Bursa Suriye İntifadasını Selamladı

Bursa’da Suriye intifadasına destek eylemi gerçekleştirildi.

Suriye’de yaşanan katliama tepki vermek ve birinci yılını dolduran intifadayı selamlamak için Türkiye’nin dört bir tarafında düzenlenen eylemlere bir destekte Bursa’dan geldi.  Özgür-Der Bursa şubesi tarafından organize edilen protesto eylemi Orhangazi meydanında gerçekleştirildi. İlginin yoğun olduğu eylemin sunuş ve takdimini,  yönetim kurulu üyesi Oktay Sâri yaptı. Eylemde Dün  hama bugün humus….Diktatörlere karşı Suriye halkının yanındayız…Katil Baas ordusuna karşı yaşasın özgür Suriye ordusu…Birinci yıl dönümünde Suriye intifadasına bin selam..pankartlarının  açıldığı eylemde , Katil Baas Ordusuna Karşı Yaşasın Suriye Halkının Özgür Ordusu”, “Suriye’de Katliamı Durdurun!”, “Adem Özköse ve Hamit Coşkun’u Esed Rejiminin Elinden Kurtarın. Suriye'ye Özgürlük Direnişle Gelecek” “Baas Despotizmine de, Emperyalist Müdahaleye de Hayır!” yazılı dövizler taşındı.

İlk sözü alan şube başkanı Aziz Avar konuşmasında; Bölgede yaşanan gelişmelerin hangi düzeyde olduğu ve biz Müslümanların hangi dayanakları kuşanarak tepki vermesi gerektiği üzerine durdu. Başta Suriye olmak üzere Ortadoğu intifadalarına destek verilmesi gerektiğini ifade ederek, yaşanan dezanformasyon çalışmalarının doğuracağı sakıncaların mutlaka bilinmesi gerektiğini ve söylenecek her söz, atılacak her adımın buna göre yapılması gerektiğini vurguladı. Ayrıca Suriye’de muhaberat elamanlarınca kaçırılan ve akıbetleri hakkında hiç bir bilginin olmadığı Âdem Özköse ve Hamit Coşkun’un sağ Salim Türkiye’ye dönebilmesi için gerekli adımların sorumlularca atılması gerektiğini ifade ettikten Sonra şunları dile getirdi;

Yarım asırdan bu yana zalim bir aile iktidarının zulmüne maruz kalmış Müslüman halkın, ayaklanmasından vazife devşirme beklentisi taşıyanlar ve bunun için fırsat kollayanlar vardır. ABD, NATO, Rusya veya Çin gibi güçlerin fırsatçı beklentiler içerisinde oldukları gerçeğini inkâr etmek reel politiğe aykırıdır. Zira güç aygıtını elinde tutanların ortaya koyacakları politik manevralar neredeyse tarihin tüm dönemlerinde ortak bir yön taşır. Ancak bu olasılık fotoğrafın sadece bir kısmıdır ve sadece bir ihtimalden ibarettir. Bu olasılığın gerçekleşebilmesi ise halkların iradesizliği ile mümkündür. Tersten söylemek gerekirse, böylesi bir olasılığı mutlak görmek demek, emperyal güçleri kadir-i mutlak ilan etmek anlamına gelir. Ve sormak gerekir: Böylesi bir gerekçeye dayanarak mazlum bir halka “sesinizi çıkarmayın”, yani zulme rıza gösterin demek hangi mektebin şiarıdır? İslami kimlik iddiasında olanlar baskı ve sömürü politikaları ile insanları ezen, sindiren, insan haysiyet ve onurunu ayaklar altına alanlara baş kaldırması gerektiği gibi, iktidar maslahatı ve taassuba varan bir takım aidiyetlerin ardına sığınmayı da kabul etmemelidirler. Dönüm noktasında sergileyeceğimiz net ve tutarlı tavırların bizi dünyevileşme ve haksızlığa meyl etmek anlamına gelen amansız virajlardan koruyacak emniyet kemeri olduğunu da hatırımızdan çıkarmamalıyız.

