Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla. Yüce Allah’a hamd resulüne selam olsun. Buhari ve Müslim’in sahihlerinde temelde üç tür hadis çeşidinin olduğunu söylemiş ve bunları üç şık halinde yazılarımızda izah etmeye çalışmıştık. Üçüncü şıkkı oluşturan ‘’Kur’an, mütevatir sünnet veya akla kesin bir şekilde aykırı olan rivayetler’’ başlığını önceki yazımızda ele almış, bu şıkka giren rivayet örneklerini bitirememiştik.
Bu yazımızda üçüncü kısma giren rivayet örneklerini vermeye devam edelim. Yalnız bunu yaparken kastımız yanlış anlaşılmasın diye, diğer yazımızın başında uyarı olarak zikrettiğimiz hususları buraya tekrar alacağız.
1-) Örnek olarak verdiğimiz her rivayeti diğer rivayetlerden bağımsız olarak değerlendiriyoruz. (Zira sahihayndeki her rivayetin sahih olduğu iddia edilmektedir. Dolayısıyla bu rivayetlerin dışındaki bazı hadis versiyonlarının sahihlik kriterlerine uygun olması, örnek verdiğimiz bu rivayetlerin çürüklüğünü ortadan kaldırmaz. Zaten iddiamız, tamda Buhari ve Müslim’in sahihlerinde hem çok sağlam, hem de çok çürük rivayetlerin var olduğu gerçeğidir.
2-) Rivayet örneklerini Senet açısından değil, sadece metin açısından değerlendiriyoruz. (Çok istisnai durumların dışında, muhaddislerin rivayetleri metin açısından değerlendirmedikleri teslim edilen bir gerçekliktir.1 Bu durum senet açısından görece sağlam olan, ama metin açısından sorunlu birçok rivayetin en sağlam kabul edilen kitaplarda bile çokça yer bulmasına sebep olmuştur.)
3-) Bu metin tenkidini de Kur’an’a, mütevatir sünnete (on binlerin ittifak edip, pratikte de sürekli uygulayarak bize aktardıkları ve Kur’an’la da uyumlu sünnetler. Namaz, hac, oruç, zekât, tesettür, Kurban, ezan ve benzeri hususlar.) ve akla uygun olup olmamasıyla değerlendireceğimizi de ekleyelim.2
4-) Örnek verdiğimiz rivayetlerden dolayı Hz. Resulullah (s.av.) Efendimizin (din ile ilgili meselelerde) (haşa) eksik veya yanlış konuştuğunu da asla düşünmüyoruz. Bu rivayetlerin bu halleriyle Hz. Peygamber tarafından söylenmediğini söylüyoruz. Zira Resulullah (as.) asla Kur’an’a zıt bir şey söylemeyeceği açıktır. “Eğer Peygamber bize atfen bazı sözler uydurmaya kalkışsaydı, elbette onu bundan dolayı kıskıvrak yakalardık; sonra da onun şah damarını keser atardık. Hiçbiriniz buna engel de olamazdınız”3 ayeti bu gerçeği yeterince açıklamaktadır.
5-) Yine bu rivayetlerde bahsedilen konuların tümünün, Peygamber efendimiz ve sahabeler tarafından kesinlikle hiç konuşulmadığını veya olayların kesinlikle hiç yaşanmadığını da iddia etmiyoruz. Sadece bu rivayetlerin bu halleriyle eksik, fazla veya yanlış aktarıldığını söylüyoruz.
6-) Ayrıca rivayettin bir bölümünde veya büyük bir bölümünde doğru bilgilerin hiç verilmediğini de söylemiyoruz. Zira ravilerin sadece rivayetin bir kısmında yanılgıya düşebilecekleri gibi, rivayeti uyduranlarda rivayetin kabul edilmesi için bazı doğru bilgilerle rivayetleri süsleyebilecekleri de açıktır. Bu nedenle herhangi bir rivayette, (doğru bilgiler varsa bile), Kur’an-i ilkeye ters düşen bir durumun varlığı o rivayetin sahih sayılmaması için yeterlidir. Örneğin, uzun bir rivayette, tevhit, adalet, akli ilkeler ve sorumluluğun ferdiliğine ters bir durumun olması, o rivayeti sahihlik hükmünden çıkaracaktır. (Aynı konudaki bütün rivayetlerin bir araya getirilmesi ve söylenilen şeyin ne olduğunun tespit edilmesi ve sonuçta Kur’an’ı ilkeler ışığında doğru hadis metninin tespiti, kanaatimizce en doğru yol olacaktır. Ama bunun yerinin burası olmadığı açık olduğu gibi, bu yöntemin uygulanmasının kabulü de ilk önce sahihaynde birçok eksik, fazla ve küsurlu rivayetin olduğunu görmeyi gerektirmektedir.)
6-) Bu rivayetlerin ravileri olan veya ravileri olarak gösterilen Ebu Hureyre, Enes b. Malik, ibni Ömer (Allah hepsinden razı olsun.) ve benzerlerinin (haşa) yalan söylediklerini de söylemiyoruz. Söylediğimiz şey, eğer gerçekten onlar rivayet etmişlerse, rivayeti anlama, yorumlama yahut aktarmada yanlışa düştükleri hususudur. Nitekim sahabenin kendi arasında birbirlerinin rivayetlerini (haşa yalancılık ithamı ile değil), anlama, yorumlama ve aktarmadaki yanlışlık gibi nedenlerden dolayı reddettiklerini görebiliyoruz. Ayrıca başka ve kuvvetli bir ihtimalde, uydurmacı ravilerin rivayetlerinde bu değerli şahsiyetlerin isimlerini uyduruk senetlerine dâhil etme olasılığıdır. Bu tür uydurmaların ne kadar çok olduğu ise açıktır. Bunu Buhari’nin sahihini altı yüz bin hadisten seçtiğine dönük rivayetlerden4 ve diğer yandan tüm sahih ve hasen hadislerin sayısının ise, meşhur muhaddis Şuayb Arnavut’a göre on iki veya on üç bin5, Ebu Hanife’ye göre ise sadece iki bin olduğuna6 dair tespitlerden anlayabiliriz. (Uydurma hadislerle ilgili daha geniş bilgi için bakınız: https://www.haksozhaber.net/mevzu-hadisleri-kimler-ve-niye-uydurdu-33243yy.htm )
7-) Yukarıda sahabeler için söylediğimiz ihtimaller tabiin, tebe-i tabiin ve diğer tabakalardaki raviler için de aynen geçerlidir.
