Yeni Şafak / Haksöz-Haber
Virüs adam olmamıza katkı sağlayabilir mi?
Uzun yıllardır Kuranıkerim’i anlamaya çalışıyorum. Eğer fıkıh anlama ise, bir anlamda yine fıkıhla uğraşıyorum. Ondan anladıklarımdan en önemli ikisini söyleyeyim:
Bir, Kuranıkerim’in en sık kullandığı kavramlardan biri ‘âyet’tir. Ayet, yol gösterici işaret, belirti, mucize demek. Kuranıkerim’in her bir paragrafı da ayet olarak isimlenir. Çünkü onlar da aynı görevi görürler. Ama Kuranıkerim’in kâinattaki işaretlere ayet demesi, sayıca onun kendi içindeki cümlelere ayet demesinin en az on katı kadardır. Bunun anlamı, kevnî ayetleri anlamaya göstereceğimiz çabanın da bu oranda olmasının gerektiğidir. Tarih boyunca Müslümanların asıl kaybettikleri nokta da burasıdır.
İkincisi, yine buna bağlı olarak, her biri birer delil olan bu ayetlerin en basit gibi görüneninden galaksiler ötesine kadar, Arşa kadar çok ve her insan seviyesinde farklı farklıdır. Bilgi ve akıl düzeyi ne olursa olsun, hiçbir insanın, benim anlayabileceğim ayet yoktu ki, ben de anlayabileyim deme hakkı ve mazereti yoktur. Bunu Kuranıkerim sıkça ‘tasrîfu’l-âyat’, yani ayetlerin her çeşidiyle, her seviyede bol bol verilmesi diye anlatır. Öyle ki, Kuranıkerim adeta bir deliller kitabıdır.
Allah hiçbir şeyi boş ve anlamsız yaratmayacağına göre bu virüs de bir ayettir, yani onu da doğru okumamız gerekir. Bir ceza mıdır, uyarı mıdır, safi bir imtihan mıdır? Belki de hepsidir. Allah kimseye zulmetmeyeceğine göre bununla hak eden birilerini cezalandırıyor olabilir. Hatta birilerine mükâfat veriyor da olabilir. Ama biz bunu bilemeyiz, bizim yapacağımız bu ayetten ders çıkarmaktır. Ben şahsen kendi adıma şunları düşündüm:
Tamamen şer gibi gördüğümüz bir olay hayra vesile olabilir. ‘Siz bilmezsiniz, Allah bilir’. Düşünmemize, ürperip kendimize gelmemize, laubaliliğimizi fark etmemize sebep olursa hayra dönüşür.
Bizler bazen kendimizi İslam’ı bilen ve anlatmaya yetkili kişiler olarak vehmedip, söylediklerimiz sanki bunlar bizi değil de başkalarını ilgilendirir psikolojisinde söyleyebiliyoruz. Böyle uyarıcılar bizlerin de bu söylediklerimizin muhatabı olduğumuzu bize hatırlatıyor olabilir.
Biz insanlara dünyanın oyun ve eğlenceden ibaret olduğunu söylüyor, ama kendimiz oyun havasında yaşayabiliyoruz. Tehlikenin bize doğru gelmekte olduğunu görünce oyunu bırakabiliriz. İnsanlara dünyevileşmeyin, salt dünya için yaşamayın, çalışın ama aklınız fikriniz hep öbür âlemin hesabı kitabı ile ilgili olsun diyoruz, ama kendimiz sanki hiç ölmeyecekmişiz gibi yaşıyoruz. Ahirete imanımız bulanıklaşmış. ‘Öyle diyorlar’ havasında inanıyoruz. Uzun süre kaldığınız bir memleketten son olarak ayrılma saatlerinizin geldiğini hatırlayın, artık o diyarlar size başka renkte, başka havada görünmeye başlar. Aslında dünya da bütünüyle böyle olmalıdır.
Biz insanlara hadisi şerifin dediğini hatırlatıyoruz; ‘lezzetleri paramparça eden ölümü hatırlayın’ diyoruz, ama kendimiz sanki ölüm bize çok uzak, biz Allah’ın has kullarıyız der gibi yaşıyoruz. ‘Rabıta-ı mevt’ icat ediyoruz, ama ölümü düşünmemiz bunun için gözlerimizi kapatmamızla sınırlı kalıyor. Böyle bir hastalık burnumuzun dibine gelince, aslında çok derin uykulara daldığımız için tam olarak uyanamıyoruz ama aa, diyerek uyanır gibi oluyoruz. Bu konuda böyle ayetlerin önemli bir etkisi olabilir. Resulüllah bir gün düşmanların Müslümanlar üzerine çanağa üşüşen yiyiciler gibi saldıracağını söylediğinde, o gün biz sayıca az olacağımız için mi böyle olacak diye soranlara, hayır, size ‘vehen’ yanı ölüm korkusu arız olacağı için böyle olacak buyurur.
İnsanlara vermenin, paylaşmanın, yardımın faziletinden bahsediyoruz ama kendimizi varlıksız sayıp bunu hep başkalarının yapmasını bekliyoruz. Allah korusun, bu hastalığın birimize bulaşması halinde çiftimiz çubuğumuz ne varsa hepsini satmak zorunda kalırız ve belki artık bir faydası da olmaz. O halde küçücük bir virüs bize bu görevimizi de hatırlatıyor olabilir.
Başkasına, Allah tevekkül edenleri sever, O’na güvenin, diye vaaz ediyoruz ama kendimiz bunu ‘muhlisan lehü’d-din’ düzeyinde hiç yaşamıyoruz. Bunu da öğrenmiş olabiliriz.
Cihaddan, Allah için çıkıp emr bil-maruf yapmadan, rahatını terk etmeden dem vuruyoruz. Ama biz sanki sadece komuta kabininde olmalıyız gibi yaşıyoruz.
Boş zamandan hesaba çekileceksiniz diye racon kesiyoruz, ama zevk ve eğlence içerisinde malayani sohbetlerle saatler değil, günler tüketiyoruz.
Hulasa henüz yeni hatırlamaya başlıyoruz, biraz daha yaklaşırsa bu virüs bütün bunları bize daha yakından anlatacak gibi gözüküyor. Hadi hayırlısı.