Daha sonra sözü Suriyeli Doktor Ahmet Tahir el Müftü aldı. Suriye’de yaşananları içerden birisi olarak değerlendiren Tahir el müftü özetle şunları ifade etti:

"Suriye hakkında konuşmak istesem nerden başlayacağım bilmiyorum. Ne anlatsam sizin anlayacağınızı sanmıyorum. Çünkü o zulmü anlamak için Suriye’de olmanız gerekir. Baas partisi kırk sene önce hiç bir dayanağı olmadan sadece ihanetin karşılığında iktidara gelmiş. o dönem Arap dünyası bu kadar düşkün değildi. İsrali’e karşı ciddi bir mücadele veriyor, ancak Esad ve onun dönemindeki cumhurbaşkanları sayesinde o savaşı anlaşılmayan bir şekilde kaybedildi. Arap toprakları İsrail in işgaline uğradı. israilin güvenliğini sağlamak karşılığında azınlık olan Baas iktidarı hep yurtdışından destek alarak iktidarda kalabildi. Suriye’de ki intifadanın başlangıcı ise mısır cumhurbaşkanın devrilmesi ile başlamıştı. Dera kentinde bir bayan avukat arkadaşını arayarak günü kutlamış ve bunun üzerine istihbarat birimleri bu avukatı göz altına alarak tecavüze varan işkencelerden geçirmişti. Avukatın ailesinden lise çağındaki çocuklar duvarlara yazdıkları sloganlardan ötürü yakalanıp işkenceye tabi tutuldular. Ve bunun üzerine dera halkı vali ile görüşme talep etmişti. Vali görüşme esnasında onlara şöyle demişti: ÇOCUKLARINIZI UNUTUN. EVLERİNİZE GERİ DÖNÜN. YENİ ÇOCUKLAR YAPIN. EĞER YAPAMIYORSANIZ BİZ YAPARIZ. Valinin verdiği bu ahlaksız cevaptan sonra dera halkı sokaklara döküldü. Esad güçleri buna karşı tank ve helikopterler ile şehri bastı. Olaylar büyüyerek diğer şehirlere sıçradı. Bu onurlu mücadelenin arkasında insanların kırk sene boyunca yaşadıkları zulüm vardır. İnsanlar kesinlikle ne ABD’nin ne başka emperyalist bir gücün tahriki ile hareket etmemektedirler. o insanlar Allah için ayağa kalkmışlar. Onuru, şerefi ve özgürlüğü için mücadele ediyorlar. Suriye’de ki tabloya baktığım zaman Hz Muhammed -as- ın Mekke’de yaşadığı zulüm aklıma geliyor. ve o günlerde peygamberimize indirilen müjde aklımdan geçiyor. o gün cihad kapısını açan ilk cihad ayeti indirilmişti. ve Suriye halkı bu ayetti göz önünde bulundurarak sadece ve sadece Allah için ilerliyorlar. Sloganları ise lebbeyk ya Allah-ey rabbim senden başka kimsemiz yoktur. işte bu ruh ile ilerleyen Suriye halkı inşallah siz Bursalı Müslüman kardeşlerimizin desteği ile tepkimizi ortaya koyacağız. Ve inşallah yakın zamanda dökülen kan duracak. Ve Suriye halkı hedeflerine ve emellerine ulaşmış olacaktır. Verdiğiniz destekten dolayı hepinizden Allah razı olsun."

Aziz Avar ve Ahmet Tahir el müftünün yaptıkları konuşmaların ardından Özgür-Der Bursa şubesi adına basın bildirisini Cenk Ağ okudu.  Yaşanan gelişmelerin genel bir değerlendirmesinin yapıldığı bildiride; Bilmek zorundayız ki yeryüzünde hiçbir strateji,  henüz ağzı süt kokan bebeklerin ölümünü meşrulaştıramaz. Dünyada hiçbir reel-politik veyahut mezhebi maslahat, daha on beş yaşındaki gencecik fidanların gözlerini oyup, uzuvlarını keserek annelerinin önüne paçavra gibi atmayı anlaşılır kılamaz! Ve unutmamalıyız ki bir yerlerde insanlar haksızca öldürülüyorsa bunda bizim haklı bir bahanemiz olamaz. Eğer birileri zalimce öldürülüyor ve biz buna bigâne kalıyorsak adalet algımız ile birlikte kıblemizde değişmiş demektir… türünden vurgular yapılarak, Müslümanları yaşananlar karşısında takınması gereken tavırları hatırlatıldı.