8-) Ayrıca insan olmaları itibariyle sahabelerin ve âlimlerimizin hataya düşebileceklerini söylerken, bizim tespitlerimizin tartışılmaz olduğunu söyleme gibi bir tutarsızlığa düşmekten ise rabbimize sığınırız. Elbette tespitlerimiz kendi kanaatimizdir ve isabetli ise Yüce Allah’ın lütfundan, yanlışsa bizim acizliğimizden ve meseleleri karıştırmamızdandır.
c-) Kur’an, Mütevatir sünnet veya akla kesin bir şekilde aykırı olan rivayetler.
Kur’an’i ilkelere, Sarih akla ve tecrübelere aykırı olan rivayetler.
26-) Ebu Hureyre (r.a.)’den şöyle dediği rivayet olunmuştur: Bir bedevi:- ya Resulullah (as.) (hastalığın bulaşıcılığı yoktur dediniz. Fakat) benim geyikler gibi (düzgün ve sağlam) ve (temiz) kumluk (arazide) yaşayan develerime ne dersiniz? Bu develerimin arasına (hariçten) uyuz deve (gelip) sokulunca develerimi uyuz ediyor. Di(ye ortaya bir şüphe bırak)tı. Resul (as.): “ ya ilk uyuz deveye bu hastalığı kim sirayet ettirdi?” Diye cevap verdi.7
27-) Ayşe (r.a.)’den: Ebu Huzeyfe’nin azadlısı Salim, Ebu Huzeyfe ve ailesi ile beraber onların evinde bulunuyordu. Derken süheyl’in kızı (sehle) peygamber (a.s)’a geldi ve: Salim, erkeklerin baliğ olduğu çağa ulaştı ve onların düşündüğünü düşündü. Hâlbuki kendisi (hiç çekinmeden) bizim yanımıza girip çıkıyor ve doğrusu ben, Huzeyfe’nin içinde bu giriş çıkıştan dolayı isteksizlik olduğunu sanıyorum, dedi. Nebi (a.s.), kadına: Salimi sütünden emzir. (bu durumda) hem sen ona haram olursun, hem de Huzeyfe’nin nefsindeki şey (kıskançlık) gider, buyurdu. Bunun üzerine kadın dönüp gitti ve sonra: -Ben onu (Salim’i) emzirdim. Ebu Huzeyfe’nin nefsindeki düşünce de zail oldu, dedi.8
28-) Ebu Ümamete’l – Bahili (r.a)’den rivayet olunduğuna göre, kendisi bir kere demir bir sapan ve ziraat aletlerinden bir şey görerek, Nebi (as.)’den işittim ki şöyle buyuruyordu: “Bu alet bir ailenin evine girmez, ancak Allah o eve bir horluk, hakirlik verir.”9
29-) Ebu Hureyre (r.a.)’den: Nebi (as.): İsrail oğullarından bir ümmet yok edilmiştir. O kavmin ne yapıldığı bilinmiyor. Ben onları ancak fare zannediyorum. Zira siz fareleri görmüyor musunuz ki onlar deve sütü verildiği zaman içmezler. Fakat koyun sütü verildiğinde içerler, buyurdu. Ebu Hureyre ben bu hadisi Ka’b’a anlattım da Ka’b bana: Sen bu hadisi Resulullah (as.)’dan işittin mi? diye sordu. Evet, işittim, dedim. Ka’b bunu bana tekrar sordu. Ben de ona: Ben sanki Tevrat mı okuyorum. (elbette Nebi (as.)’den işittiğimi söylüyorum) dedim.10
30-) Ebu Said el- Hudri (r.a)’den, o dedi ki Nebi (as.)’den işittim, şöyle buyuruyordu: Rabbimiz kendi sakından (baldırından) keşif buyurduğu (açtığı) zaman, kendisine kadın erkek bütün müminler secde ederler. Yalnız dünyada riya ve gösteriş için secde yapanlar, secdesiz kalırlar. (Gerçi mürailer de) secdeye gitmek isterler, ama sırtları tek bir tabakaya dönüşür (de secdeye varamazlar.)11
31-) Ebu Hureyre (r.a)’den: Nebi (as.) Şöyle demiştir; Allah, insanları kıyamet gününde toplar ve şöyle der: Her kim bir şeye ibadet ettiyse ona tabi olsun, buyurur. Güneşe ibadet etmiş olan kimseler, güneşe tabi olurlar. Aya ibadet etmiş olanlar aya tabi olurlar. (Putlara) tapmış olanlar putlara tabi olurlar. (yalnız) bu ümmettin içinde bulunan münafıklar (oldukları yerde) kalır. Allah onlara evvelce bildiklerinden başka surette (tecelli eder) ve: Ben rabbinizim, (diye hitap) eder, onlar: Senden Allah’a sığınırız. Rabbimiz bize gelinceye kadar, bizim yerimiz burasıdır. Rabbimiz bize geldiği zaman, biz onu tanırız, derler. Allah Teâla onlara bu sefer, tanıdıkları surette gelir (tecelli eder) ve: ben sizin rabbinizim, buyurur. Onlarda: Sen bizin rabbimizsin derler ve onun emrine tabi olurlar.12
32-) Ebu Hureyre (r.a.)’den: Nebi (as.): Doğan hiçbir çocuk yoktur ki şeytan ona dokunmasın. Çocuk şeytanın dokunmasından dolayı (anasından doğduğunda) feryat ederek ağlar. Şeytanın bu dokunmasından Meryem oğlu ile annesi, müstesnadır. Sonra Ebu Hureyre: İsterseniz, : “Ben, onu ve zürriyetini taşlanmış şeytandan sana sığındırırım (3/36) ayetini okuyunuz, demiştir.13
