Bugün canım suç işlemek istiyor! :)

Abdurrahman Dilipak

Bir zamanlar, haftalık Cuma dergisi çıkıyordu ve ben de orada yazıyordum..

Derginin kapanmasına sebeb olan dava hâlâ devam ediyor. Askeri Mahkemeden adli yargıya intikal etti dosya ve 11 Şubat’ta Bakırköy 2. Asliye Ceza da duruşmamız var..
Suç olduğu iddia edilen bu yazıyı bugün tekrar yayınlamak istiyorum..
Askeri Mahkemede açılan davadaki iddianamedeki şekli ile: “Sanık Abdurrahman Dilipak, aynı derginin 3. sayfasında PAŞALAR LAF DİNLEMEZSE” başlıklı yazısında ‘...mesela önümüzdeki günlerde emekli paşalar eleştiri sınırlarını aşan, iktidarı tehdit eden açıklamalar yaparlarsa, savcılarımız yine susacaklar mı? Yoksa onlar da la’yüs’el midirler. Yasa onlar için geçerli değil mi? (...) Bakalım emeklilik dönemlerinde empati yaparak toplumla diyalog kurmayı başarabilecekler mi? Sinerji üretebilecekler mi, yoksa vehimleri ile ahkam kesip kimseyi dinlemeden herkese akıl vermeye devam edecekler mi? (...) Emekli olan paşalara hatırlatalım, üç kişi bir araya gelip bu tür işler yapacaksanız, dikkat edin ‘örgütlü suç’a girmesin. (...) Herkes biliyor artık, irtica senaryoları, laiklik tartışmaları, hatta terör belli merkezlerin işiydi. Derin, kayıtdışı siyaset güçleri ‘Atatürkçülük’ maskesinin arkasına saklanarak yapacaklarını yaptılar. (...) Bu emekli paşaların, ‘derin aile’ ilişkilerini de araştırmak gerek. (...) Garnizon, orduevi, lojman arasına hapsolmuş bir hayatla, dünyada olup bitenleri doğru anlamak ne kadar kolay bilmiyorum.’ (Yazı arasında parantez içindeki (…) kısımlar, iddianameye alıntılanan ifadelerin yazının farklı bölümlerinden derlendiğini göstermektedir..) şeklindeki sözleri ile ordunun üst kademesinde görev yapmış komutanları sorumsuz, sahte irtica senaryoları ve laiklik tartışmaları yaratan, algılama yetisinden yoksun kişiler olarak nitelemek sureti ile 30 Ağustos 2003 tarihi itibarı ile emekliye ayrılan 1. Ordu Komutanı Org. Çetin Doğan, MGK Genel Sekreteri Org. Tuncer Kılınç ve emekliye ayrılan diğer üst rütbeli generalleri hedef alır biçimde ifadelerle, astlık, üstlük münasebetlerini zedelemeye, amir ve komutanlara karşı görev hissini yok etmeye matuf olarak alenen tahkir ve tezyif edici fiil ve harekette bulunmak suçunu işlediği anlaşılmakla;...” diye devam ediyor..
Ben hâlâ aynı fikirdeyim ve aynı şeyleri daha açık ve daha sert ifadelerle yazmaya devam ediyorum. Bu konuda en sert şeyleri yazan da ben değilim ve bu ifadelerinden dolayı artık kimse hakkında dava falan da açılmıyor.
Zaten Ergenekon davası iddianamesi ve daha sonraki iddianameler, Balyoz Darbe planı hakkında yazılıp çizilenler, bu ifadelerden çok daha ağır.
Bir bakıma biz, 2003 yılı Ağustos’unda bugün ortaya çıkan komplo ve tehditlerin, darbe girişimlerinin ilk haberini vermişiz. Olay gerçek..
Doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar hesabı, 28 Şubat rüzgarlarının sert estiği günlerde açılan bir dava, aradan bunca zaman geçmiş olmasına rağmen hâlâ devam ediyor..
Keşke beni dinleselerdi. Bakın o yazımı nasıl bitirmişim: “Hele bir Eylül ayı gelsin, bakarsınız emekli paşalarımız yanlarına mesela Sulhi Dönmezer gibi, eski Yargıtay Başsavcıları gibi birkaç ismi de alıp, bir parti kurarlar. Atatürkçü Düşünce Derneği, Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği, akredite gazeteciler, birtakım işadamları ve 28 Şubatçı Akademisyenleri, mesela YÖK Başkanını da alın aranıza.. Kendi fikirlerinizi açarsınız millete, millet de kararını verir. Onlar da o zaman gerçeği belki anlarlar. Millet adına karar veren, milleti ve onun temel değerlerini korumak üzere görevlendirilmiş zevat, o zaman kendine bir çekidüzen verme ihtiyacı duyar mı bilmem. Haydi meydanlara, salonlara, haydi ekranlara, konuşun. Ama sözünüze dikkat edin. Bakarsınız siz de sanık olmuşsunuz. Bu konuda dostlarınıza fazla güvenmeyin. Selâm ve dua ile..”