Eylemde sık sık; Katil NATO Ortadoğu’dan Defol”, “ Uyan Diren Özgürleş”, "Katil Esed Suriye’den Defol", “ Humus’a Direnişe Bin Selam”, “Yaşasın Küresel İntifada”, “Suriye’ye Özgürlük Direnişle Gelecek, Katil Esed sonun mübarek olsun, Katil Rusya ortadoğu’dan defol,  Yaşasın Suriye intifadası, Suriye halkı yalnız değildir”… Sloganları atıldı.

Yapılan açıklamalar ve ortaya konan şahitliğin ardından eylem herhangi Bir olay olmaksızın dağıldı.

 

 

Basın Açıklamasının Tam Metni:

SURİYE’DE "ÖLEN" BİTENİN FARKINDAMISIN!

Bugün 18 Mart 2012. Suriye’de geçen sene bugün fiili olarak başlayan kıyım ve imhanın tastamam birinci yılı. Bir el uzatımlık mesafede insanlar sadece zulme ve haksızlığa "artık yeter” dedikleri için 365 gündür amansız bir şekilde yok edilmektedirler. Bugün bu meydanda bulunma nedenimiz; biz bu bildiriyi okurken bile devam eden katliama karşı sessiz kalmayacağımızı haykırmak ve kardeşlik görevimizi yerine getirdiğimizi beyan etmek içindir.

Hatırlanacağı üzere Ortadoğu’nun bir çok ülkesinde meydana gelen yapısal hareketlenmeler ve değişimler  2011 yılının mart ayında Suriye’ye de sıçramıştı.Suriye halkı Esed hanedanlığı tarafından 43 yıl boyunca kesintisiz olarak uygulanan teröre bir son vermek için ilk tepkisini Der'a kentinde vermişti.Yaşları 15 ilâ 20 arasında değişen gençler duvarlara yazdıkları sloganlardan ötürü gözaltına alınarak acımazıca işkenceden geçirilmiş  ve birçoğu ailelerine bile teslim edilmemişti. Henüz ebeveynlerinin gözetiminde olması gereken bu çocuklara yapılan vahşi muamele halkın sokaklara dökülmesinde önemli bir rol oynamıştı. Takip eden günlerde protesto eylemleri hızla ülkenin diğer kentlerine yayılmış ve insanlar yıllardır muhatap bırakıldığı sindirme ve yok sayma politikalarına ölüm pahasına da olsa karşı çıkmışlardı. Ancak ülkeyi muhaberat adı verilen istihbarat ağları ve Şebiha denilen silahlı milisler ile donatan diktatör Esed, halkın tepkisini anlamak ve hakkını teslim etmek yerine en iyi bildiği şeyi yapmış ve halkı öldürme yolunu seçmiştir.

Suriye’de Mazlumların kanı ve emeği üzerine kurulmuş acımasız ve keyfi bir saltanat bulunmaktadır. Babası Hafız’dan devir aldığı tiranlık bayrağını bugün oğul Beşşar taşımaktadır. Babası daha dün Hama da 40.000 kardeşimizi hunharca şehit edip kendi koltuğunu sağlamlaştırmışken bugün Beşşar Esed’ da aynısını Humus, Deyrizor, Der’a, idlip, Hama, Ba’b Amr gibi kentlerde gerçekleştirmek istiyor.

Bugün gelinen nokta itibariyle özellikle büyük şehirlerin çoğunda şiddet hâkim durumdadır.  Ortalama her güne onlarca ölüm ve yüzlerce yaralı düşmektedir. Öyle ki camilere sığınanlar oralarda yakalanıp şehit edilmektedir. Şehirlerin büyük camileri gözü dönmüş Esed askerleri tarafından işgal edilmiş,  Kuran-ı Kerim’ler yerlere atılarak, mabetler harap edilmiştir. Geçtiğimiz günlerde Afganistan’da Amerikan askerlerinin hayat rehberimiz olan kurana yaptığı affedilemez saygısızlığın kat kat mislini Beşar Esed tüm İslam âlemine rağmen gerçekleştirmektedir! Esad’ın cami ve kutsala olan bu firavunca tavrının önemli bir nedeni olduğunu unutmamalıyız. Ortadoğu intifadaları genel olarak camii merkezli gelişmişlerdir. Ortak bir zemin ve hedef için bir araya gelebilecekleri en uygun yer olarak camileri ve onun taşıdığı ruh öncelemişlerdir. Esed bunu çok iyi bildiği için saldıracağı hedefleri arasında cami ve birleştirici değerleri öne almaktadır. Fakat her despot gibi o da yanılmaktadır. Çünkü Değerleri etrafında kenetlenme kararlığı göstermiş bir topluluğun karşısında hiçbir tağuti güç duramaz. Bunun örneğini görmek için çok uzak tarihe gitmeye hiç gerek yok. Mısır, Tunus ve Libya’nın eli kanlı diktatörlerin akıbetleri oldukça açıklayıcı bir örnek olarak durmaktadır.