33-) Ebu Hureyre (r.a.)’den rivayet edildiğine göre, Nebi (as.), Hızır’a Hızır denilmesinin sebebini izah ederek: “ Hızır otsuz kuru bir yerde otururdu da ansızın o otsuz yer yeşillenerek peşi sıra dalgalanırdı” buyurmuştur.14
34-) Ebu Hureyre(r.a)’den: Nebi (as.): Beni Ramazan zekâtını muhafazayla görevlendirdi.(Çok uzun olan bu bir rivayete göre; Ebu Hureyre iki gece hırsızlığa gelen bir adamı, iki seferde yakalıyor ve sonra hırsızın belirtiği mazeretlerden dolayı tekrar serbest bırakıyor. Üçüncü seferde aynı adam hırsızlığa gelince, Ebu Hureyre, bu sefer onu bırakmıyor. Ama adam bırakılması şartıyla ona çok hayırlı kelimeler öğreteceğini söylüyor. Ebu Hureyre bunu kabul ediyor. Adam da ona, Ayetül Kürsinin okunmasının faydalarını anlatıyor ve Ebu Hureyre de hırsızı üçüncü sefer salıveriyor. Ebu Hureyre Nebi (as.)’a gelip son durumu anlatınca,) Nebi (as.): Bu esir(hırsız) çok yalancı olduğu halde, (nasılsa) sana doğru söylemiş. Üç gecedir seninle görüşen kimdir, bilir misin? Buyurdu. Bende hayır dedim. Resulullah: işte bir şeytandır buyurdu.15
35-) Ebu Zer (r.a.)’den rivayet edilmiştir: Ben (bir sefer) Nebi (as.) beraber bulundum. (Dönüşte) Nebi, (as.) Uhud dağını görünce: Benim için Uhud’un altın olmasını, ondan bir dinarın üç günden fazla yanımda kalmasını arzu etmem. (O) bir dinarı (da) ben, yalnız borç (ödemek) için hazırla (mak iste)rim, buyurdu. Sonra Nebi (as.): (devamla) çokça (zengin)ler vardır ki, onlar, (sevapça) çok azdırlar. Meğerki onlar mallarını şöyle böyle sarf etmiş olalar. Bunlarsa her halde azdır, buyurdu. Sonra Nebi (as.) bana: yerinde dur! Uzak değil (şöyle yakın) gitti. Bu sırada ben bir ses işittim de, Resulullah’ın yanına gitmek istedim. Sonra Resulullah’ın: ben gelinceye kadar yerinde bekle! Buyurduğunu hatırladım (da vazgeçtim.) Nebi (as.) gelince: Ya Resulullah! O işittiğim (ne idi?); yahut o işittiğim ses (ne idi?) diye sordum. Resulullah sende (böyle bir ses) işittin mi? buyurdu. Ben de evet, dedim. Resulullah: yanıma Cebrail (as.) gelmişti de bana o: Ümmetinden her kim Allah’a hiçbir şeyi ortak koşmayarak ölürse, cennete girer dediğini hikâye buyurdu.Ben Şöyle (zina gibi) şöyle (hırsızlık gibi) bir günah işlerse de mi? diye sordum. Resulullah evet! Diye tasdik buyurdu.16
36-) Şabi; Abdullah b. Muti, babasından bana şöyle haber verdi, dedi: Ben nebi (as.)’den işittim. Mekke fethi günü şöyle buyuruyordu; Bu günden sonra kıyamet gününe kadar hiçbir Kureyşli bağlanılıp hapsedilerek öldürülmez.17
37-) Ebu Hureyre(r.a)’den: Nebi (as.): “sizden biriniz sakın ayakta dikilerek (su) içmesin. Her kim de unutur (içer)se derhal kussun, buyurdular.”18
38-) Ebu Hureyre (r.a.)’den rivayet olunduğuna göre, Nebi (as.) şöyle buyurmuştur;
Horozların öttüğünü işittiğinizde, Allah’ın fazlı kereminden isteyiniz. Zira horozlar melek görmüşler(de öyle ötmüşler)dir. Merkebin anırmasını işittiğinizde de Allah’a sığınınız. Çünkü merkep şeytan görmüş (te öyle anırmıştır)tür.19
39-) Ebu Hureyre (r.a), Nebi (as.)İn şöyle buyurduğunu rivayet ediyor: “Eski ümmetlerden bir kimse, omuzlarına kadar sarkmış saçları, iki bürdesi ile gururlanarak yürürken birdenbire yere batıverdi ve kıyamet kopuncaya kadar da paldır küldür batmaya devam edecektir.”20
40-) İbni Ömer (r.a.)’den: Nebi (as.) “Sizden birinizin karnının içi şiir dolmaktansa irin dolması hayırlıdır, buyurmuştur.”21
Yukarıda verilen rivayetlerin çok kısa kritikleri;
26. rivayette, Hz. peygamberin hastalıklarda bulaşıcılığı açıkça reddettiği iddia edilmektedir ki, bunun Resulullah (s.a.v) efendimize nispeti kabul edilemez.
27. rivayette, Hz. Peygamberin, büyük bir hanım efendiye yine büyük bir erkeği emzirmeyi ve bu şekliyle sütannesi olmayı emrettiği sözde iddia edilmektedir. ( Hâlbuki bu her aklı başında olan bir kişinin reddedeceği bir şey olduğu açıktır. Nitekim bu şekliyle sütanne olmayı peygamberimizin eşi ve annelerimiz reddetmişler22 ve diğer sahih bir rivayette de sütanneliğin ancak çocukken olabileceği yine Müslim tarafından rivayet edilmektedir.23
28. Rivayette, Hz. Peygamberin açıkça çiftçiliği kötülediği ve tarım aletlerini fakirliğin başlıca sebebi saydığı, iddia edilmektedir ki bu haliyle bu rivayet kabul edilemez.
