Bunalım toplumu: Türkiye

Sefa Saygılı, Türkiye'de var olan sosyal atmosferin oldukça sağlıksız bir ruh haline sahip olduğunu vurgularken bunalımdan kurtulmanın yollarına dair hatırlatmalarda bulunuyor.

Sefa Saygılı / Yeni Akit

Bu bunalım, öfke neden?

Her gün yeni çirkin bir olayla ülke olarak sarsılıyor, şaşırıyoruz. “Biz bu kadar mı bozulduk, adeta teseffüh ettik, çürüdük?” diye hayretler içinde kalıyoruz.

Öfke dolu bir toplum olduk. Araştırma kuruluşlarına göre insanlarımız dünyanın en çabuk parlayan, kendini mutsuz hisseden, kutuplaşmanın arttığı, kaygı ve olumsuz duyguların pik yaptığı toplumların başında geliyor. En küçük bir anlaşmazlık kavgaya dönüşüyor. Sevgisiz, çökkün ve ruh sağlığı bozuk bir duruma doğru gittiğimizi gösteren örnekler çok. 

Medya bilhassa sosyal medya iç karartıcı haber ve paylaşımlarla dolu: Kadına uygulanan şiddet, çözülen aileler ve boşanmaların artışı, gençlerin evlilikten uzak kalması, dolar ve altındaki rekor artışlar, sosyal yozlaşma, cinayetler, intiharlar, tacizler, yolsuzluklar, rüşvet ve kavga haberlerinden geçilmiyor. 

Trafikte zikzak yaparak kendisinin ve çevresinin canını tehlikeye atan, hayvanlara eziyet ederek zevklenen, ana babasına şiddet uygulayan, çocuklara ve kızlara cinsel tacizde bulunan, psikolojisi bozulan, intihar eden veya etmeyi düşünen, başkasının ve kamunun malını bilerek, sıkılmadan gasp edenlerden geçilmiyor. 

Maalesef toplum olarak garip bir hal aldık. Sanki topluca çıldırmış gibiyiz. Acımasız, saldırgan ve sevgisiz hale geldik. Diğer yandan da ekonomik dengesizlik, işsizlik, çaresizlik, geçimsizlik, empati yoksunluğu, merhametsizlik, doyumsuzluk, şükürsüzlük arttı. Artık sokağa çıkınca çevremizdeki güzellikleri, harika tabiatı, Rabbimizin bize sunduğu nimetleri değil de olumsuzlukları görüyoruz. Her şeyin kötüsüne odaklanıyoruz. Bu da bize bilişsel, davranışsal ve zihinsel olarak inanılmaz zarar veriyor.

Üstelik bu şekilde karamsar bakışlar ve anormallikler sıradanlaştı, tepki de vermez olduk. Adeta hastalığın ve bozukluğun sosyal salgın haline geldiğini görüyoruz. İlkesizlik, inançsızlık, değerlerimize saygısızlık, hedonizm, yalan söyleme ve iftira atma, ajitasyon, cinsellikte sınır tanımazlık ve sapkınlık, sanal kumar, alkol ve uyuşturucu kullanımı, ailenin değersizleştirilmesi gibi olumsuzluklar ortalığı sarmış durumda...

Toplum olarak bunları görmezden geliyor, daha seçime yıllar varken kimlerin aday olacağı ile ittifaklarla, anketlerle zaman geçiriyoruz. Partilerin içindeki ayak oyunları çok ilgi görüyor. Gündemimiz sanki yarın yapılacakmış gibi seçimlere odaklanmışız. Kongrede düşürülmüş eski bir parti başkanının falancayla görüşmesi Gazze’de uygulanan soykırımdan, milyonlarca masum insanın üstüne yağdırılan bombalardan daha fazla ilgi topluyor. 

‘Acaba ben ülkem için ne yapabilirim, ekonomi nasıl düzelir, verimlilik ve üretim nasıl artar, ihracat-ithalat dengesi nasıl sağlanır, israf ve tüketim çılgınlığının önüne nasıl geçilir, eğitimde kalite nasıl sağlanır, insanlarımız nasıl daha mutlu olur’ gibi hususları düşünen, kafa yoran pek yok. İşimiz gücümüz siyaset olmuş, lüzumsuz gündemler zihnimizi ve vaktimizi işgal etmiş, enerjimizi çalmaya devam ediyor.

Sosyal medya ise insanları mesaj bombardımanına tutmuş. Neyin doğru neyin yanlış olduğunu anlamadan inanıyor, sinirlerimizi bozuyoruz. Yalan paylaşımların çabucak yayılması insanların iletişim araçları ile rahatlıkla yönlendirilebileceğini gösteriyor. Üstelik dünyanın yalancılıkta ve fake mesajlarda en üst seviyedeki sosyal medyaya sahibiz.

Bir yandan pahalılık ve yüksek enflasyon, belirsizlikler ve ekonomik zorluklar insanları sıkıntılara sürüklerken diğer yandan hırsızlık, yolsuzluk haberlerinden geçilmiyor. Bir takım kişiler, ceplerine yoksulun hakkından yüksek para aktarımı iddialarına cevap vermek yerine sırıtarak pervasız şekilde yalanla geçiştiriyorlar

Mahkemeler gecikiyor, böyle olunca da adaletin yerine acımasız hukuk dışı kötülük örgütleri ortalığa hâkim oluyor.  

Mütevazı olmak, gurur ve kibir içinde olmamak, fedakâr ve verici olmak yerine menfaatperestlik, şiddete yatkınlık, her şeyin kendi istediği gibi olması saplantısı hepimizi sarmış durumda.

Zaman hızla geçiyor. Tehlikeli sularda ilerliyoruz. Gerginlik, umutsuzluk, öfke, güvensizlik, derin bir mutsuzluk toplumu sarmış. Sosyal yozlaşma ve yabancılaşma, çürüme ve bozulma tavana vurmuş halde... Yaşananlar birey ve toplum olarak ruh sağlığımızın ne kadar bozulduğunu göstermektedir. Bir an önce toplumsal seferberlik ilan ederek sorunları tespit edip, her yönüyle irdeleyip çareler üretmek zorundayız. Yoksa geleceğimiz karanlıktır.

Yorum Analiz Haberleri

“Esed’in düşüşüyle Rusya 'süper güç' olmaktan çıktı”
Döktüğün kan yetmedi mi hala utanmadan konuşabiliyorsun?
"Suriye'den bize ne?" yaklaşımını besleyen körlük
Suriye devrimine çarpık ve indirgemeci yaklaşımlar
Yılbaşında normalleşen haram: Piyango