Suriye’de göz göre göre bir soykırım gerçekleşmekte ve tüm dünya bundan haberdar olduğu halde sadece izlemekle yetinmektedir. Şimdi size vereceğimiz rakamlar olayın vahametini hangi düzeyde olduğunu çok çarpıcı bir şekilde ortaya koymaktadır. Buraya dikkat edin lütfen!

18 Marttan bu yana zalimlere muhalif oldukları gerekçe gösterilerek öldürülen kardeşlerimizin sayısı 9.000 olarak ifade edilmektedir. Bunların 700 ‘ü çocuk, 600’ü ise kadınlardan oluşmaktadır. Bodrum katlarında, sağlıksız mekânlarda, ilaç ve tedavi gereçlerinden mahrum, ümmetin suskunluğunu rabbine şikâyet eden doktorların feryatları eşliğinde kurtulmayı bekleyen yaralıların sayısı ise 15.000 dir.Şebiha milislerince kaçırılan ve akıbetleri hakkında hiçbir bilginin olmadığı kayıpların sayısı 16.000 dir. Hukuksuzca tutuklanarak her türlü işkenceye maruz bırakılanların sayısı ise 60.000 dir. Bu tutukluların 35.000’i hapishanelerde yer kalmadığı için okul ve stadyumlara doldurulmuştur.  Diğer taraftan evlerini ve yurtlarını bırakıp göç edenlerin sayısı da 140.000 dir.  Bu rakamları bildiren İhvan sözcüsünün ısrarla vurguladığı noktalardan biride bu verilerin en asgari düzeyde olduğudur. Allah nasip eder intifada amacına ulaşırsa gerçek rakamlar ortaya çıkacaktır ki o zaman yaşanan vahşetin akıl almaz boyutlarını daha net görmüş olacağız.

Bir sene içinde olan bitenin çetelesi bu iken bundan daha korkunç ve üzücü olanı ise yaşanan vahşetin gittikçe normalleşmesi ve kanıksanmasıdır.  Suriye’de genç-yaşlı-kadın erkek demeksizin kesintisiz cinayetler işleniyorken buna sesiz kalıyor veyahut manipülatif haberlere rağbet ediliyorsa sorunun ilk olarak imani bir problem olduğunu ifade etmek zorundayız.Çünkü rabbimiz olan Allah; “Rabbimiz, bizi halkı zalim olan bu ülkeden kurtar, bize sahip çık” diye feryat edenlere karşı birinci dereceden duyarlı ve sorumlu olmamız gerektiğini emretmektedir.İmanlarını müşahede ettikleri ile ispatlamakla görevli olanların sergilemesi gereken adaletli tavrın ZULME HAYIR demek olduğunu bilmek zorundayız. Ondan daha önemlside hangi hal ve şart üzere olursak olalım bu temel ilkemizi herhangi bir  hesaba kurban edilmemesine dikkat etmeliyiz.

Yaşanan gelişmeleri emperyalist güç dengelerinin bir oyunu şeklinde yorumlamakta ısrarcı davrananlar, çift kutuplu dünyanın ürettiği taraflı ve sığ siyasi komploların  ardına sığınıp suyu bulandırmaktadırlar. ABD, Çin, Rusya, NATO ve diğer küresel güçleri her şeyin planlayıcısı ve uygulayıcısı görmekten kurtulamayan bir zihin en hafifinden hastalıklıdır.  Zira böylesi bir yaklaşım ilk olarak Müslüman’ın tek kadir ve mutlak güç olarak gördüğü Allah inancına terstir. Dolayısı ile biz Türkiyeli Müslümanlar olarak kardeşlerimizin başlattıkları bu intifadanın herhangi bir dış etkene bağlı olmadığını biliyor ve yaklaşık yarım asırdır bilfiil devam eden zulme karşı verilmiş onurlu bir direniş olduğuna inanıyoruz.