29. Rivayette, farelerin kaybolan Yahudi kabilesi oldukları, makul olmayan nedenler ileri sürülerek iddia edilmektedir.
30. Rivayette, haşa yüce rabbin kıyamette sakını (baldırını/bacağını) açacağı ve müminlerin, rablerini bu halinden tanıyacakları iddia edilmektedir ki, bu çirkin iddianın kabul edilecek bir tarafının olmadığı açıktır. Hâlbuki ilgili ayette “sak’ın keşfi”ni deyim olarak kabul edersek meal: “O gün işler zorlaşır ve secdeye davet edilirler. Fakat güç yetiremezler.”, “sak’ın keşfi” ifadesini gerçek anlamında alırsak meal şöyle olacaktır: “Baldırların açılacağı (işlerin zorlaşacağı/paçaların tutuşacağı) ve kâfirlerin secdeye çağrılıp da gözleri düşmüş ve kendilerini zillet kaplamış bir hâlde buna güç yetiremeyecekleri günü (Kıyamet gününü) düşün. Hâlbuki onlar sağlıklarında secde etmeye çağrılıyorlar (ve buna yanaşmıyorlar)dı.”24 “Sak/baldır/bacak” ifadesi asla Yüce Allah’a nispet edilemez.
31.Rivayette,(haşa)münafıkların önceden Allah’ın suretinibildikleri, yüce Allah’ın başka bir konumda, bu sefer münafıkların bilmedikleri bir şekilde onlara göründüğü ve benzeri akıl almaz iddialar. İşin çok ilginç tarafı sanki diğer insanlar taptıkları başka şeylerin peşinde giderken, münafıkların sonuçta Allah’tan başkasına yönelmedikleri ve en sonunda da Yüce Allah’la buluşup onunla mutlu oldukları gibi bir izlenimin verilmesidir. Bu şekliyle bu rivayetin kabul edilecek hiçbir tarafının olmadığı açıktır.
32. Rivayette; Hz. İsa hariç her çocuğun annelerinden doğarken şeytan tarafından ellendiği ve bunun için ağladığı iddia edilmektedir. Bu rivayet makul değildir. Zira rivayette, şeytana masum insanlara dokunma izninin verildiği ve bundan sadece Hz. İsa ve Hz. Meryem’in istisna edildiği iddia edilmektedir ki, bunun makul olmadığı açıktır. Bunun sebebi olarak ta İmran annemizin duası gösterilmektedir. Sanki İbrahim (as.), Zekeriya (as.) gibi oğulları da peygamber olan Resuller, şeytandan Yüce Allah’a hiç sığınmıyorlarmış gibi…
33. Rivayette; İslam öncesi mitolojinin yanlışlıkla veya zındıkların bilinçli uydurmaları ile hadise dönüştüğü açık. Zira Hızır diye isimlendirilen kişiye bir yandan ölümsüzlük, diğer yandan olağan üstü güçler atfedilmektedir. Şüphesiz bu Kur’an’ın sayısız ayetine aykırı düşmektedir. Sadece bunlardan bir ayet mealini verelim : ”(Ey Nebi!) Biz, senden önce yaşamış hiçbir insana ölümsüzlük bahşetmedik. Hem sanki sen öleceksin de, onlar ebediyyen yaşayacaklar mı?”25 (Daha geniş bilgi için, Ramazan Yazçiçek beyefendinin şu yazısına bakınız: https://www.haksozhaber.net/okul/bir-fetis-olarak-hidrellez-paganizmin-binbir-yuzu-4348yy.htm) Tıpkı cahiliye dönemi inançlarından olan cinlerin yılan suretine girmeleri olayı gibi.26 Nitekim İslam öncesi cahili kültürün bu anlayışı da, Müslim’in aktardığı bir rivayette (aşağıda da göreceğimiz gibi)hadise dönüşerek veya hadise dönüştürülerek aktarılmıştır.27
34. Rivayette; Ebu Hureyre (r.a)ninzekâtı çalmaya gelen şeytanı üç sefer yakaladığı, peygamberin şeytanın tekrar geleceğini üç seferde önceden haber verdiğini (Allah resulünün sanki her şeyi önceden biliyormuş gibi.) söyleniyor. Üçüncü seferinde ise, şeytanın Ebu Hureyre’ye Ayetülkürsi ayetleriyle ilgili bilmediği bazı bilgileri verdiği ve ebu Hureyre’nin de buna karşılık hırsızı usulsüz olarak bıraktığı rivayet ediliyor. Bu rivayetin çelişkilerle dolu olduğu ortada. a-) Cinden olan Şeytan insanların ihtiyaç duyduğu şeyleri niçin çalsın? b-)Hz. peygamberin gaybı bilmediği yüzlerce ayetle ilan edilirken, Nebi (as.) gaybı nerden bilsin? c-) Hırsızlık gibi büyük bir suçu işleyen kişiyi, emaneti gözetmeye vekil kılınan bir sahabe, nasıl salıverir ve bunu üç kere de tekrarlar? Bütün bunları bilen Resulullah, emaneti gözetmede apaçık ihmal olan böyle bir şeye niçin göz yumsun? Hatta daha da önemlisi, niye aşırı hoş görülü tavırlarla Ebu Hureyre’yi neredeyse bu gevşekliğe teşvik etsin…
35. rivayette; göre;Ebu zer (ra), Cebrail (as.)’ı görmediği halde, Hz. Peygambere bazı vahiyleri iletirken, bizzat Cebrail (as.)’ın sesini işitiyor. Hatta Hz. Peygamber bile buna şaşırıyor ve “gerçekten onu işittin mi” diye soruyor? Ebu Zer evet diyor. Sonra Resulullah o Cebrail’di, bana şunlarışunları bildirdi, diyor. Bu rivayetin kabul edilmezliği açıktır. Zira Peygamber hariç, hiçbir insan, insan suretine girmemiş bir meleğin sesini işitemez. Nitekim sayısız vahiy inme olayına tanık olan sahabelerin tümünün şehadeti bu şekildedir. Nitekim yine Buhari’nin rivayet ettiği bir hadiste, Hz. Peygamber, vahyin çıngırak sesine benzer bir sesle kendisine geldiğini ifade buyurmaktadır.28
36. rivayette, Mekke’nin fethinden sonra hiçbir Kureyşlinin öldürülmeyeceği söylenmektedir ki bunun sonradan gelişen olaylarda ki sayısız Kureyşlinin öldürülme tecrübesine zıt düştüğü açıktır.
37. rivayette, ayakta su içenin kusması gerektiği söylenmektedir ki bu gelen pratik sünnete de, Hz. Peygamberin ayakta su içtiği rivayetlerine de29, Yüce rabbin kulları için kolaylığı dilediğine dair,ayetteki temel ilkeye de30 akla da ters düşmektedir.