Yazının baş kısmı ise, yukarıdaki kısmın dışında kalan şekli ile şöyle: “Hani Meclis’ten içki yasağı çıktığında ülkeyi yönetenlerden birisi o gece bol bol içmiş, soranlara da, ‘ben o yasaya oy vermedim ki’ demişti. Onlar da bu iktidara oy vermedikleri için onların AKP iktidarının çıkarttıkları yasalara uyma mecburiyeti yok mu yoksa? Emekli olan paşalara hatırlatalım, üç kişi bir araya gelip bu tür işler yapacaksanız dikkat edin, lütfen örgütlü suça girmesin. Bu arada meydana gelecek gelişmeler son derece önemli. Bakalım bu süreçte kim eklemlenmiş/ akredite sınıfından, kim gerçekten Türkiye’nin hukuk devleti olmasını istiyor, onu da göreceğiz. Mediası, Sermayesi, Bürokrasisi, Politikacısı ile herkesin safı belli olacak. Bu arada ben merak ediyorum; bakalım bu emekli olan paşalarınız kime danışman olacaklar? Nerelere gidip kimlerle iş tutacaklar? Yoksa köşelerine çekilip olayları balkonlarından, ekranlarından mı izleyecekler. Türkiye’nin rahatlaması için bir darbeci hareketin bastırılıp, onlara destek verenlerin sistemden arındırılması gerek. Darbecilerin birkaçı birkaç yıl içeride yatarsa, bu da ötekiler için belki bir ibret dersi olur. Başka türlü de rahatlama zor.. Her zaman birtakım adamlar çıkıp aba altından sopa göstermeye devam edecekler. Ama önce şu akredite Media, Sermaye, Bürokrasi takımını bir günyüzüne çıkarmak gerek. Media, Mafia, Sermaye, Siyaset ve Bürokrasi arasındaki kanlı, karanlık ve derin ilişkilerin, kayıtdışı siyaset ve ekonomi güçlerinin bir ortaya çıkması gerek. Derin ailenin, illegal örgütlenmesinin bir günyüzüne çıkarılması gerek. Tarihe kök salan derin gerçek o zaman ortaya çıkacak. Hatta bazı üst düzey yöneticiler, adının açıklanmasını istemeyen emekli paşalar da kimler tarafından nasıl kullanıldıklarını o zaman anlayacaklardır. Bu konu bana göre batık bankalar, batık krediler olayından daha az önemli değil. Kayıtdışı siyaset, kayıtdışı ekonominin anası olduğu için, bana göre bu iş yolsuzluklardan daha önemlidir.. Bunlar kokoreççilere kadar herkesi fişlerken, milyarlarca dolar iç edilmedi mi? Sonra bu hızlı paşalar emekli olunca gidip o şaibeli holdinglerde danışman olarak görev yapmadılar mı? Herkes biliyor artık, irtica senaryoları, laiklik tartışmaları, hatta terör belli merkezlerin işi idi.. Derin, kayıtdışı siyaset güçleri, Atatürkçülük maskesinin arkasına saklanarak yapacaklarını yaptılar. Bu emekli paşaların derin aile ilişkilerini de araştırmak gerek. Kim bilir belki bir kısmı olup bitenlerin farkında değillerdir. Gözlerine kibriti çok yaklaştırınca arkasında bir ormanı kaybediyorlardır. Ön yargıları gerçekleri görmelerine engel oluyordur belki de. Bakalım emeklilik dönemlerinde empati yaparak, toplumla diyalog kurmayı başarabilecekler mi? Sinerji üretebilecekler mi, yoksa vehimleri ile ahkam kesip kimseyi dinlemeden herkese akıl vermeye devam edecekler mi? Garnizon, orduevi, lojman arasında hapsolmuş bir hayatla dünyada olup bitenleri doğru algılamak ne kadar kolay bilmiyorum. Kendi halkının inanç, tarih ve kültür değerlerinden korkan bürokratlar, aydınlar, politikacılar; daha kaç ülkede böylesine çoktur ve suyun başında bulunuyorlar aceba?”
O zaman bunları yazmışım. İşte yine yazıyorum!.
O zaman Hurşit Paşa, Doğan ve Kılıç Paşalar bana dava açacaklarına, yazdıklarımı okuyup anlasalar ve uyarılarımı ciddiye alsalardı daha akıllıca bir iş yapmış olmazlar mı idi?
Zaman beni haklı çıkardı.. Açtıkları dava, bir Bumerang gibi döndü kendilerini, güya korumaya çalıştıkları kurumları ve kavramları vurdu..
Ben bugün yine aynı şeyleri söylüyorum ve zaman beni haklı çıkardı.. Dava hâlâ devam etse de biz kazandık, siz kaybettiniz.. Üzüntüm şu ki, bu anlamsız işler Türkiye’ye zarar verdi. Zaman kaybettik..
Üzgünüm paşam! Ve bugün size söyleyeceğim bir söz var: Zararın neresinden dönerseniz kârdır.
Ha! Bir de, o gün bu yazdıklarımızı abartılı bulanlar, komplo olarak görenler, bugün gelinen noktada sanırım işin gerçeğini anlamış olmalıdırlar..
Selâm ve dua ile..

VAKİT