Bunca Tedbire Rağmen Doların Yükselişi Neden Durdurulamıyor?

Mustafa Karaalioğlu, bunca tedbirin neden doların yükselişini bir türlü frenleyemediği sorusu bağlamında ekonomideki gidişatı değerlendirdiği yazısında gerçekçi ve yüzleşmeci bir ekonomi idaresine ihtiyaç olduğunu vurguluyor.

Mustafa Karaalioğlu’nun Karar gazetesinde yayımlanan konuyla alakalı yazısını (30 Nisan 2020) ilginize sunuyoruz:

Ekonomi Nereye?

İçindeki bulunduğumuz ekonomik kriz ve ekonomiyi yönetme krizi dikkate alındığında başlıktaki soru biraz iyimser olabilir; doğrusu “Ekonomi nerede?” olmalıydı.

Bir yapı, standart, hukuk, vizyon ve gelecek planı bağlamında Türkiye ekonomisi nerede?

Meselemiz sadece rakam düzeltmekse ciddi bir performans olduğunu inkar edemeyiz. Sadece son günlerde ABD Doları’nın 7 liraya ulaşmaması için verilen mücadele inanılmazdır. Kamu bankaları toplamda ne kadar yüz milyon Dolar bozdurup bunu sağladılar -sadece bir gün için 300 milyon Dolar bilgisi sızmıştı, o hariç- bilemiyoruz ama mücadelemiz dillere destan sürüyor.

Dolar birkaç saniye 7’yi görüyor sonra 6.99’a dönüyor. Muazzam değil mi? Yarın virüs izolasyonu kalktığında bütün dünyaya bu en zayıf anımızda bile saldırılar karşısında yıkılmadığımızı ilan için daha iyi bir hikaye olabilir mi? Maliyeti varmış ne gam!

Bir destan daha yazacaktık ama bazı hainler planı bozdu. Ülkeye giren bütün malları gümrükte “kırmızı hat”ta yığıp ithalatı fiilen kilitleyip nisanda da şahane bir dış ticaret dengesi tablosu elde edecektik, nasip değilmiş. Cari açığı düşürmek için başka yol bakacağız artık.

Borç bini aşsa da işsizlik kontrolden çıksa da, üretim dibe vursa, rant tavan yapsa da “Bilançolarımız iyi olsun, rakamlarımız parlasın” derdi bitmedi gitti.

Oysa ağır işsizlik dönemindeyiz ve dünyada Dolar’a, Euro’ya en yüksek faizi ödeyen bir-iki ülkeden biriyiz. Çünkü en kötülere bile sıfır ya da 0,5-1 faizlerle borç para verilecek kadar güven duyuluyor. Biz ise yüzde 6-7’de faize para saçıyoruz.

Faizi böyle bol keseden verinken kim paramızın Dolar’la 7 lira etrafında tutuştuğu dansı umursar?

Yahut da sırf yine kuru allayıp pullamak için swap’ı da tıpkı ithalat gibi imkansızlaştırıp konvertibiliteyi bitirmiş olmamız Hans’ı Corç’u niye rahatsız etsin?

Her hamlemizden sonra borç faizimizin biraz daha artıyor çünkü riskimiz büyüyor. Bu zeka dolu hamleler ve ödediğimiz ağır maliyetler sonunda kuru tutmayı başardığımız nokta da ortada! Ya hem paranız ve itibarınız vardır ya da paranız yoksa itibarınız…

Ekonominin gerçekleri ne yaparsanız yapın bir yerden kafayı kaldırıyor. Mesela, salgında ilan edilen planların, iki senedir krizden çıkmak için defalarca tekrarlanan kredi teklifi ya da kredi faizi yapılandırma yahut da kredi erteleme paketlerinin devamıdır. Ekonomiyi faizden kurtarmak için en çok sloganın atıldığı dönemde virüslü vürüssüz paketlerin hepsi gidip daha fazla faize dayanıyor.

Türkiye, son yıllarını kaybede kaybede gidiyor; dünya büyüdükçe yerinde sayıyor, yerinde saydıkça büyük resim içindeki silüeti küçülüyor. Kişi başına düşen milli geliri her yıl geriye giden kaç ülke var dünyada?

Böyle bir ortamda “Ekonomi nereye?” sorusu anlamsız kalıyor, gerçekten ekonomi nerede?

Büyük laflar, parlatılan bilançolar ve özene bezene bir yere çekilen rakamlar gerçeği değiştirmiyor. Şimdi bile, çarkların iyice yavaşladığı, herkesin evlere kapandığı, ekonomilerin bütün dünyada sarsıntı geçirdiği dönemde dahi bu merak bitmiyorsa; yani gerçekçi ve yüzleşmeci bir ekonomi idaresi görünmüyorsa endişe etmek lazımdır. Meselelere hakim, dünyanın oyun dilini bilen ve hedefi olan bir ekonomi yönetimi dün gerekleydi, bugün salgında daha gerekli, salgından sonra ise çok daha gerekli olacaktır.

Rasyonel yolun dışında patikalarda geçen her gün salgın sonrası dünyanın ekonomik liginden daha uzağa düşmek ve epeyidir birikmekte olan fırsat maliyeti faturasını biraz daha kabartmak demektir.

Yorum Analiz Haberleri

Meşru olanı savunursan karşılığını elbet görürsün!
Türkiye solu neden hala Esed rejimini savunuyor?
Sosyal medyada görünürlük çabası ve dijital nihilizm
İran aparatlarının komik antipropagandalarına vakit ayırmak bile coğrafya için zaman kaybı...
Nasıl ki ilk Müslümanlar tüm zorluklara rağmen direndiyse Gazzeliler de öyle direniyor!