Bahadır Kurbanoğlu / Haksöz-Haber
Adem Yavuz Arslan; bugünkü yazısında Ergenekon belgelerinden devletin psikolojik harekatta uyguladığı taktikleri ezberlediğinden bahisle; bugün de aynı tarzın “paralel devlet”, “yargı darbesi” vs. terkiplerle uygulanageldiğinden bahsetmiş! Yani dün başkalarının uyguladığı yöntemlerin benzerlerini bugün devletleşen AK Parti tarafından kullanılageldiğinden dem vurmuş. AK Parti’yi “Yargı Darbesi!” diye diye “Yargı Darbesi” yapmakla nitelemiş. Ardından “AK Parti'yi cadı avına iten ne?” diye sormuş ve eklemiş:
“Yargı kulislerinde konuşulanlara göre hükümet çok tartışılacak bu düzenlemeyi bilerek yapıyor. Çünkü düzenleme Anayasa'ya aykırı olsa ve iptal edilse bile Resmi Gazete'de yayımlandığı anda söz konusu değişiklikler hayata geçirilecek. AYM kararları geriye dönük işlemediği için HSYK'da yeni yargı düzeni kurulmuş olacak.
Bu durumda yine akla şu soru geliyor:
Hükümet neyin uğruna tüm polis teşkilatını, yargı camiasını ve bürokrasiyi doğruyor?
AK Parti'yi 'cadı avı'na iten ne?
Doğal olarak birtakım tahminler var ama insan onları yüksek sesle dile getirmeye bile ürküyor.”
Adem Yavuz’un “tahmin” ettiği ama şimdilik bizlerle paylaşmaya yanaşmadığı gerçekleri ileriki bir zamanda öğreneceğiz. Çünkü yüksek sesle dile getirmeye korkuyormuş! 17 Aralık’tan itibaren startı verilen operasyonun her ayrıntısını bildirmekten ve savunmaktan çekinmeyenleri bugünlerde korkutmaya başlayan ne acaba?
***
Ruşen Çakır bir boks maçı havasında (ve ağzı kulaklarında) kaleme aldığı dört bölümlük mini dizisinin (Hasar Tespit Taporu 4) bir sonraki senaryosunda Cemaat’ten ciddi bir hamle beklediğini ifade ederek bitirmiş:
“Hükümet dershaneleri kapatarak, bürokrasideki varlığını en aza indirerek, faaliyetlerine doğrudan ya da dolaylı engeller çıkartarak, mali kaynaklarını kısarak cemaati zaman içinde iyice zayıf düşürmeyi hedefliyor. Hâl böyle olunca cemaatin elindeki kozları fazla zaman kaybetmeden kullanmasını bekleyebiliriz.
Yani her an her şey olabilir.”
***
Mümtaz’er Türköne ve Çengiz Çandar Cumhurbaşkanı’nı birlikte göreve davet etmişler. Türköne, Cumhurbaşkanına freni patlayan Kamyon’un co-pilotu muamelesi yapıp, “el frenini yavaş yavaş çekmesini” salık verirken, Cengiz Çandar daha üstten bir üslupla ve son konuşmasındaki tarzına atıf yaparak kalk borusu anlamında “wake up call” diye seslenmiş. Yani cumhurbaşkanına “bırak teorik naif cümleleri de uyan ve hareket et!” demeye getirmiş. Öte yandan ve her zamanki gibi Avrupa Birliği’ndeki dostlarını yardıma çağırmış. Hem de seviyeli ve lisan bilen okuyucularına saygıdan olsa gerek, onların İngilizce twitlerini yayınlayacak kadar ileri gitmiş. İlk anda sözlüksüz okumanın mümkün olmadığı intibaını veren yazısında (eksik olmasın) meallerini de vererek mütercimlik yapmış. Tabii ki bir Çandar yazısının olmazsa olmazı Financial Times’ın (FT) “itibarlı” uyarılarıyla bitirmiş:
“Bugün Türkiye siyasi kargaşa içinde ve Erdoğan’ın edinmiş olduğu siyasi itibar mahvolmuş durumda”
FT’ye göre, Erdoğan yandaşlarının yolsuzluk soruşturmasını baltalamış; yatırımcıları gergin hale getirmiş; hukukun egemenliğini sarsmış; zaten sıcak paraya dayalı hassas ekonomiyi riske sokmuş.
Cengiz Çandar'ın ziyadesiyle ehemmiyet verdiği FT’nin tahlillerindeki bazı kavramsallaştırmalar, acaba Adem Yavuz Arslan için bir şeyler ifade ediyor olabilir mi? diye sormadan edemiyor insan:
“Baltalamış”; “Germiş”; “Riske sokmuş”; “Mahvetmiş”
Bütün bunları Erdoğan yaptığına göre, “derinlik” nerede diye sormadan edemiyor insan? Sanırız ya Adem Yavuz Arslan yanılıyor ya da Financial Times.