Yine komplocu zihnin en çok dillendirdiği konulardan biride Suriye’nin stratejik konumudur. Suriye’de yaşanacak herhangi bir iktidar değişikliğinin en çok Siyonist İsrail ve Amerika’ya yarayacağını, bundan doğrudan İran ve Filistin zarar göreceği söylenmektedir.  Oysa böyle bir değerlendirmenin tutarsız olduğunu anlamak için 43 yıldır yaşanan Esed rejiminin icraatlarına bakmamız yeterlidir. Yarım asra yakın bir sürede bizim görebildiğimiz sadece kıyım ve ihanetten başkası değildir.

Esad hanedanlığının Hamisi olduğunu iddia ettiği Filistin’in kuyusunu arkadan kazmaktan başka hiçbir şey yaptığı olmamıştır. Başta Siyonist terör çetesi İsrail olmak üzere birçok emperyal devlet ile gizli ve kirli ilişkileri olduğunu hepimiz biliyoruz. Müslüman halkları oyalamak ve yanıltmak için sürekli koz olarak kullandığı Golan tepeleri için tek kurşun bile atmadığını hepimiz bilmiyormuyuz?

 Esed saltanatının şeceresi her türlü kirli icraatı ile ortada iken yokluğunda bundan daha kötüsünün olacağını kim neye göre tespit ediyor anlaşılması çok güç! Kaldı ki halk hareketlenmelerinin doğuracağı sonuçların alışagelinen siyasi ezber ile okunmaması gerektiğini daha dün Tahrir meydanında öğrenmedik mi? İslam ülkesi olarak İran ‘a veyahut Filistin’e kimin daha çok zarar vereceğini bilmek neden bu kadar zor olsun ki? Ve yine Allahın da bir hesabı olduğuna inanmak neden bu kadar güç olsun ki? Müslüman halkların iradesi ile ortaya konan onurlu direnişin ardından gelecek bir iktidar değişimi ilk olarak Müslümanlara yarar sağlar. Bunu tespit ve tayin etmek için  derin siyasi analizler yapmamıza gerek yok. Filistin’de yıllardır süren intifadayı ancak kendileri gibi şerefli bir intifadayı gerçekleştiren Suriyeli kardeşleri anlayabilir.

Bilmek zorundayız ki yeryüzünde hiçbir strateji,  henüz ağzı süt kokan bebeklerin ölümünü meşrulaştıramaz. Dünyada hiçbir reel-politik veyahut mezhebi maslahat, daha on beş yaşındaki gencecik fidanların gözlerini oyup, uzuvlarını keserek annelerinin önüne paçavra gibi atmayı anlaşılır kılamaz! Ve unutmamalıyız ki bir yerlerde insanlar haksızca öldürülüyorsa bunda bizim haklı bir bahanemiz olamaz. Eğer birileri zalimce öldürülüyor ve biz buna bigâne kalıyorsak adalet algımız ile birlikte kıblemizde değişmiş demektir.

Özgür-Der Bursa şubesi olarak şunu tekrar belirtmek istiyoruz ki: Bizler yaşanan gelişmelere hesapsız ve bütünüyle imani ilkelerimiz veçhesinden bakıyoruz.  Ne ABD, Çin, Rusya, NATO ne de bölgesel güç oyunlarının nezdinde Suriye direnişine yaklaşmıyoruz.  Yukarıda belirttiğimiz ve hayatımızın her safhasında sergileyeceğimiz adaletle şahit olmamızı sağlayan temel ilkelerimiz bizim için asıl belirleyendir. Ve hesabımızı sadece Allah’a vereceğimizi bilmenin güveni içerisindeyiz.  Henüz bir takım insani hasletlerini yitirmemişlerinde aynı hissiyat ve çerçevede bakmasını talep ediyoruz. Bursa’dan direnişin yeni sembolü olan Humus, Deyrizor, Der’a, idlip, Hama, Ba’b Amr’a BİN SELAM.

Özgür-Der Bursa Şubesi

Etkinlik-Eylem Haberleri

Bursa’da Suriye devrimi ve Gazze konuşuldu
"Sürünün İçinde Dijital Dünyaya Bakışlar"
Başakşehir’den Gazze direnişine bin selam!
Adana Özgür-Der’de “Emperyalizm ve Siyonizm İlişkisi” konferansı düzenlendi
Özgür-Der Gençliği “İslami Perspektiften Psikoloji” kitabını değerlendirdi