Kapatma davasıyla karşı karşıya bırakılan AK Parti ne yapacağına bu hafta karar verecek gibi. AK Parti'nin elindeki seçeneklerden birinin 'radikal reformcu' bir pozisyon almak olduğu sıkça konuşuldu. Bence de yapılması gereken bu; kuzu kuzu kapatılmayı beklemek yerine demokrasi ve AB pozisyonunu güçlendirecek hamleler yapmak.
İlk başta da onlarca kez söz verdikleri TCK 301'in değiştirilmesi meselesi var. Tam da '301 yetmez, 305'i sakın unutmayın' diyecekken, 305'in neden mutlaka değiştirilmesi veya kaldırılması gerektiğine ilişkin somut bir bilgi ortaya çıktı.
Genelkurmay, 'Sivil Toplum Örgütleri' andıçı hazırlamış Taraf gazetesinin haberine göre. İşadamları, üniversiteler, akademisyenler, gazeteciler ve sivil toplum örgütleri 'fişlenmiş'. Yabancılarla 'bağlantıları' olan bu kesimlerin rejim ve ülke bütünlüğüne ilişkin 'sakıncalı' faaliyetleri olduğu iddia ediliyor bu belgede.
Modern toplumu anlayamayacak bir yüzeysellik taşıdığı ortada olan belge, bir zihniyetin röntgeni... Dış dünya ile bağlantılı olan herkes tehlikeli, düşman. Dünyayı anlayan, dünya ile iş yapmaya kalkışan işadamları, dernekler ve hatta bireyler büyük bir komplonun uzantıları onlar için. Kimse kendisi değil; herkes birer kukla.
Bu, açıkçası, sivil olandan, doğal olandan ve de gerçek olandan bir korku. Böyle bir zihniyetin siyaset ve toplum üzerine egemen olduğu bir 'durum'da yaşamak isteyenler, buyursun; TÜSİAD, aydınlar, STKlar... Militarizm sadece üç beş liberalin meselesi değil, dünya ile iletişim içinde olan herkesin sorgulaması gereken bir zihniyet, kültür; siyasi partilerden, sivil toplumdan, hatta toplumun kendisinden 'korkan', bu korku kültürüyle karşısındakileri 'korkutmayı iş edinen' militarizmle nereye kadar?
Türkiye'nin işadamları, üniversiteleri, akademisyenleri, gazetecileri ve sivil toplum örgütleri bir araya 'getirilmiş', komplo kurmaya 'memur edilmiş' Türkiye'ye karşı çalışıyorlar. Buna nasıl inanılabilir? İnanacak bir kesim biliyorum ben, yargı... Bunun olabileceğini düşünenlerin gerçeklik algısı kaygı verici. Gerçekten bizatihi yapmakla yükümlü oldukları işleri de böyle algılıyor ve analiz ediyorlarsa vay halimize...
'AB'den maddi destek aldıkları tespit edilen' sivil toplum örgütleri de anlatılıyormuş andıçta. Gizli sanki? Türkiye'de AB fonlarını yönetmek üzere Merkezi İhale ve Finans Birimi adında kanunla kurulmuş bir kurum olduğunu, Ulusal Ajans adında bir devlet kurumunun AB eğitim projelerini yönettiğini, sadece sivil toplum kuruluşlarının değil, üniversiteler dahil kamu kurumlarının da AB fonları aldığını, daha doğrusu alabilmek için kendilerini geliştirmeye çalıştığını ve de bu fonlarda Türkiye'nin katkı paylarının olduğunu nasıl anlatsak bunlara? AB'nin 'örtülü ödeneği'nin olmadığını, fonladığı projelerde insanın iflahını kesen bürokratik denetim mekanizmalarının bulunduğunu...
Her neyse, asıl sorun şu: Bu belgeyi hazırlayanlar 'izledikleri' sakıncalı kuruluşlar ve kişilere karşı yarın 305'ten suç duyurusunda bulunduklarında ne olacak? Şimdilerde YARSAV adlı kuruluşun mükemmelen temsil ettiği yargının bu 'milli görevi' seve seve deruhte edeceğinden kuşkunuz olmasın. 'Milli yarar' tanımını siyasallaşmış yargıya emanet edip sonra da 'adil yargılama' beklemesin kimse. Acilen 305'in ve hatta TCK'nın 'milli güvenliğe karşı işlenen suçlar' başlığı altındaki tüm maddelerinin elden geçmesi gerekiyor. 301'den sonra sıra onlara ve özellikle de 305'e gelecek. Bizden uyarması... Ne diyor andıç, 'George Soros gibi karanlık bir adamla Dışişleri Bakanı sıfatıyla Abdullah Gül ne görüşmüş olabilir?' İşte buyurun size 'andıç'tan muhtemel bir iddianameye geçecek bir soru ve bakış açısı. Tercih; ya topyekûn demokrasi ve hukuk devleti ya da 'yargısal yaptırıma bağlanmış militarizm'. Beyaz Türkler, siz de yapınız tercihinizi. Hedeftekiler yalnız AK Parti ve liberaller değil...
Zaman gazetesi