38. rivayette, merkeplerin anırması Şeytanın görülüşüne, horozların ütüşü de meleğin görülüşüne bağlanmakta,
39. rivayette ise, gururlanan bir insanın yere batırıldığı ve bu batışın kıyamete kadar süreceği iddia edilmektedir.
40. rivayette ise hiçbir sınırlandırma getirilmeden, şiir ve şairler kötülenmektedir Hâlbuki Kur’an her türlü şiir ve şairi aynı kefeye koymadığı gibi31, Hz. Peygamberin de şiirdeki yeteneklerini iyiliğe dönük kullananları(Hasan b. Sabit örneğinde olduğu gibi)övmektedir.32 Bizce bu rivayetler bu halleriyle kabul edilemez rivayetlerdir ve özellikle 38 ve 39. Rivayetler, zındıkların dinimizi alay konusu kılma çabalarının çarpıcı örnekleri gibi durmaktadır.
Kur’an’i ilkelere, Sarih akla ve tecrübelere aykırı olan rivayetler’(in örneklerine bakmaya devam ediyoruz.)
41-) Ebu Hureyre (ra.)’den; O (Ebu Hureyre), şöyle demiştir: Nebi (as.) ;(öğlen) namazını serinliğe bırakınız. Zira sıcağın şiddeti cehennemin kaynamasındandır. Cehennem rabbine şikâyet ederek:” ya rabbi, ben beni yiyorum. (izin ver” dedi. Allah’u Teâlâ iki defa nefes almasına izin verdi. Nefesin biri kışın, diğeri yazın. En çok maruz kaldığınız sıcak ile sizi en ziyade üşüten zemheri (soğukluk işte budur.)33
42-) Ebu Hureyre (r.a.)’den; Biz Nebi (as.) ile beraber bulunuyorduk. O, birdenbire bir düşme sesi (gümbürtü) işitti. Bunun üzerine (nebi as:) “Bu nedir? Biliyor musunuz? Diye sordu. Bizler, Allah resulü en iyi bilendir dedik. Nebi (as.) Bu cehennem içine atılmış bir taştır ki, yetmiş sene önce cehenneme atılmış, henüz şimdi düşüyor ve nihayet dibine erdi “ buyurdu.34
43-) İbni Mesut (ra.)’dan, Nebi (as.): “Kıyamet günü cehennem getirilir. Onun yetmiş bin yuları vardır ve her yularla beraber cehennemi çeken yetmiş bin melek vardır” buyurdu35
44-) Enes b. Malik’ (ra.)ten: Nebi (as.) şöyle dediği rivayet edilmiştir: Ahirette cehennemlikler Cehenneme atılacaklar. Ve (her mücrim atıldıkça cehennem): daha ziyade var mı?, diyecek. Ta (Rabbimiz ) ayağını basacak. Bu defada cehennem: (tamam)yetişir, yetişir, diyecek.36
45-) Ebu Hureyre (r.a)’den, O (Ebu Hureyre) şöyle demiştir: (Nebi (as.)’ye) “ya Resulullah, senden birçok hadis işitiyorum da unutuyorum.” Dedim. “Ridanı (elbiseni) yay” buyurdu. Yaydım. Elleriyle (bir şey ) avuçlayıp (ridanın) içine at(ıyor gibi yap)tı. Sonra “Topla” diye emretti. Ridamı topladım. İşte ondan sonra (artık) hiçbir şey unutmadım.37
46-) Ebu Hureyre (r.a)’den: Şöyle demiştir: Nebi (as.)’den iki kap (dolusu) ilim öğrendim. Bunlardan birisini (size) açıkladım. Diğer ilme gelince onu meydana çıkaracak olsam benim şu boğazım kesilir.38
47-) Ebu Hureyre (r.a.)’den; Nebi (as.) “Her kim, bir kertenkeleyi birinci darbede öldürürse onun için yüz hassene yazılır. İkinci darbede öldürürse bundan daha az hassene yazılır. Üçüncü vuruşta öldürürse, ikincisinden daha az hassene yazılır” buyurdular.39
48-)Enes b. Malik (r.a):Ureyne (kabilesin)den bazı kimseler, Medine’de Nebi (as.)’ın yanına gelerek İslam üzerine ona bey’at ettiler. Fakat Medine’nin havası kendilerine ağır geldiği için hastalandılar. Nebi (as.)’a durumlarını şikâyet ettiler. O’da;Bizim çobanlarla develerinin yanına çıkarak bevillerinden içmez misiniz? Buyurdu. Onlar da: Hay hay! Dediler ve çıkarak develerin bevillerinden, sütlerinden içtiler de düzeldiler. Sonrada çobanları öldürüp develeri sürüp gittiler. Nebi (as.) bunu haber alınca, hemen arkalarından bir müfreze gönderdi ve yakalanıp getirildiler. Efendimiz (s.a.v.) emri üzerine bunların elleri, ayakları kesildi, gözlerine mil çekildi, sonrada ölünceye kadar güneşe atıldılar ve orada bırakıldılar.40
49-) Hişam b. Zühre’nin azadlısı Ebü’s- Saib’ten: (hendek gazasında genç bir sahabe Resulullah’tan izin isteyip eve dönüyor.) Eve vardığında hanımını iki kapı arasında dikilmiş vaziyette buldu. Karısını dürtmek üzere mızrağını ona doğru uzattı. Zira kendisine bir kıskançlık gelmişti. Kadında erkeğine hitaben; Mızrağını geri çek de eve gir ve beni dışarıya çıkaran şeyi göresin, dedi. Genç içeriye girdi ve döşeğin üzerinde çöreklenmiş kocaman bir yılan gördü. Adam derhal mızrağı ona sapladı ve yılanın işini bitirdi. Sonra dışarıya çıkarak mızrağını avluya dikti. Derken yılan üzerine atıldı. Artık hangisi daha çabuk öldü, yılan mı, yoksa genç mi? bilinemedi. Biz hemen Resulullah’a gelerek durumu kendisine anlattık ve Allah’a dua et, onu bizim için diriltsin dedik. Efendimiz (as.): Arkadaşınız için istiğfar edin! Buyurdu. Sonra şunu ilave etti: “ Gerçekten Medine’de Müslüman olmuş cinler vardır. Onlardan birini (yılanlardan birini) görürseniz, kendisine üç gün süreyle ihtarda bulununuz. Şayet bundan sonra size görünürse onu öldürün. Çünkü o bir şeytandır.41
50-) Ebu Zümeyl’den: Abdullah ibni Abbas bana tahdis edip şöyle dedi: Müslümanlar Ebu süfyan’a bakmazlar ve onunla oturmazlardı. Bir defa Ebu Süfyan peygamber (s.a.v.)’e: Ey Allah’ın peygamberi! Üç şey var ki onları bana ver, dedi. Resul-i Ekrem: “pekâlâ” buyurdu. Ebu Süfyan: Benim yanımda Arap’ın en güzeli ve iyisi olan Ümmü Habibe bıntiEbiSüfyan vardır. Onu seninle evlendireyim, dedi. Nebi (as.): peki, buyurdu. Ebu Süfyan: Bir de Muaviye var. Onu da yanında kâtip yaparım, dedi ve ilaveten: Beni de emir yaparsın, taki bir zamanlar Müslümanlara karşı savaştığım gibi kâfirlere karşı da muharebe edeyim, dedi. Nebi (as.) peki, buyurdu.42
51-) Ebu Hureyre (r.a)’den: Nebi (as.) :Melekler, içinde köpek ve çan bulunan hiçbir yolcu kafilesine yoldaşlık etmezler”, buyurmuştur.
