Yasin Aktay’ın yazısı:
İşte Türkiye / Yeni Şafak
Türkiye'nin Güneydoğu'sunda gözü dönmüş teröristlerle mücadeleyi dikkatle izlerken, şahit olabileceğimiz en büyük kapsamlı, en vahşi, en gözü dönmüş ve en hayasız terörist akını bizzat Genelkurmayın içinden Türkiye'yi hedef aldı. Yıllardır darbe ihtimallerinden veya bazı hareketliliklerin darbe niteliğinden bahsettikçe aklımızla dalga geçer gibi.
“Bu devirde darbe mi olurmuş?” diye istihza ile karşılık verenler onların hesabına göre darbe zamanlarından daha da uzaklaşmış olmamız gereken şu zamanlarda darbe teşebbüsünün en cüretkarını, en akılsızını, en vahşisini görmüş oldu. Sadece onlar görmedi tabi, hepimiz gördük ve yaşadık.
Bu zamanda darbe olmaz, olsa olsa darbe tehdidini bir söylem olarak kullanıp bunu oya tahvil etmek vardır diyenleri hesaba katmıyorum tabi. Onlar açıkça darbeye karşı hassasiyeti sündürmeye, öldürmeye çalışıp alttan alta darbenin zeminini hazırlıyorlarmış. Ama gerçekten de bu devirde bir darbenin başarma şansının olmadığını, çünkü dünyadan bir karşılık veya destek bulamayacağını düşünenlerde sadece bir safdillik olduğunu söyleyebilirim. O zamanlar şunu söylemiştik: Dünyanın Türkiye'deki bir darbeyi satın almayacağını söylemek dünyayı tanımamak anlamına geliyor. Bugünün dünyasının darbelere karşı olduğunu söylemek için fazla iyi niyetli olmak gerekiyor. En kral demokratik değerler satan ülkelerin bile Mısır'daki darbe karşısında nasıl sus pus olduğunu daha yeni gördük. Türkiye'deki herhangi bir darbenin o medeni saydığınız dünyada destek görmesi için sadece “başarılı” olması gerekiyor. Ne kadar kan döktüğü, ne kadar insanı hukuksuzca tutukladığı, ne kadar nisan hakkı ihlali yaptığı zerre kadar umurlarında olmaz. Bu tür değerler ancak istenilen şartlarda, enayi yerine koydukları toplumları yönetmek için bir malzemeden ibarettir. İstedikleri zaman bu değerlerini bir kalemde siler süpürürler.
İkincisi, bu zamanda darbe olmaz düşüncesi, sadece bu darbeye ihtimal vermeyenlerin bu zamana atfettikleri kendi hüsnü niyetleridir. Darbeye heveslenenlerin bu zamanı da bu zamanda yaşayan insanların hüsnü niyetlerini de hesaba katmak gibi bir zorunlulukları yoktur. Ellerindeki silahlarla yönetimi ele geçirdiklerinde ülkenin zaten elli yıl geriye gideceğini ve insanların hızla “bu zamanda” olmanın gerektirdiği beklentilerden de, düşüncelerden de hızla uzaklaşacaklarını hesaba kattıklarını söyleyebiliriz.
15 Temmuz günü bu ülkede cüret edilen darbe, Allah muhafaza, başarılı olsaydı bugün elbette o darbeciler kendilerini kahraman, darbe indirdikleri kesimleri ise hain sayacak söylemleri üretmeye başlayacaklardı.
