Maocu Kemalistlerin internet sitesi yememiş içmemiş, bugün İspanya İç Savaşı’na benzer bir savaş özleyen Ahmet Altan “ustamızın” son iki yıl içinde yazdığı “Recep Tayyip Erdoğan güzellemelerini” arşivden çıkarıp yayınlamış.
Faydalı bir “seçki” çıkmış ortaya...
Birazdan sizi bu satırlarla baş başa bırakacağım ama yazmazsam çatlarım:
Muhterem belli ki şu sıralarda Malraux okuyor.
İç savaşı da çocuk oyuncağı sanıyor.
Gezi Parkı direnişi “devrim girişimine” dönecek, hükümet bu girişimi şiddetle bastırmayı deneyecek ve iç savaş çıkacak.
Ne şahane romanlar yazılır bu atmosferde.
Malraux gibi iç savaşa “nefer” yazılmak da var ama ah bir de “ölmeme garantisi” olsa...
Bağdat Caddesi steplerinde, Göztepe-Caddebostan hattını koruyan eli silahlı Ahmet Altan... Faşistleri eski Tatar Hasan Paşa Konağı’na sokmamak için ölümüne direniyor.
Ne romantik!
Neyse, uzatmayalım...
İşte size “isyankâr kalem” Ahmet Altan’dan örnek okuma parçaları:
Okuyun...
Eşi dostu da mutlaka haberdar edin.
Taraf, 01.02.2009 tarihli yazısından:
Erdoğan’ın “diplomasi bilmediği”, “Kasımpaşalı” olduğu, “kuralları çiğnediği” söylendi.
Bence bazen diplomasi bilmemek, Kasımpaşalı olmak, kuralları çiğnemek de “iyi bir diplomasi” olabilir.
Erdoğan, Ortadoğu’nun saygısını kazandı.
Uluslararası arenalarda bir daha Erdoğan’la karşılaşacak olanlar “saygı sınırlarını” asla zorlamamaları gerektiğini bilecekler.
Taraf, 03.02.2009 tarihli yazısından:
Ben onu önceki gün Aya İrini’de gördüm.
Bir ödül veriyorlardı.
Ama orada bir ödülden daha başka bir şey gördüm.
Seksen iki yaşındaki bir yazar konuşurken, bir başbakanla (Recep Tayyip Erdoğan) kültür bakanı (Ertuğrul Günay), iki genç delikanlı gibi bir kenara çekilip ayakta dinlediler.
Birçok şey gördüm ama bunu hiç görmemiştim.
Böylesine doğal bir nezaket, böylesine zarif bir saygı...
Belalarla kutsanmış bir hayatın herhangi bir noktasında karşılaşacağımı sanmadığım, bu topraklarda pek rastlanmamış bir sahneydi.
Bundan etkilendiğimi itiraf edeyim.
Nasıl bir ülkede yaşadığımı biliyorum, yazarlara bu ülkede neler yaptıklarını, ne acılar çektirdiklerini biliyorum, onları öldürdüklerini, işkencelerden geçirdiklerini, hapishanelerde çürüttüklerini biliyorum.
Bazen, “hiçbir şey değişmeyecek mi” diye umutsuzluğa kapıldığım da oluyor. Ama önceki gece Aya İrini’de yaşananları izlerken, “bir şeyler değişiyor galiba” duygusuna kapıldım.
Yazarları linç ettiren, hapislere attıran başbakanlardan, yazarlara saygı gösteren başbakanlara gelmek az iş değil...
Taraf, 15.08.2009 yazısından:
Bu büyük dönüşüm anı, iki lideri alabildiğine parlatıyor.
Biri Erdoğan, diğeri ise Ahmet Türk...
İkisi de isimlerini iki halkın tarihine yazıyorlar. (...)Erdoğan’ın sözlerinde de aynı sıcaklık ve samimiyet görülüyor.
Bu samimiyet, bu usulluk (ne demekse! A. K.), insanların vicdanlarına, hakkaniyet duygularına, adalet arzularına hitap ediyor.
Meydan okumuyorlar.
Hamaset yapmıyorlar.
Ucuzluk peşinde değiller.
Samimiyetin çekiciliği sanırım başka hiçbir şeyde yok.
Taraf, 21.10.2009 yazısından:
Erdoğan’ın “kalibresine” sahip kim var bu ülkede?
Onun cesaretine ve vizyonuna sahip kim var?
Kimse yok.
Erdoğan, Türkiye’de rahipsiz... Ama artık sadece Türkiye’de değil bence dünyada da önemli liderlerden biri.
Taraf, 14.09.2011 yazısından:
Başkasını bilmem ama ben Erdoğan’ın bu müthiş girişimini, olağanüstü cesur liderliğini, vizyonunu hayranlıkla selamlayıp bütün gücümle destekliyorum.
Taraf, 08.04.2012 yazısından:
Erdoğan, ona her zaman yakıştığını düşündüğüm biçimde şövalyece davrandı. Ve bize çok önemli bir gerçeği gösterdi...
Eğer bu ülkede küçük bir çocuğun başı derde girerse, bu ülkede o çocuğun yardımına koşacak bir başbakan var.
Bu, benim için de, bu ülke için de çok önemli bir güvence.
HAMİŞ:
Bu müthiş ve olağanüstü nezaketli Erdoğan nasıl oluyor da birkaç ay içinde “kof kabadayı”, “sefil”, “zavallı” ve “garson yamağı”na dönüşüyor? Usta yazar izah ederse öğreneceğiz.
Bunca yılın yandaşıyım, böyle bir “Erdoğan güzellemesi” yazamadım. Böyle şeyler yazsaydım, insan içine çıkamazdım herhalde.