Yukarıda verilen rivayetlerin çok kısa kritikleri;
41. rivayette, dünyadaki sıcaklığın cehennemin nefes alış verişine bağlandığını görüyoruz. Bugün yaz ve kışın, güneşin uzaklık ve yakınlığı ile ilgili olduğu kesin olarak bilinmektedir. Bu nedenle rivayetin doğru olmadığı açıktır.
42.rivayette; yetmiş sene önce atılan bir taşın cehennemin dibine yeni varışı nedeniyle çıkardığı büyük sesin peygamber ve halkın tümü tarafından işitildiği iddia edilmektedir ki, bu rivayetin uydurulduğu açıktır. Cehennemin büyüklüğü ayrı bir şeydir, cehenneme atılan bir taşın cehennemin dibine varışından dolayı çıkardığı sesin tüm insanlar tarafından işitilmiş olması farklı bir şeydir. Kaldı ki yetmiş sene cehennemde olan bir taşın kısa bir zamanda eriyeceği ve ses çıkarmayacağı da unutulmuş gibi.
43. rivayette: “Kıyamet günü cehennem getirilir. Onu yetmiş bin yuları vardır ve her yularla beraber cehennemi çeken yetmiş bin melek vardır” buyurdu denilmektedir. Bu rivayette belirgin olarak insan algısının izleri görülmektedir. Hayvanlara takılan yularlar, bunların yetmiş bin olması, her bir yuların yetmiş bin melek tarafından çekilmesi gibi. Bu ifadeler Hz. Resululah’ın hikmetli sözlerinden öte, daha çok cemaati etkilemek için hadis uyduran kıssacı vaizlerin ifadeleri olabilir. Bu tip örneklerin ve bu tür hadis uydurucuların çok fazla olduğu, âlimlerimiz tarafından mevzu hadis kitaplarında çokça belirtildiği açıktır. Nitekim Yahya b. Said el-Kattan; “Hakkında iyi adamdır, denen kimselerden (vaazcı ve akletmeyen iyi niyetlilerden) daha fazla yalan söyleyen birini görmedim” der43
44. rivayette, yüce Allah’a açıkça uzuv (ayak) nispet edilmekte ve rabbimizin Cehennemin sürekli insan isteyişine, ona ayağıyla basarak engelleyeceği iddia edilmektedir. Hatta bir sonraki Ebu Hureyre’nin rivayetinde, Allah’ın Cehenneme ayağıyla basıp onu susturduktan sonra, Cennettin boş kalan yerlerinin tam dolması için de yeni insanlar yaratılacağı iddia edilmektedir.44 Yüce Allah’a uzuv (ayak)nispeti kabul edilemez. Yüce Allah’ın eli sıkıdır, iftirasına yüce Allah’ın iki eli de açıktır veya Allah’ın eli, onların ellerinin üzerindedir deyimleri bir tutmakta doğru olmayacaktır. Nitekim bu rivayette Allah’ın ayağının eklendiği ayet şöyledir: “O gün Cehenneme, “Doldun mu?” deriz. O da, “daha var mı?” der. Cennet ise takvâ sahiplerine alabildiğine yaklaştırılmıştır.İşte, Allah'a yönelen ve Onu daima hatırlayan herkes için size vaad olunan budur.”45
45. rivayette Ebu Hureyre (r.a.)’a nisbet edilen hadiste Resulullah’ın unutmaması için kendisine dua ettiği iddia edilmekte ve bu duadan sonra asla bir şeyi unutmadığı rivayet edilmektedir. Gerek sahabelerin Ebu Hureyre’nin bazı rivayetlerde unuttuğuna dair şehadetleri, gerekse birçok eksik ve yanlışı barındıran Ebu Hureyre (ra.)’yeatfedilen rivayetler, bu rivayetin çürüklüğünü ortaya koymaya kâfidir. Nitekim Ebu Hureyre’den rivayet edilen Dünyanın yedi günde yaratıldığına dair rivayet,46 tek başına bu gerçeğin açıkça ortaya çıkması için yeterlidir. Zira Kur’an bu yaratılışın altı günde (evrede) olduğunu defalarca ilan etmektedir.47
46. rivayette, Ebu Hureyre (r.a.)nin: “(Nebi (as.)’den iki kap (dolusu) ilim öğrendim. Bunlardan birisini (size) açıkladım. Diğer ilme gelince onu meydana çıkaracak olsam benim şu boğazım kesilir” dediği iddia ediliyor. Bu iddiayla Kur’an ve Sahih sünnetin dışında kalan başka bir ilmin, Resulullah tarafından sadece Ebu Hureyre’ye öğretildiği söylenmektedir. Hâlbuki Resul (as.) kendisine öğretileni her kese bildirmek zorundaydı: “ Ey Peygamber! Rabbinden sana indirileni tebliğ et. Eğer bunu yapmazsan elçilik görevini yerine getirmemiş olursun. Allah seni insanlardan korur. Şüphesiz, Allah kâfirler topluluğunu doğru yola eriştirmez.”48 Ayrıca Ebu Hureyre (r.a)’e atfedilen bu rivayetin Kur’an ve sahih sünnetten kaynaklanan doğru din anlayışına ters düşeceği de ima edilmektedir. Hâlbuki bu iddia, Kur’an ve sahih sünneti hevaları doğrultusunda iptal eden bâtınilerin iddiasıdır. Elbette Kur’an’ı Kerimin ilettiği yoldan daha doğru yol yoktur: “Şüphesiz ki bu Kur'an en doğru yola iletir; iyi davranışlarda bulunan müminlere, kendileri için büyük bir mükâfat olduğunu müjdeler.”49
47. rivayette, sebepte bildirilmeden kertenkeleyi öldürmenin sevap olduğu iddia edilmektedir. Özünde de işinde de rahmet sahibi olan,50 bütün varlık âlemine rahmette bulunmayı kendisine yasa haline getiren,51 elçilerini âlemler için rahmet olmak üzere gönderen52 yüce Allah’ın ve onun merhametli elçisinin, zehirli olmayan bir canı, sebepsiz yere öldürmeyi emretmeyeceği açıktır.
