Eskiden korkardık, “Bu kış komünizm gelebilir” diye..
“Rus ayısı” Kafkaslar’dan inip bizi ham edecekti.. (Hani Ruslar niye “ayı” ise.. Hani hava soğuk, ayıların da postu kalın ya. Ama benim bildiğim ayılar kışın kış uykusuna yatar)
Soğuk savaş böyle başladı. Rusları ne kadar üşüttü bu savaş bilinmez ama biz iliklerimize kadar donduk.. Bir gece ansızın gelebilirlerdi çünkü. Kesin kuzeyden geleceklerdi.. Demir perdeyi açıp gireceklerdi yurdumuza ve Ergenekon’dan, Yecüc-Mecüc’ün elinden kurtulup ‘Demir Dağ’ı delip geldiğimiz Anadolu’yu yeniden demir perdeyle perdeleyeceklerdi. Ha! Buraya geldiniz, ama Yecüc Mecüc bir gün gelecek, bu kez onlar, o bakır ve demirle örülü bendleri aşıp gelecek ve sizinle hesaplaşmasını burada sürdürecek..
Oysa biz özgürdük, çağdaştık!..
Onun için meydanlara “Türk aleminin en büyük düşmanı komünistliktir, her görüldüğü yerde ezilmelidir” diye levhalar asmışlardı. Mustafa Kemal adına uydurmuşlardı bu sözü. Soğuk savaşta Mustafa Kemal’i propaganda malzemesi yapmışlardı anlayacağınız.. Solcuların “Bursa Nutku” iddialarına kimse inanmadı.. Oysa Taksim anıtındaki “yoldaşlar”ın heykellerine çelenk koymaya devam ettik yıllarca ve hâlâ da devam ediyoruz..
Sahi bize ne oldu. İngiliz’le, Fransız’la, Yunan’la savaştık ama, rakıyı içince bir anda kardeş olduğumuzu anladık. Ama Rum’la, Ermeni’yle, Rus’la barışamadık bir türlü..
“Küçük Amerika”nın küçük insanları yönetiyordu ülkeyi.. “Düveli muazzama”nın ucuz asker deposu, sıçrama tahtası, savaş alanı, savaş kalkanı olduk..
Bir Rus generalin hatıratında okumuş bir arkadaş. Adam; “Biz kendi içimizdeki Müslümanlarla baş edemezken, Türkiye’yi de başımıza bela edecek bir işgal planımız hiçbir zaman olmadı” diyor. Sadece Türkiye’yi, batının saldırı üssü, tramplen tahtası olarak kullanılmaması için kendi yanlarına çekmeye, kazanmaya dönük bir siyasi hedefleri varmış. İktidar üzerinde baskı oluşturmak ve en azından Türkiye’yi güçler arasında denge sağlama konusunda tarafsızlığa zorlamak.. Batı’dan korkuyorsa Ankara, Rusya’dan da korkmasını, Batı’dan bir şeyler ümid ediyorsa, Rusya’dan da edebileceğini göstermek.. Silah satmak, baraj yapmak, demir-çelik, alüminyum fabrikası filan kurmak yani.
Kısacası, Batı Türkiye’den ne istiyorsa, Rusya onu istiyormuş.. Yoksa “sıcak denizlere inmek” için kandırmacası.. Hiç inmek istemiyor değil, Boğazlar önemli. Hatta Afganistan’a saldırması da o yüzden olabilir. Ama zaten Boğazları kullanarak sıcak denizlere ulaşmanın güçlüğünü Çanakkale Savaşı’nda görmüş olmalı.. Zaten hava kuvvetlerinin gelişmesi, füzelerin devreye girmesinden sonra bu konu da eski önemini korumuyor..
Komünizm tehlikesi geçti ama, bu defa biz bu yaz memlekete demokrasi gelirse diye terliyoruz.. Ya o “tek dişi kalmış canavar” bu kez Balkanlar’dan iniverirse.. Demokrasi gelecek, Türkiye bölünecek.. Bizi parçalayıp yutacaklar..
Sibirya’ya sürgüne gönderilen Çeçen’in “direniş ruhu”na ne oldu da böyle birilerinin senaryolarından korkar oldu? Gölgemizden korkuyoruz.. Aslında cahillikten, tefrikadan, korkmaktan korkmamız gerek. Daha doğrusu Allah’tan korkan, başka kimden korkabilir ki? Oysa biz gölgemizden korkar hale geldik..
Birileri bizi alıp bir yere götürecek diyorsanız, önce şeytan aklınızı başınızdan alacak ve o sınırları aştı geldi, sofranızda oturuyor.. Size göz kırpıyor..
Sürgüne giden Çeçen’i hatırlayın.. Kış günü vagonlara doldurmuşlar, tir tir titriyorlar. Birbirlerine sarılarak hayatta kalmaya çalışıyorlar.. Çeneleri birbirine vuruyor. Biri diğerine “Bizi götürüp sabun yapacaklarmış” diyor. Ötekisinin cevabı hayli ilginç: “Köpürürsem namerdim.”
Köşenizde pinekleyip durmayın, haydi, batıyı fethe çıkıyoruz.. Alemlere rahmet olarak gönderilen bir peygamberin ümmeti olan size sesleniyorum. Siz kadir-i mutlak bir Allah’ın yeryüzündeki halifesi değil misiniz?. Her vakit namazda “İyya kenağbüdü, ve iyya kenastaiyn” diyen kim? Allah kimin elleri ile zalimleri cezalandırmak ve mazlumlara yardım etmek istiyordu? “Gönüller fethi” projesine ne oldu?. “İla-yı kelimetullah” adına adaleti, barışı, hürriyeti yüceltecek olan nesil hangi nesildi?.
Ah “Sakarya” ah! Hani merhametimiz gazabımızı aşacaktı, hani sevgimiz nefretimizi yenecekti, hani umudumuz korkumuza galip gelecekti?. Hani az da olsanız, haklı iseniz zafer sizin olacaktı.. İddialarınızdan vaz mı geçtiniz yoksa?. Batı’ya İslam’ı anlatmak için bu defa demir dağı değil ama vize dağını aşıp batıya ulaşmak varken, nasıl o muharref bir dinin saliklerinden korkuyorsunuz öyle..
Haydi arkadaşlar fethe çıkıyoruz. Toparlanın yahu.. “Doğu da Batı da Allah’ındır”. İnsanlarla kardeş olmak için, onları “ortak bir kelimeye davet” için denklerinizi, azıklarınızı hazırlayın..
Uzak yerlere gitmek için “at bin”, vahşi hayvanların saldırısından korunmak için “kılıç kuşan” da demiyorum. İnternete binip, ışık hızıyla, “kurtuluş müjdesi”ni dünyaya taşımak için ne duruyorsunuz?
Bize hayır gibi gelen şeylerde Allah şer, şer gibi gelen şeylerde ise hayır murat etmiş olamaz mı?
Hadi şimdi başlayın zikre “Allahuekber, Elhamdülillah” ve şimdi hep birlikte tekrarlayalım: “İyya kenağbüdü ve iyya kenastaiyn..” Aşk ile vecd ile bir dahi, “Euzubillahimineşşeytanirracim” Durmayın devam “La ilahe, illallah”.
Unutmayın, çocuklarınızın üniversiteye girmek için çalıştığı kadar siz cennete girmek için çalışmıyorsanız, ya ne istediğinizi bilmiyorsunuz ya da kendinizi kandırıyorsunuz.
Korkmayın! Ayağa kalkın, “ey iman edenler, iman edin”
Selam ve dua ile..
VAKİT