Bunu Müftülük Söylemiyor, Allah Söylüyor!

Faruk Beşer, geçtiğimiz günlerde trafik kazasında hayatını kaybeden futbolcu için müftülüğün yaptığı açıklama üzerine  humanist söylemlerle, Allah’ın buyurduğu ayetleri eleştirme gafletine düşmüş insanları  yazısında eleştiriyor.

Faruk Beşer’in  Yeni Şafak’ta yayımlanan yazısı (5 Mayıs 2019):

Bu nasıl bir tanrıdır, bu nasıl bir yazardır!

Alanyaspor’a ait aracın kaza yapması sonucu gayrimüslim bir futbolcu hayatını kaybetmiş. Alanya Müftülüğü de sosyal medya hesabından Müslümanın gayrimüslime rahmet ve mağfiret duasında bulunamayacağını duyurmuş.

İnancı ne olursa olsun bir insanın talihsiz bir kaza sonucu ölmesi elbette herkesi üzer. Sporseverler ve kendi takımının taraftarı ise daha çok üzülür. Fıtrat budur, insan doğası bunu gerektirir. Böyle bir durumda sevinç gösterisinde bulunmayı vicdan kabul etmez. Zaten müftülük de böyle bir şey yapmamış. Muhtemelen birilerinin ölen sporcuya dua ve rahmet dileklerinde bulunulup bulunulamayacağını sormaları yani kendilerinden böyle bir şey istenmesi üzerine bu açıklamada bulunmuş. Söyledikleri şey İslam dini açısından yanlış değil, kesin naslarla sabit gerçeklerdir. Ne var ki, böyle bir zamanda böyle bir şey söylemenin oluşturacağı tepkiyi de hesaba katmak gerekirdi. Her doğruyu her zaman söylemek doğru olmaz. Keşke yakınlarını ve sevenlerini tabii olarak üzen bu açıklama bu münasebetle yapılmamış olsaydı. Anlaşılan burada teknik bir hata olmuş ama hatadan dönülüp telafi edilmiş.

Buna karşılık meseleyi ele alan ve ağızlarına geleni hadsizce söyleyen bazı köşe yazarlarının söyledikleri ise yenilir yutulur gibi değil. Dindarlara ya da Diyanet’e çatmak için mal bulmuş Mağribîye dönmüşler. Neler söylemiyorlar ki? Biri sokak ağzıyla, hey ben böyle müftüye, diye başlıyor, diğeri, bu nasıl bir kafadır böyle, diye racon kesiyor, öbürü de geri kalmamak için, müftülüğün duyarlı olduğu tek konu, diye vurun abalıya kervanına katılıyor.

Öyle sanıyorum ki, bu kafa yapısının malul olduğu şey, eski alışkanlıkları ile kendilerini yukarıda bir yerlerde görüp dine bile kendi keyiflerince şekil vermeye kalkışmaları ve bozuk bir tanrı anlayışı ile pervasızca Allah’ın şeriatının sabitelerine dil uzatmalarıdır. Hümanizmi tanrı sanırsanız böyle olur. Oysa bütün tanrıları Allah yaratmıştır. Fikret’in; “Beşerin böyle dalaletleri var, putunu kendi yapar kendi tapar” sözü ancak böyleleri için geçerlidir.

Diyor ki, bu nasıl bir kafadır böyle ki, şöyle diyebiliyor:

“Bir kimse hayattayken iman etmeyip küfür üzere öldükten sonra başkalarının onun için yapacağı dualar geçersiz olur ve ona herhangi bir faydası dokunmaz...”

Bunu müftülük söylemiyor, be hey gafil, Allah söylüyor, Resulüllah söylüyor. Başka bir dinin mensuplarını sizin dediğiniz gibi hümanist duygularla cennete koyan, dünyada bir başka din var mıdır? Bu olsa olsa ancak sizin hayal ettiğiniz ve din olmasını istediğiniz düşünceleriniz olabilir.

Öyle ilginç bir durum ki, bu üç yazardan aynı gazeteyi paylaşan ikisi yazılarının devamında hayat tarzları olduğu üzere şuh kadınlardan söz etmemeye iki paragraf zor sabretmişler. Günlerdir Madonna’nın yeni şarkısı “Medellin”i dinlemekten başı dönmüş, Beyonce’nin “Homecoming” filmi ile nirvanaya ulaşması yetmemiş yazısına bu kadınların seksi resimlerini de koyarak libidosunu açığa çıkarmış, diğeri de hemen sarışın kadınlardan söz açmış. Dervişin fikri ve zikri meselesi. Böyle olunca yine Ahmet Altan aklıma geldi: “Ben bir tanrıya iman edeceksem, kiraz ağaçlarını ve kadın memelerini yarattığı için iman ederim”. Bizimkiler de tanrı olacaksa böyle olsun demeye getiriyorlar: “Bana iyi bir Hıristiyan’ın, Yahudi’nin, Budist’in, ateistin ruhu için de bütün kalbiyle dua edecek Müslümanlar lazım” diyor. Lazım da ona da Allah Müslüman demiyor be kardeşim.

İnsan Allah’ın şeriatına bir bütün olarak inanır ya da inanmaz, bu herkesin kendi bileceği bir iştir. Ama insan ben Allah’ın gönderdiği dinin bir kısmına inanırım bir kısmına inanmam demeye getirirse, o, kendini ne sayarsa saysın Allah onun için hiç de güzel şeyler söylemiyor (bkz. Bakara 80).

Evet, İslâm’da Allah’ın bütün mahlûkatına merhamet vardır, herkes için iyilik düşünülür, keşke herkes cennete gitse diye temenni edilir. Ama mademki, Allah bir peygamberine babası için, diğerine amcası için mağfiret dilemeyi yasaklamış, o halde bunun aksini talep etmek cehaletin sonucu olur. Hatta İbn Abidin der ki: “Allah müşrik olarak öleni asla affetmeyeceğini kendisi söylüyor. Hal böyle iken birinin çıkıp, müşrik olarak öldüğü kesin olan birisi için mağfiret istemesi küfür olur. Çünkü bu Allah’a hata nispet etme anlamına gelir. Allah affetmeyeceğini söylüyor, o ise, bu senin yaptığın hoş değil, affetsen daha güzel olur, demeye getiriyor”.

Keşke insanlar önce kendilerini terbiye etseler.

 

İslam Düşüncesi Haberleri

Kemalistlerin cehaleti uçsuz bucaksız saçmalama özgürlüğü sunuyor!
İ’tizâl ile itidal arasında Allah nerededir?
Mutlak kötüye karşı el-Kassam’ın özgürleştirici ribatı ve cihadı
Yaratılış gayesinden uzaklaşan insan huzurlu olamaz!
Öncelikli hedef neden tağuti otoritedir? Ve asabiye gündemleri geri itilmelidir!