Yukarıdaki; Sabah Gazetesi'nin 02 Şubat 1997'de, yani 28 Şubat'tan tam 26 gün önce, adım adım demokrasinin kurban verildiği, darbenin çağırıldığı o süreçte attığı başlıklardan biriydi. Sabah'ın alt başlığında, İran Ankara büyükelçisinin, Kudüs Gecesi'nde şeriat çağrısı yaptığı söyleniyor ve soruluyordu: Bu ne rezalet!
Kudüs Gecesi'nde İran Büyükelçisi şeriat çağrısı yapmış mıydı, bilmiyorduk. Ama bu önemli de değildi. Asıl rezaletin hükümeti devirmek için Sincan'da tank yürütmek olup olmadığı da öyle. Hatırlarsınız, silahlı kuvvetler medyası, kurgu olduğu yıllar sonra ortaya çıkan Fadime Şahin-Ali Kalkancı oyununa da "rezalet" demişti.
Ama, rezaletin alası, hatta dikalası bugün CHP saflarında yaşanıyor. Düşünün, İklim Bayraktar Kaleli adlı Odatv muhabiri olduğu söylenen kadın, CHP merkezine önce Kemal Kılıçdaroğlu ile görüşmeye gidiyor. Büyük ihtimalle Baykal'a komplo kurmak ve sonrasında şantaj yapmak üzere Kılıçdaroğlu'ndan kayıt cihazı talep ediyor.
Kılıçdaroğlu, "ne diyorsun sen be kadın, defol buradan" demiyor, İklim Karaca'ya "karışmam, ne yaparsan yap" diyor. Buna karşılık kadın eski YARSAV Başkanı Ömer Faruk Eminağaoğlu'nu arıyor ve "Yok mu CHP'nin belden aşağı vurma ekibi?" diye şikayet ediyor. Her siyasi partinin, kurumun, şantaj ekibi varmış, olmalıymış gibi bir önkabul...
Sonuç itibariyle, İklim Bayraktar Kaleli, belli ki amacına ulaşıyor; Baykal'ın yanına gittiği ortaya çıkıyor, Bayraktar, "Baykal, beni taciz etti" diyor. Baykal bunu yalanlıyor, "Asıl o benimle birlikte olmak istedi" diyor.
İlişki düzeneğine bakar mısınız! Bu nasıl bir siyaset anlayışı, ne tür bir gazetecilik algısı? Tuzağa düşürme, yasadışı kayıt yapma, şantaj yapma, iftira atma, atana göz yumma ve kimbilir daha neler... Hakikaten, o sorunun yeri geldi artık ve ilk kez: Bu ne rezalet!
GÜNAYDIN KADER!
Emre Aköz, 04 Mart 2011 tarihinde KADER'in "Meclis'in yarısının -275 milletvekili- kadınlardan oluşması" yönündeki kampanyasını eleştirdi. Aköz'e göre, KADER'den daha önce başörtülü kadınların siyasette temsil edilmemesiyle ilgili tek bir açıklama yapılmamıştı.
Türkiye'nin yüzde 60 – 65'ini oluşturan örtülü kadınlara karşılık, reklam kampanyasına katılan 10 kadından sadece birinin örtülü olması da sorundu. Aköz, yazısında parantez içi cümlelerle o kadını da suçluyordu:
"Göstermelik" denir buna. 'Tanıtım' için yapılır. "Var mı? Var!" O kişi de kullanıldığını bilir ama hem "kendi tanıtımı", ... iktidar odaklarıyla... oturmanın hazzı için kabullenir."
Bilmeyenler için, o kampanyanın örtülü yüzü Habertürk yazarı Nihal Bengisu Karaca'ydı. Bendeniz Nihal'in iktidara yakın durma ya da kendi tanıtımını yapma gibi bencil amaçlara çalıştığını düşünmediğim gibi, o acımasız erkek dili hak ettiğini de hiç sanmıyorum.
Bilakis, bu eylem, Merve Kavakçı'dan itibaren rafa kalkmış olan başörtülü kadının siyasette temsili konusunu yeniden gündeme getirmek için bir manevra alanı açardı, açtı da. Göstermelik olmak ya da hiç gösterilmemek, üstü örtülmek. Nihal, "olmak" olanı seçmiş, iyi etmiş.
Gelgelelim, bu vesileyle vakti zamanında KADER Başkanı Çiğdem Aydın'la yaptığım bir konuşmayı hatırlayınca, KADER'in genel tavrı konusunda Emre Aköz'e katılmamam mümkün olmuyor.
KADER Başkanı'na "Neden örtülüler konusunda hiç sesiniz çıkmıyor?" mealine gelen bir soru sormuş ve "Onlarla AKDER ilgileniyor ya, bizim alanımız değil o" şeklinde bir cevap almıştım. Oysa, örtülülerin tek sorunu eğitim görememek değildi, kadınların yüzde 65'ine tekabül eden bir oranda çoğunluktaydılar ve seçiyor amma velakin seçilemiyorlardı. KADER şimdiye kadar ilgisini esirgememiş olsaydı, durum farklı olabilirdi.
Nitekim, geçtiğimiz Mayıs ayında patlayan Deniz Baykal'ın kaset skandalıyla ilgili katıldığım bir TV programında, 30 yıl önce anlamlı olabilecek kadın söylemleriyle karşıma çıkan gazeteci arkadaşıyla birlikte, Nesrin Baytok'un ne kadar da mağdur edildiğinden, siyasette ayıplanmadan yer alması gerektiğinden bahis açmışlar, ama ikili olayı Deniz Baykal'ın eşi açısından değerlendirmemişlerdi (Baykal'ın kaset olayını artık bambaşka bağlamlarda tartışıyoruz ama kadın bağlamı, hala geçerli kanaatimce). O programda, Nesrin Baytok'a gösterilen merhametin onda biri, Baykal'ın eşine duyulmuyor gibi hissetmiştim. Çiftestandart sadece örtülü kadınlar için geçerli değildi yani, duruma göre çiftestandarda uğrayacak olan Baykal'ın eşi bile olabilirdi.
Ancak görünen o ki, artık KADER adına sevinebiliriz. Belli ki 10'da 1 oranında bile olsa, bu ülkede örtülü kadının siyasette temsili konusunda bir sıkıntı olduğunu düşünmeye başlamış Çiğdem Aydın. Sanırım bir tebriği hak etti...
YENİ ŞAFAK