“Bu operasyon İsrail’in büyüklüğünü, ince casusluğunu değil, sadece alçaklığını, gözü dönmüşlüğünü gösterir”

Yasin Aktay, katil İsrail’in Lübnan’da çağrı cihazları üzerinden yaptığı saldırıyı değerlendirdiği yazısında, “Bu operasyon İsrail’in büyüklüğünü, ince casusluğunu değil, sadece alçaklığını, gözü dönmüşlüğünü gösterir.” diyor.

Yasin Aktay’ın Yenişafak’ta yayımlanan yazısı (23 Eylül 2024) şöyle:


Gazze’ye saplanan İsrail Lübnan’dan mı çıkış yolu arıyor?

İsrail’in, Hizbullah üyelerinin kullandığı binlerce çağrı cihazına yönelik aynı anda düzenlediği suikastı nasıl okumamız lazım? 7 Ekim’de başlayan Aksa Tufanı ile yerle bir olan MOSSAD efsanesinin muhteşem geri dönüşü olarak mı? Yoksa onca yıldır bölgede İsrail’e karşı kendini simetrik olarak en büyük direnişçi veya kurtarıcı büyük güç olarak lanse etmeyi başarmış olan Hizbullah efsanesinin trajik çöküşü olarak mı?

Bir efsanenin geri dönüşü veya yenisinin hezimeti olarak okumaktan önce İsrail’in her aşamasında suç çıtasını daha da yükselterek, insanlık seviyesini de daha bir alçaltarak, her halükârda mücrimliğinde kendini aşarak sürdürdüğü saldırılarında yeni bir eşik aşmış olduğunu kaydederek başlamak gerekiyor tabii.

Bu saate kadar anlaşılan, İsrail’in bu olayda yaptığı şeyin doksanlı yıllarda kalmış bir teknoloji olarak çağrı cihazları üzerinden yazılım casusluğu yoluyla bir operasyon olmadığı. Bilakis olabildiğince basit bir mekanik müdahaleyle Hizbullah’ın bir firmadan binlerce satın almış olduğu cihazlara tedarik zincirinin bir halkasında el konularak içlerine bir patlayıcının yerleştirilmesiyle elde edilmiş bir sızma söz konusu. Bu sızmayı yapabilmiş olmak için tamamen güvene dayalı uluslararası ticarette bir güvenin çok kötüye kullanılması ve bir hırsız gibi o araya sızılması yeterlidir.

Belki savaşta her yol caizdir denilerek bu sızmaya da şapka çıkarılabilir. Ama neticesi sivil insanların, doktorların, hemşirelerin katledilmesi ve her şeyden önce bir ticari sürece güvenin alçakça bir suistimali olan bu operasyon İsrail’in büyüklüğünü, ince casusluğunu değil, sadece alçaklığını, gözü dönmüşlüğünü gösterir. Sadece savaşta değil, barışta da İsrail’e hiçbir şekilde güvenilemeyeceğini gösterir. Hem kendisine hem de kendisiyle iş birliği yapan hiçbir partnere asla güvenilmezliğini… İsrail’e destek veren firmaların ürünlerinin boykot edilmesi zarureti burada çok daha acil bir görev olarak ortaya çıkıyor. Çünkü bu firmalar her an İsrail lehine başka herkese her türlü kötülüğü yapabilir, ürünlerine biyolojik veya kimyasal her türlü zehir, patlayıcı ve her türlü madde yerleştirebilir. İsrail’e destek olan firmalara hiçbir şekilde güven olmaz. Müşterilerine her türlü kötülüğü yapabilirler.

İsrail’in bu kadar kötülüğü yapabilmesi onun büyüklüğünü veya istihbaratının efsanevi maharetini göstermez dedik. Gerçekten de bu operasyonları yapmak için sadece kötü olmak yetiyor. Yoksa bu maharet ve teknoloji, bu kötülüğü göze alabilecek her ülkede vardır. Bırakınız çağrı cihazlarının basit teknolojilerini bugün yazılım yoluyla telefonları birer silaha dönüştürmek aşağı yukarı yazılım biliminin en kolay işlerinden biri haline gelmiş durumda. Ama bunu yapmayı her ülke göze almaz. Çünkü bu kimyasal saldırıdan daha da kötü ve daha insanlık dışı bir suçtur.