Ancak ne yaparlarsa yapsınlar, bugünün dünyası ne kadar ikiyüzlü bir dünya olursa olsun, darbeye direnen halka ateş açmayı bir şekilde izah edebilirlerdi de, parlamentoya havadan bomba yağdırmayı nasıl izah edebileceklerini, nereden baksam izah edemediğimi itiraf etmem gerekiyor. Aklıma sadece darbecilerin, darbeyi başlattıkları andan kısa bir süre sonra işin vahametini ve başarısızlık ihtimalini görüp paniğe kapılmış olmaları ve bir noktadan sonra herşeyin plan dışına çıktığı, duygularıyla ve öfkeleriyle hareket etmeye başladıkları ihtimali geliyor. Gerçekten de savaş zamanlarında bile düşman askerlerince bile bombalanmayan Parlamento binasında milletvekillerinin toplanması ve oradan dünyaya mesajlar vermeye başlamasının onları psikolojik olarak çıldırtmış olduğunu ve bu çılgınlıkla akılsızca hareket ettikleri düşünülebilir. Yine de kendimizi onların yerine koyup düşünme şansımız yok, iyi ki de yok.
15 Temmuz, günü hiç kuşkusuz bu milletin başına gelmiş bir musibet, daha doğrusu neticesi itibariyle bir büyük musibetten kurtuluş. Bu musibetin Türkiye'ye bin nasihatten evla tarafları çok elbet. FETÖ daha önce 7 Şubat'ta, Gezi kalkışmasında ve 17-25 Aralık'ta, hatta son PKK terör örgütü kalkışmasına verdiği örtülü desteklerle denediği konvansiyonel olmayan darbelerinde istediğini elde edemeyince doğrudan konvansiyonel bir darbeyle işi bitirmeye çalıştı. Öncekilerin de birer darbe teşebbüsü olduğu gerçeği böylece 15 Temmuz itibariyle netleşmiş, kesinleşmiş oldu. Birinde “Oslo ve oradaki ifadeler mesele değildi” anlayana, “mesele ağaç değildi” bilene, diğerinde mesele “yolsuzluk değildi” akledene. Bütün bu denemelerden sonra fiilen darbeyi denemesi de bir tür mecburiyetten hasıl olmuş görünüyor. Gerçi tıpkı diğerlerinde olduğu gibi hep başaracağı ihtimalini kesin görerek bu işlere girişmiş. Takdir edelim ki, çok iyi hazırlanmış ve çok ince tasarlanmış bir çalışma. Ama tıpkı diğerlerinde olduğu gibi yine hesaba katılmamış aksi bir gerçeklik vardı. Recep Tayyip Erdoğan. Şimdi bu aksi gerçekliğe, Türkiye halkının tamamı katıldı.
Toplumsallık birer ihtilaf, ayrılık, gayrılık alanıdır. Bir toplumu bir ortak amaca, hedefe, ideale doğru birleştiren değerler varsa o toplum millet olur. Millet olabilmek için bütün vatandaşlarda ortak olarak paylaşılan bir değerin, bir idealin bulunması gerekiyor ki, epey zamandır böylesine bir ortak değerin zayi olduğundan müştekiydik.
15 Temmuz bu topluma müthiş bir ortak değeri, büyük bir destansı hadiseyle vermiş oldu.
Türkiye halkının topyekun, Türkiye'yi hedef alan bu hayasız akına karşı sergilediği müdafaa, bu toplumu bir millet kılma yolunda paha biçilmez bir fırsat vermiştir.
Parlamentoda bütün partilerin sergilediği ortak payda ittifakı, medyanın neredeyse bütün çeşitleriyle birlikte sergilediği kararlı duruş Türkiye'nin millet olma tarihinde çok önemli bir milat noktası oluşturan 15 Temmuz'un önemli bileşenleridir.
15 Temmuz hadisesi Türkiye'nin bütün dünyaya kendini en güzel, en güçlü yanıyla bir daha unutulmamacasına tanıttığı önemli bir gündür. Türkiye için başka hevesler taşıyabileceklere de güçlü bir uyarı olmuştur. Bu gün Türkiye'nin tarihine ne güzel uymuş, hayasız akına göğsünü siper eden bu millet bu vatana, bu devlete ve bu lidere ne de güzel uymuş.
15 Temmuz Türkiye'nin demokrasi ve özgürlük bayramı olarak kutlu olsun.