Ermenek’teki maden kazasında veya cinayetinde toprak ve su altında can veren son işçilerin de cesetlerine ulaşıldı. Tanınmaz haldeler, DNA testi ile kimlikleri belli olacak. Acılı aileler hiç olmazsa ölülerini görecek, elleriyle defnedecek, acı akıbet hakkında kesin bilgiye ulaşmış olacaklar.
Ülkemizde böyle nice cinayete benzer kazalar oluyor, birkaç gün vah tüh diyoruz, yazılar yazılıyor, konuşmalar yapılıyor, sonra bunlar da unutuluyor ve “hayat devam ediyor”.
Bu yazıda altını çizmek, vicdanlara kazımak istediğim iki husus var:
1. Bu tür kazaların olmaması mümkün; çünkü ihmaller ve kazanç hırsı yüzünden kasıtlı tedbirsizlikler var. Sorumluluk işçiden başlıyor, iş dayıları, sendikalar, işverenler, müfettişler ve dolayısıyla devleti yönetenlere kadar ulaşıyor. Herkes dünyadaki cezadan ve rezil olmaktan önce Allah’tan korksun ve taşlaşmış vicdanlar yumuşasın da üzerine düşeni yapsın ve bu acıları daha az yaşayalım.
2. Ve şu haber:
“Oğlum yüzme bilmiyor’ sözüyle Türkiye’yi ağlatan mahsur kalan işçilerden Tezcan Gökçe’nin annesi Ayşe Tezcan gibi babası Recep Tezcan’ın ayağındaki eski ve yırtık lastik ayakkabılarıyla yürekleri dağladı.”
Evet bir de bu haberi asla unutmayalım.
Bu onurlu insan Recep amca, kendisine yapılan teklifleri reddetmiş, “emekli maaşımı alınca ayakkabı alacağım” demiş, bu tavır da ayrıca yüreklere taş gibi oturmalı.
Evet Recep amca niçin şunun bunun elden-doğrudan vereceği parayı alsın da yüzü kızarsın, mahcup olsun, onuru incinsin? Recep amca ve benzerlerinin, ihtiyacından fazla mal varlığı olanların malında hakkı var; bu hakkı veren borcunu ödemiş olacak, alan da hakkını almış olacak. Asıl utanması, mahcup olması gerekenler borcunu ödemeyerek Recep amcaları önce yırtık lastikle bırakanlar, sonra da sadaka veriyormuş gibi ayakkabı parası vermeye kalkışanlar değil midir!.
Ey bu ülkenin yüzde doksan dokuzu Müslüman olan insanları!
Siz bu hakkı ve bu borcu bilmiyor musunuz?
Bilmiyorsanız niçin öğrenmediniz?
Bildiğiniz halde örgütlenerek yoksulluğa çare bulmak ve insanları, birilerinin eline bakar olmaktan kurtarmak için neden çaba göstermediniz?
Ebedî aleme göçüldüğünde bu sorulara vereceğiniz cevabı düşündünüz mü? Yoksa “hele bir gelsin o zaman düşünürüz” mü diyorsunuz. Böyle diyorsanız bunun, inançsızlıkla eş değersizlikte olduğunu ifade etmek isterim.
Siz ey devleti yönetenler!
“Kenar-ı Dicle’de bir kurt aşırsa bir koyunu
Gelir de adl-i ilâhî sorar Ömer’den onu”
diyen büyük Ömer’in (Allah ondan razı olsun) makamında oturuyor değil misiniz? İlâhî adalet bir koyunu yiyen kurdun hesabını yönetenden soracaksa, yoksulların hakkını yiyenlerden, milyonlar sürünürken sefa sürenlerden, yoksulların hakkını bunlardan alarak onlara ulaştırmayan yöneticilerden hesap sormayacak mı?
Bugünden tezi yok öyle tedbirler alınsın ve öyle düzenlemeler yapılsın ki ülkede, temel ihtiyaçlarını temin edememiş bir fert kalmasın.
Ya bu olacak veya göklerden üzerimize bela yağacaktır vesselam!
YENİ ŞAFAK