Bence Kılıçdaroğlu’ndan iyi romancı olur... Çünkü hayali çok geniş... Slogan cümleler de buluyor...
Daha ne olsun?
Al eline kalemini, yaz romanını...
Eminim çok satanlar listesine bile girer!
Şimdi ise “çok batanlar” listesinde...
Konuştukça daha da batıyor...
Durun! İyi romancı olur dedik, ama sanırım o da olmaz...
Çünkü romancılık geniş birikim ve derin hafıza gerektirir.
Kılıçdaroğlu’nda bunlar maalesef yok.
Hele hafıza konusunda, kesin sınıfta kalır!
Nereden mi bu hükme vardım?..
Şayet hafıza sorunu olmasaydı, 27 Nisan e-muhtırasının AK Parti’yi desteklemek için Yaşar Büyükanıt ve Tayyip Erdoğan tarafından plânlandığını söyler miydi?
“İktidar olursak Büyükanıt’dan hesap soracağız” der miydi?..
Şair-siyasetçi Ziya Paşa, meşhur “Terkib-i Bend”inde, “Evvel yoğidi, iş bu rivayet yeni çıktı” diyerek, tam da bu hallerden yakınıyor işte...
Sahi, sayın Kılıçdaroğlu, daha önceleri olmayan bu rivayeti nereden çıkardı?
Hatırlayalım...
Bugün de CHP’nin tepesinde bulunan yönetim kadrosu, e-Muhtıra’nın verildiği tarihte yine iş başındaydı...
Ama hiç birinin ağzından böyle bir iddia çıkmadı...
Tam tersine, CHP yönetim kadrosu muhtıranın arkasında saf tuttu...
Başta o zamanki Genel Başkan Deniz Baykal olmak üzere ağız birliği içinde e-Muhtıra’nın halklılığını savundular...
Muhtıradaki iddialara dayanarak, Başbakan Erdoğan’ı istifaya dâvet ettiler.
Ordu artık dayanamamış, “muhtıra”yı patlatmıştı...
İktidar bundan ders almalı, çekip gitmeliydi.
Yani, ordu haklı, iktidar haksızdı.
Zaten darbeleri desteklemek, CHP’nin eski huyudur...
İnanmayanlar gazete arşivlerine bakabilirler...
Hatta bizatihi “darbe tazgâhçılığı” yapmıştır...
27 Mayıs 1960 darbesine gelinen süreçte CHP’nin rolünü kimse inkâr edemez...
Bu bizzat, dönemin Genel Başkan’ı İsmet Paşa’nın verdiği demeçlerle de sabittir...
O kadar ki, CHP’nin ihtilâlin içinde mi, yoksa dışında mı olduğunu soran bir gazeteciye, İsmet Paşa, “Ne içinde, ne dışındayız” şeklinde demokrasiye takla attıran bir cevap vermiştir.
Darbenin yapay lideri Orgeneral Cemal Gürsel’in “Emrinizdeyiz Paşam” demesi karşısında, İsmet Paşa’nın, “Büyük bir iş başardınız, asıl biz sizin emrinizdeyiz” dediği de bilinmektedir.
Başbakan Adnan Menderes, Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu ve Maliye Bakanı Hasan Polatkan’ın asılması karşısında, İnönü’nün kılını kıpırdatmadığı da herkesin malumudur.
Kendisi zaten bunun mükâfatı olarak âhir ömründe Başbakanlık koltuğuna oturtulmuştur.
12 Mart muhtırası döneminde ise, CHP, darbeciler solun üzerine mecburen gidene kadar, darbe yanlısı bir tavır takınmıştı...
12 Eylül ve 28 Şubat sürecinde de durum değişmedi: CHP, “Bana yaramayan demokrasi kimseye yaramasın” anlayışı içinde darbeleri destekledi.
28 Şubat’ı ise hararetle sahiplendi...
27 Nisan e-Muhtıra’sını da öyle...
Deniz Baykal’ın CHP Genel Başkanı sıfatıyla verdiği demeçler, müdahaleyi “gerekli” gördüğünün kanıtları olarak ortada...
Şimdi, Baykal hariç tutulursa, aynı yönetim kadrosuyla yönetilen CHP, aynı muhtırayı “AK PARTİ ile işbirliğinin delili” gibi gösteriyor.
Sokak ağzıyla söyleyeyim: Yemezler!
Dün “cici” olan bir olay, bugün “çirkin” olmaz...
Tamam: “Hafıza-i beşer nisyan ile maluldür” (İnsanlar unutur). Ama hiçbir “normal” insan, bu kadar yakın bir geçmişi unutamaz. Tabii “hafıza özürlü” değilse!..
Bildiğimiz kadarıyla Kılıçdaroğlu “zeki” biri...
O zaman hepimizi “enayi” yerine koymak gibi, daha “vahim” bir durum sözkonusudur.
Kimse “enayi” değil...
“Dün dündür” mantığıyla kimse kimseyi kandıramaz.
Kılıçdaroğlu’na âcizane bir tavsiyem olacak: CHP tarihini dikkatle baştan sona bir daha okusun...
Belki o zaman çelişkiden çelişkiye sürüklenmekten kurtulur.
VAKİT