48. rivayette, pis olan deve idrarı şifa olarak sunulmakta ve katillere işkence yapıldığı nakledilmektedir. Katilerin yaptıklarına karşılık öldürülmeleri çok doğal ve olması gereken bir muameleyken, özellikle ellerinin ve ayaklarının kesilip, bilinçlice öldürülmeyerek güneşin önüne atılıp işkenceye tabi tutulmaları İslam’ın ilkelerine aykırıdır. Bu nedenle efendimiz (s.a.v.)’in bu korkunç işkence iddialarını içeren böyle bir uygulamayı gerçekleştirmesi, pis deve idrarını şifa diye sunması bizce mümkün değildir.
49. rivayette, cinlerin yılanların şekline girdikleri, bu cinlerin Müslüman veya kâfir olabilecekleri, evlerde görülen yılanların üç gün süreyle uyarılmalarının gerekliliğinden bahsedilmektedir. Bu şekilde davranmayan bir sahabenin yılan şekline giren bir cin tarafından öldürüldüğü iddia edilmektedir. Ayrıca bu öldürülen şahsın akrabalarının bu genç sahabenin tekrar diriltilmesi için Nebi (as.)den ricada bulundukları iddia edilmektedir (Sanki ölülerin diriltilmesi çok doğal bir şeymiş gibi.) Bu rivayetin kabul edilemez olduğu açıktır. Nitekim ibni Kuteybe “bu mitolojinin İslam öncesi Arapların yaygın bir anlayışı olduğunu haber vermektedir”.53
50. rivayette, Ebu Süfyan’ın Hz. Peygamberden üç şeyi istediği ve Nebi (as.)’ın bu üç isteği de kabul ettiği rivayet edilmektedir. Hâlbuki bu rivayette söylenenler apaçık tarihi vakalara aykırıdır. Zira Ebu Süfyan, Mekke’nin fethi sonrası Müslüman olmayı kabul etmiş görünmüş ve Huneyn savaşının başındaki ilk yenilgi anlarında, sihir bozuldu diye şüpheli halini dışa vurmuştur. Daha sonraları ne zaman tam bir teslimiyete ulaştığını ise ancak Allah bilir. Hâlbuki Ümmü Habibe annemizin ise fetihten çok önce Hz. Peygamber efendimizle evlendiği, herkes tarafından bilinmektedir. Bu nedenle bu rivayetin çürüklüğü ortadadır.
51. rivayette meleklerin köpek ve çan bulunan bir kafileyle beraber olmayacakları ifade edilmektedir. Sürülere eşlik eden köpeklerin ne büyük bir ihtiyaç olduğu bütün insanların malumudur. Yüce Rabbimizin kullarına kolaylaştırmayı kendisine yasa haline getirdiğini de biliyoruz. “Allah size kolaylık diler zorluk dilemez.”54 “ o rahmet etmeyi kendisine yasa kılmıştır.”55 Nitekim bu kolaylaştırmayı temiz şeylerin tümünü, kullarına helal kılmak suretiyle ortaya koymuştur.
Ayrıca rabbimiz avcı hayvanların (başta köpekler olmak üzere) tutuğunu yiyebileceğimize de izin vermiştir: “Sana, kendilerine neyin helal kılındığını sorarlar. De ki: 'Bütün temiz şeyler size helal kılındı.' Allah'ın size öğrettiği gibi öğretip yetiştirdiğiniz avcı hayvanlarının yakaladıklarından da -üzerine Allah'ın adını anarakyiyin. Allah'tan korkup-sakının. Şüphesiz Allah, hesabı çabuk görendir.”56 Rabbimiz köpeklerin ağızlarıyla tutup getirdiğini yememize kızmazken, insana bu kadar sadık, insanı ve malını korumak üzere canını ortaya koyan köpeğin sürüde veya kervanda insana hizmet etmesinde hoşnutsuzluk duyar mı? Elbette hayır. Bu nedenle bu rivayeti nakledenlerin, rivayeti anlama, yorumlama ve aktarma safhalarının birisinde bir yanlışlığa düştükleri açıktır.
Sözlerimizin sonu Allah’a hamdtir. Elbette söylediklerimizden isabet ettiklerimiz rabbimizin lütfundan, yanıldıklarımız ise bizim meseleleri karıştırmamızdandır. Rabbimizden kendimiz ve sahih sünnettin bize ulaşması için iyi niyetle çaba sarf eden tüm muhaddislerimiz için bağışlanma diler ve bizleri onun rızasına yakınlaştırmayacak her şeyden uzak kılmasını niyaz ederiz.
Diğer Yazılar:
Dipnotlar:
1- Prof. Dr. Ahmet Yücel, Hadis Usulü, S.171. İbni Salah Şahrezori, Hadis İlimleri, S.15, Mütercim Yay.
