Bu liberal bizi savaşa sokacak

Ahmet Kekeç

İki gün boyunca, ekranlarda geçit resmi yapan uzmanları izleyip “bilgi yüklemesine” tabi tutulduğunuz için, “uçak krizi” hakkındaki her detayı biliyorsunuz.

Şu soruların cevabını da biliyorsunuz?

Uyarı göndermeden uçak düşürmek racona uygun mudur?

Bu saldırı, aynı zamanda NATO’ya yapılmış bir saldırı mıdır?

Komşusunu “casus belli” noktasına getiren Suriye yönetimi, bu cesareti Çin’den ve Rusya’dan mı alıyor?

Uluslararası hukuk ne diyor bu işe?

Türkiye’nin bu saldırıya vereceği karşılık ne olmalıdır?

İşin içinde “İsrail parmağı” olabilir mi?

Uzatılabilir...

Deniz Ülke Arıboğan “Suriye meselemizi” (evet, artık böyle bir meselemiz var), “Düşen uçağımız ve Suriye meselesi” başlıklı yazısında ayrıntısıyla anlattı; oradan da izleyebilirsiniz.

Bu mesele, Ortadoğu meselesinden ayrı düşünülemez.

İşin ayrıca PKK boyutu var, İsrail boyutu var, Lübnan boyutu var.

Konu, bütün boyutlarıyla, uzman kişilerce tartışılıyor, tartışılacak.

Benim dikkatimi, daha çok, Suriye yönetiminin yaptığı açıklama çekti.

Bütün tahminleri (Suriye’nin “bütün dengeleri gözeterek, akıllıca bir hamlede bulunduğu” yönündeki tahminleri) boşa çıkaran, iyi düşünülmüş, dikkatle kaleme alınmış, biraz çekingen, tabiri amiyane ile biraz da “tırsak ruh haletini” yansıtan bir açıklama.

Okuyalım: “Türk uçağı olduğunu bilmiyorduk. Düşürülen uçak askeri keşif amaçlıydı. Suriye Türkiye’nin düşmanı değil. İki ülke arasında şiddetli görüş ayrılığı var. Suriye’nin düşmanları bellidir.”

Demek ki, bütün dengeler hesap edilerek yapılmış bir akıllıca bir hamle değil bu...

Doğru dürüst bir “hamle” bile değil...

Hele, bölgesel üstünlüğü ele geçirmeye yönelik bir “girişim” hiç değil.

Bütün Batı ittifakını karşısına alan Suriye, bir NATO ülkesinin uçağını düşürerek mi “bölgesel üstünlük” kuracak?

Bu cümleden olarak, “savaş uçağınızın orada işi ne?” sorusu da anlamını yitiriyor.

Bu soruyu, Suriye de sormuyor artık... Soramıyor...

Hatay-İskenderun bölgesindeki terör saldırıları, Suriye karasularındaki olağan dışı hareketlilik, Doğu Akdeniz’de kurulmaya çalışılan yeni ittifak ve İsrail faktörü, civar ve komşu bir ülke olan, üstelik “sistematik terör saldırılarına” maruz kalan Türkiye’yi yakından ilgilendirmektedir.

Dolayısıyla, “Savaş uçağınızın orada işi ne?” sorusu, saçma bir soru olmaktan öte gitmeyecektir.

Liberal ağabeyimiz, “Durduk yerde babalandığımız için başımıza bu işleri açıyoruz” diyor.

İsrail’e babalanmışız, karşılığını almışız...

Suriye’ye babalanmışız, savaş uçağımızı ve pilotlarımızı yitirmişiz...

Madem babalanıyormuşuz, bunun gereğini de yerine getirmeliymişiz.

Nedir bunun gereği?

Herhalde Suriye’ye savaş ilan etmemiz isteniyor.

Madem Esed yönetiminden şekvacıyız, iki işi bir arada çıkarabiliriz.

Olabilir mi?

Bunun cevabını Deniz Ülke Arıboğan versin: “Halkın tavrına bakarsak Türkiye’yi bundan sonra eskisi gibi savaş kararı alıp hiçbir karşı ses çıkmadan bir savaş ortamına sokmak artık mümkün değil. (....) Demokrasi böyle bir şey ve gerçekten de aynen teorideki gibi basit savaş heveslerine engel oluyor galiba. İçinde yaşadığımız bölgede daha ne kadar işe yarayabilir bilmem...”

İnşaallah işe yarar...

Türkiye uğradığı saldırıya en sert karşılığı vermelidir, Suriye yönetiminin bir an önce defolup gitmesi için elinden geleni ardına koymamalıdır ama soğukkanlılığını da yitirmemelidir...

STAR