının Rabbimizin bizlere verdiği irade, akletme yeteneği ve ‘emri bil maruf nehyi anil münker' sorumluluğu ile ayakta tutulması gerektiğini dile getirdi.

Sunumunu gazetelerden alıntılanan görseller ile destekleyen konuşmacı; geldiğimiz süreçte medyanın, FETÖ potasına giren herkesi, haberin doğruluğunu sorgulamadan, ‘lekelenmeme hakkı’nı gözetmeyerek yargısız infaz ettiğine ve haber yanlış olduğunda özür dileme ahlakı dahi taşımadığına dikkat çekti. Konuşmacı; her fırsatta irtica kelimesine sarılan muhalif medyanın, ne geçmişte ne de bugün, adil gazetecilik yapamadığını; bu minvalde bu cenah ile kendimizi karşılaştırarak hatalarımıza meşruiyet kazandırmanın doğru olmayacağını ifade etti ve konuşmasını sonlandırdı.

Sözü alan Yıldıray Oğur, medya-iktidar ilişkilerini değerlendirmeye tarihi süreci ele alarak başladı. 19.yy. öncesinde halk ile iktidar arasında birebir ilişkilerin sınırlı olduğunu belirten konuşmacı; modernleşme süreçlerinin başlaması ile halkla iletişim kurmak, tebaasının düşüncelerinden haberdar olmak isteyen yönetimlerin bu minvalde yeniliklere gittiğini ve 1831’de Takvim-i Vekayi gazetesinin çıkarılmasıyla medyanın önünün açıldığını ifade etti. Türkiye'de gazeteciliğin, başlangıcından bu yana kendi temel ilkelerinin dışında bulunarak gerek propaganda yapmak gerek muhalif olmak noktasında siyasi bir araç olarak işlev gördüğüne vurgu yapan Oğur; tüm bu siyasi tarafgirliğin yanında mecra içerisindeki konumunu objektif bakışlarla yürütmeye çabalayan yayınların her dönemde var olduğunu belirtti.

Konuşmacı, medyada tek sesliliğin hem toplumlar hem yönetimler nezdinde dezavantaj olduğunun altını çizerek yönetimlerin eleştiriyi azaltmak adına her çok sesliliği ortadan kaldırma çabasının daha büyük muhalefetleri beraberinde getirdiğini belirtti. Medyada yerli ve milli olma kaygısının, risk olarak telâkki ettiği düşüncelere alan bırakmaması sebebiyle düşüncelerin güvenilir olmayan kanallar aracılığıyla topluma aktarılmasına ön açtığını ve bu durumun daha büyük bir risk taşıdığının idrakinde olunmadığını ifade etti. Oğur; bu minvalde eleştiriyi serbest bırakmanın toplumun güvenliği açısından daha evlâ olduğunu belirterek fikirlerin özgürce konuşulduğu ortamlarda iktidarların daha az hata yaptığına dikkat çekti. Bu duruma FETÖ’yü örnek gösteren Oğur; yapılanmanın ilk oluşmaya başladığı günden bu yana, işleyişi üzerine farklı kanallardan gelen eleştirilerin dikkate alınmamasının yapının kontrol edilemez bir hale gelmesine neden olduğunu belirtti.

Günümüz medya konumu göz önüne alındığında, medyayı konuşmanın hukuku konuşmak anlamına geldiğini ifade eden Oğur; iktidarların yanlışlarının azalması adına yargı ve medya mekanizmasının önemli bir etken olduğunu ancak günümüzde bu organların bağımsız bir şekilde hareket edemediklerini belirtti. Konuşmacı, bulunduğumuz vasatta başat ihtiyacımızın özgür medya olduğunun altını çizerek konuşmasını sonlandırdı.

Program soru-cevap bölümünün ardından sonlandırıldı.

Etkinlik-Eylem Haberleri

"Sürünün İçinde Dijital Dünyaya Bakışlar"
Başakşehir’den Gazze direnişine bin selam!
Adana Özgür-Der’de “Emperyalizm ve Siyonizm İlişkisi” konferansı düzenlendi
Özgür-Der Gençliği “İslami Perspektiften Psikoloji” kitabını değerlendirdi
Üniversiteli Müslümanlar sabah namazında Fatih Camii’nde buluştu