Bugün Cuma: Akabeleri Aşmalıyız!..

HAMZA TÜRKMEN

‘O Allah’dır ki Resulünü hidayet ve hak dini ile gönderdi, onu her dinin üstüne çıkarmak için; isterse müşrikler hoşlanmasınlar.’ (Saf, 61/9) 

Müslim olan ümmetin bugünkü tarihi düşkünlüğü bir vakıa. Coğrafyamızın baştan başa işgale uğradığı günlerin acısı da…

İşgal sonrasında ümmetin geride kalan dirlik ve birliğini bozmak için ulus devlet projeleriyle karşılaştık. Düşkünlük sürecinde içimizden devşirilmiş garpzede elitler üredi. Jön Türk, Jön Arap, Jön Kürt yani natüralist cedidciler…

Yabancılaşma önce ulus devletlerle, sonra ulus toplumlarla had safhaya ulaştı. Ellerimiz birbirinden koptu/koparıldı.

Şu anda ekonomisi ve kültürüyle küresel kapitalizmin cahili hayat tarzı, çarşımızda da evimizde de bizleri kuşatmış durumda. Fikri ve siyasi egemen cahiliyyeye karşı içe kapananlara ya da eklemlenenlere rağmen akabeleri (zor geçitleri) aşma iradesi fıtri, insani ve İslami olan.

Düşkünlüğümüzü de kuşatılmışlığımızı da aşmanın yolu,  sınırlı insan aklının ürettiği tartışmalı ölçüleri değil, fıtratımıza en uygun olanı Resulü aracılığı ile ‘hidayet’ ve ‘hak din’ olarak bildiren Yaratıcımızın ölçülerini temel almaktan geçer.

‘Hak’ batılın zıddı olarak, inkârı mümkün olmayan kesinlikle gerçek/sabit olan şeydir.

Allah evrendeki her şeyi yoktan hak olarak var etti. Bizler de hak olarak yaratılan evrende imtihan olmak için var kılındık. Bu imtihanımızda bizlere de hak olarak vahyin rehberliği iletildi.

Din, hayatta takip edilen yol ve temel bakış açısıdır. İnsanların ürettiği veya tahrif ettiği dinlerin karşısında, hak özelliğini koruyan ed-Din’in temel kaynağı Kur’an-ı Kerim’dir. İkincisi kaynak ise Rabbimizden onay almış aslı Kur’an’da bulunan Resulullah’ın uygulamalarıyla ilgili kesin/mütevatir sünnet’tir. Diğer uygulama ve yorumlarla ilgili birikimden ise bu iki ölçü rehberliğinde yaralanılabilinir.

Rabbimiz Saf Sûresi’nde müşrikler hoşlanmasa da hak dini diğer dinlerin/ideolojilerin veya doktrinlerin üstüne çıkaracağını (yuzhirehu) belirtmektedir.

Komünist rejimi ve Lenin’in Allahsızlaştırma akımını hatırlayalım. Mescidlerin yıkılıp Kur’an mushaflarının yasaklandığı, Kemalizmin ilk uygulama dönemine benzer günleri… Bir Arnavutluğu, bir Kazakistanı mesela… İslam’ın ve Müslimliğin sadece adının kaldığı dönemleri...

SSCB yıkıldığında Moskova’da bir kültür müzesi olarak bırakılan camiide Bayram Namazı kılmak için 10 bine yakın insan toplanmıştı ama sadece ellerini bağlayıp safta yan yana duruyorlardı. Çünkü namazı/salatı ikame ederken ne söyleyeceklerini bilmiyorlardı. Şimdi Bayram Namazları’nda 100 binler toplanıyor ve ne diyeceğini bilenler oldukça fazla.

Rabbimiz bizleri açlık, korku hatta canlardan ve mallardan eksiltmekle imtihan edeceğini  (2/155) söylüyor. Nasr Sûresi’nde de fetih şartları oluştuğunda insanların bölük bölük Allah’ın dinine (ed-Din) gireceklerini belirtiyor.

Demek ki İslami uygulamanın gerileyeceği de yükseleceği de günler olacaktır. Allah günleri insanlar arasında döndürmektedir (3/140) Biz nefsimize bakmalıyız. Ed-Dini ne kadar doğru kavradık? İman ve tanıklık konusunda ‘İbrahim tek başına ümmetti’ (16/120) şiarıyla ıslah ve devrim ruhu’nu ne kadar içselleştirebildik? Kesin olan şu: Hidayette olanları sapkınlar yoldan çıkaramazlar (5/105).

Çabuk yorulanların, davet yolunda dökülenlerin, kafası beşeri din ve heveslerle karışanların, taklitçilik hastalığında taassubu artanların en büyük sorunu ‘Hak dini’ hak olarak gereğince kavrayamamaktır. Ne Allah katındandır ne yorumdur; ne katî/kesindir ne zannidir; ed-Din adına ne sabitedir ne değişkendir bilinmelidir.

Akabeleri aşacak bilinç ve dirayeti kuşanabilirsek eğer (90/12-17), Allah’ın vaadi haktır ve Allah nurunu tamamlayacaktır (5/24).