2- Prof. Dr. İsmail Hakkı Ünal, İmam Ebu Hanife’nin Hadis Anlayışı ve Hanefi Mezhebinin Hadis Metodu, DİB. Yay. S.196--199.
3- 69/44—47.
4- DİA. El-Camiü’s Sahih Maddesi, C. 7, S. 114-123
5- Prof. Dr. Enbiya Yıldırım, Hadisler ve Zihinlerdeki Sorular,Büyük Muhaddis Şuayp Arnavut’la Söyleşi,S.190.
6- Prof. Dr. Enbiya Yıldırım, Hadisler ve Zihinlerdeki Sorular,Büyük Muhaddis Şuayp Arnavut’la Söyleşi,S.323.
7- Sahihi Buhari Muhtasarı Tecrid-i Sarih Tercemesi ve Şerhi, C.12. S. 86
8- Muhtasar Sahihi Müslim Tercümesi, Hafız Ebu Muhammed el- Münziri, Eser Neşriyat, C. 1. S. 841.
9- Sahihi Buhari, Muhtasarı Tecridi Sarih Tercemesi ve Şerhi, C.7, S.126
10- Muhtasar Sahihi Müslim Tercümesi, Hafız Ebu Muhammed el- Münziri, Eser Neşriyat, C. 3. S.550.
11- Sahihi Buhari, Muhtasarı Tecridi Sarih Tercemesi ve Şerhi, C.11, S.212.
12- Muhtasar Sahihi Müslim Tercümesi, Hafız Ebu Muhammed el- Münziri, Eser Neşriyat, C. 1. S.149,150.
13- Muhtasar Sahihi Müslim Tercümesi, Hafız Ebu Muhammed el- Münziri, Eser Neşriyat, C. 3. S.661.
14- Sahihi Buhari, Muhtasarı Tecridi Sarih Tercemesi ve Şerhi, C.9, S.144.
15- Sahihi Buhari, Muhtasarı Tecridi Sarih Tercemesi ve Şerhi, C.7, S.105.
16- Sahihi Buhari, Muhtasarı Tecridi Sarih Tercemesi ve Şerhi, C.7, S.277.
17- Muhtasar Sahih-i Müslim Tercemesi, Hafız Ebu Muhammed El- Münziri, C. 2. S. 296. Eser Neşriyat.
18- Muhtasar Sahihi Müslim Tercümesi, Hafız Ebu Muhammed el- Münziri, Eser Neşriyat, C. 2. S.386
19- Sahihi Buhari, Muhtasarı Tecridi Sarih Tercemesi ve Şerhi, C.6, S.67
20- Muhtasar Sahih-i Müslim Tercemesi, Hafız Ebu Muhammed El- Münziri, C. 2. S. 436. Eser Neşriyat.
21- Sahihi Buhari, Muhtasarı Tecridi Sarih Tercemesi ve Şerhi, C.12, S.156.
22- Muhtasar Sahih-i Müslim Tercemesi, Hafız Ebu Muhammed El- Münziri, C. 1. S. 842. Eser Neşriyat.
23- Muhtasar Sahih-i Müslim Tercemesi, Hafız Ebu Muhammed El- Münziri, C. 1. S. 843. Eser Neşriyat.
24- 68/42,43.
25- 21/34.
26- İbni Kuteybe, Hadis Müdafaası, S. 240. Otto yayınları.
27- Muhtasar Sahihi Müslim Tercümesi, Hafız Ebu Muhammed el- Münziri, Eser Neşriyat, C. 2. S.546.
28- Sahihi Buhari, Muhtasarı Tecridi Sarih Tercemesi ve Şerhi, C.1, S.2.
29- Muhtasar Sahih-i Müslim Tercemesi, Hafız Ebu Muhammed El- Münziri, C. 2. S. 386. Eser Neşriyat.
30- 22/78, 2/185.
31- 26/224---227.
32- Muhtasar Sahihi Müslim Tercümesi, Hafız Ebu Muhammed el- Münziri, Eser Neşriyat, C. 3. S.105.
33- Sahihi Buhari, Muhtasarı Tecridi Sarih Tercemesi ve Şerhi, C.2, S.476.
34- Muhtasar Sahihi Müslim Tercümesi, Hafız Ebu Muhammed el- Münziri, Eser Neşriyat, C. 3. S.327.
35- Muhtasar Sahihi Müslim Tercümesi, Hafız Ebu Muhammed el- Münziri, Eser Neşriyat, C. 3. S.325.
36- Sahihi Buhari, Muhtasarı Tecridi Sarih Tercemesi ve Şerhi, C.11, S.187.
37- Sahihi Buhari, Muhtasarı Tecridi Sarih Tercemesi ve Şerhi, C.1, S.117..
38- Sahihi Buhari, Muhtasarı Tecridi Sarih Tercemesi ve Şerhi, C.1, S.117.
39- Muhtasar Sahihi Müslim Tercümesi, Hafız Ebu Muhammed el- Münziri, Eser Neşriyat, C. 2. S.548.
40- Muhtasar Sahihi Müslim Tercümesi, Hafız Ebu Muhammed el- Münziri, Eser Neşriyat, C. 2. S.100.
41- Muhtasar Sahihi Müslim Tercümesi, Hafız Ebu Muhammed el- Münziri, Eser Neşriyat, C. 2. S.546.
42- Muhtasar Sahihi Müslim Tercümesi, Hafız Ebu Muhammed el- Münziri, Eser Neşriyat, C. 3. S.105.
43- Prof. Dr. Suphi Es-Salih, Hadis İlimleri ve Hadis Istılahları, S.218.
44- Sahihi Buhari, Muhtasarı Tecridi Sarih Tercemesi ve Şerhi, C.11, S.188.
45- 50/30--32.
46- Muhtasar Sahihi Müslim Tercümesi, Hafız Ebu Muhammed el- Münziri, Eser Neşriyat, C. 2. S.645.
47- 7/54.
48- 5/67.
49- 17/9
50- 1/3
51- 6/12.
52- 21/107.
53- İbni Kuteybe, Hadis Müdafaası, S. 240. Otto yayınları.
54- 2/185.
55- 6/12.
56- 5/4.