Bu olayla birlikte İsrail’in neleri göze alabildiğini herkes bir kez daha görmüş oldu. Siyonizmin insanlık için nasıl büyük bir tehdit oluşturduğunu da. Ama bu saldırının MOSSAD’ın dillere destan istihbarat maharetine dair 7 Ekim’de Aksa Tufanı ile madara olmuş efsanesinin muhteşem geri dönüşü olarak kabul edilmesi yersiz. Doğrusu sadece bu olayla değil, Hamas liderlerinden Salih Aruri’nin Lübnan’ın Hizbullah kontrolündeki mahallesinde suikasta maruz kalması, yine diğer Hizbullah liderlerine yönelik aynı şekildeki suikastlar, Tahran’da Devrim Muhafızlarının kontrolündeki bir evde Hamas lideri İsmail Heniyye’nin nokta atışıyla vurulup şehit edilmesi gibi operasyonlarla ortaya çıkan bir bakıma MOSSAD’ın maharetlerine dair 7 Ekim’de rezil olmuş imajının düzeltilmesi görüntüsü. Bu operasyonların ciddi ve etkili istihbaratlarla, sızmalarla veya içerden yardımlarla gerçekleşmiş olduğu çok açık. Ancak bu operasyonların hiçbiri İsrail’i, 7 Ekim’de içine düştüğü rezil durumdan çıkarmıyor.

Bu arada İsrail’in MOSSAD’ının bütün bu başarılı sayılan operasyonlarının aynı zamanda Hizbullah’ın istihbarat ve güvenlik açıkları sayesinde kotarılıyor olduğu gerçeği sap gibi görünüyor. Sürekli dayak yemekte olan Hizbullah’ın dayak yemek konusunda İsrail ile iş birliği içinde olduğunu kimse söyleyemez elbet. Ama lafa gelince mangalda kül bırakmayan Hizbullah’ın, hele Suriye iç savaşı söz konusu olduğunda son derece becerikli ve mahir bir katliam makinası gibi çalışmış olan Hizbullah’ın İsrail’den sadece dayak yiyor olması ve şu ana kadar Suriye’de sergilediği maharetin binde birini sergilememiş olması dikkatlerden kaçmıyor. Hizbullah bu kadar da aciz değildi, olamaz, o halde ne?

Hizbullah’ın karşı koymada sergilediği aşırı orantısızlık bir yana süreç içinde İran ve Husiler ile İsrail’in karşısında sürekli düştükleri konumla yol açtıkları bir durum var. 7 Ekim’den bu yana Hamas ve İsrail arasında cereyan eden ve bütün dünyada İsrail aleyhine ve Filistin-Hamas lehine bütün algıları, duyguları, görüşleri ve siyasi tutumları belirleyen bir karşılaşma vardı.

Bu karşılaşmada Filistin davası kendini anlatma konusunda 1948 yılından beri yakalayamadığı bir rüzgâr yakaladı. Dostları nezdinde bile neredeyse kanıksanmaya, unutulmaya, ihmale yüz tutmuş Filistin davası yeniden dünyanın en önemli meselesi haline geldi. Üstelik bu sefer İsrail ve arkasındaki bütün siyasi, medyatik ve ideolojik destekçilerin foyası ortaya çıkmış olarak. Olay Hamas ve İsrail arasında cereyan ederken durum buydu.

Oysa İran-Hizbullah ve Husiler, İsrail’e adeta muhtaç olduğu kudret veya haklılık kaynağını yeniden kazandırmış gibi oluyorlar. Belki bunu onlar değil, daha ziyade İsrail kendilerini hedef alarak, sürekli onları gündemde tutarak yapıyor. İsrail aslında Gazze’de sıkıştıkça bu cepheye koşuyor, çünkü buradan skor kaydetmesi daha kolay oluyor, hem askeri-istihbarat açısından hem de bu denklemi istediği gibi kurmak açısından.

Tabii bu esnada İsrail’in Gazze’ye yönelik soykırımcı saldırıları da devam ediyor. Orada her gün yine onlarca, yüzlerce çocuk, sivil, kadın en vahşi şekilde katledilmeye devam ediyor ve bu mücrim güce karşı Gazze’nin yiğit evlatları direnmeye devam ediyor. Bu direniş İsrail’i çıldırtmaya ve daha fazla saldırganlaştırmaya devam ediyor. Bu da İsrail’i daha fazla yanlışa, ta ki kendi sonuna kadar gidecek olan yanlışlar cenderesinin içine sürüklüyor.

Yorum Analiz Haberleri

"Suriye'den bize ne?" yaklaşımını besleyen körlük
Suriye devrimine çarpık ve indirgemeci yaklaşımlar
Yılbaşında normalleşen haram: Piyango
Yapay zeka statükocu mu?: ChatGPT'de cevaplar neye göre değişiyor?
Devrim ile derinleşen kardeşlik: Suriye & Türkiye